Geçtiğimiz asırda nasıl ki imparatorlukların hepsi yıkılıp ulus devletler kurulmuşsa, bu asırda da örnekleri görülmekte olduğu üzere ulus devletler yıkılmakta ve yerine bloklar hazırlanmaktadır. Bugün Avrupa’da adım adım gerçekleştirilen siyasî dönüşüm, ülkemize de yansıtılmak istenmektedir.
Türkiye’deki seçimlerle ilgili olarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan iktidarının son bulup yerine küresel güçler için gayet yumuşak sayılabilecek, politikalarına uygun etnik kimliğe sahip ve aynı özellikte çevrelerle sözleşip pazarlık yapmış Kılıçdaroğlu idaresinde bir yapının teşekkülüne yönelik, The Economist ve diğer bültenlerden sergilenen yoğun istekler, açık birer göstergedir.
Avrupa’da Yükselen Irkçılığın Türkiye Şubesi
Avrupa’da şu anda ırkçılığın yükselişi var. Faşist partilerin, iktidar veya iktidar ortağı ya da iktidar için birer alternatif konumuna geldiği bir siyasî vaziyet yaşanıyor. Avrupa siyasetini şekillendiren küresel rüzgârın etkisinin ülkemizdeki milliyetçi bloğu daha da sağa savurma ihtimali endişe verici. Türkiye’de de aynı siyasî dönüşümün plânlandığını gösteren gelişmelerden bahsedebilmek mümkün.
Ülkemizde Türk milliyetçilerinin partisi dünden bugüne Milliyetçi Hareket Partisi’dir. Nihal Atsız ve önceki fikir adamlarından etkilenmekte birlikte, doktriner yapısı Alparslan Türkeş’in fikirleri doğrultusunda şekillenmiştir. Bununla beraber, İslâmiyet öncesi Türk dinini Bilge Kağan üzerinden Hazreti İbrahim’le ilişkilendirip Türklerin her daim tevhid üzere olduğu kabulüyle gayet dindar bir noktada bulunan kesimden, İslâmiyet’i Arap dini olarak nitelendiren “ırkçı” olarak tanımlanabilecek kesime kadar geniş bir yelpazeye sahiptir.
Ülkücü Hareket, özellikle Alparslan Türkeş’in Hacca gidip dönüşünün ardından kazandığı duruşu doğrultusunda “ulusalcı sol” anlayış ve “Kemalizm’le” 68 kuşağı ve 80 öncesi dönemde iyice ayrışmış olsa da 1980 darbesi sonrası bu fikrî makas daralmış ve gelinen nokta İyi Parti’yi doğurmuştur. “Anadolu ülkücüleri” olarak tanımlayabileceğimiz, fikrî yapısı İslâmî gayelerden yana olup Mâtürîdî ve Hanefi, özellikle Hoca Ahmed Yesevî Hazretleri ve yolunda yürüyen Yesevî dervişleri/ Horasan erenleri üzerinden Sünnî-Sûfî çizgi olan “ana hattı” muhafaza eden kesim MHP’de kalırken, farklı önceliklere sahip olanlar İyi Parti’ye kaymış, böylece ciddi bir bölünme yaşanmıştır.
Ümit Özdağ ve Sinan Oğan’ı Öne Çıkarak Gelişmeler
Son dönemde yaşanan siyasî gelişmeler, İyi Parti’yi Türk Milliyetçiliğinin merkezi olma konumundan uzaklaştırmıştır. Günümüzde özellikle Dr. Devlet Bahçeli’nin yaşının hayli ilerlemiş olması ve kendisinden sonraki durumun belirsizliği, vaktiyle Alparslan Türkeş’in dava arkadaşlarından olan Muzaffer Özdağ’ın oğlu Prof. Dr. Ümit Özdağ’ı ve ATA İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı olması hasebiyle Dr. Sinan Oğan’ı öne çıkarıp alternatif hâline getirmiştir. Vaktiyle –farklı dönemlerde- genel başkan adayı oldukları için MHP’den ihraç edilen iki siyasetçinin gelecekte Türk Milliyetçiliğini temsil eden ana akımın idarecisi hâline gelmeleri gibi bir tehlike ortaya çıkmıştır.
Bu durumu tehlike olarak görmemizin sebebi, kendilerinin daha önce ifade ettiğimiz manevî hassasiyetlerden uzak, daha çok Kemalizm ile yoğrulmuş bir milliyetçilik anlayışına sahip olmaları seveviyle Türk-İslâm davasının daha sağa kaymasına sebep teşkil etmeleridir. Nitekim mülteci karşıtı nefret söylemleri ve tarîkat-cemaat karşıtı görüşleri, düşüncelerinin yansıması olarak okunmalıdır.
Avrupa’dan esen ırkçılık rüzgârının bu yapıyı büyütüp büyütmeyeceğini göreceğiz fakat Dr. Sinan Oğan’ın Cumhurbaşkanı adaylığı ya da Milliyetçilerin liderliği açısından değerlendirildiğinde gerekli birikim ve tecrübeye sahip olmamakla beraber, devlet idare edebilecek nitelikte bir kadroya sahip bulunmadığını da belirtmek gerekir. Bu durum, Cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde katıldığı programlarda da ortaya çıkmış, ekonomi ve diğer alanlarda sorulan sorulara tatmin edici cevaplar veremediği görülmüştür.
Milliyetçi-Ülkücü Kadrolar Bu Memlekete Lâzım
Türk Milliyetçiliğini İslâm davasıyla birlikte sahiplenen, Necip Fazılların, Osman Yüksel Serdengeçtilerin, Erol Güngörlerin ve Seyyid Ahmed Arvâsîlerin tasavvufla mezcettiği sistematik her ne kadar kendi içerisinde birtakım çelişkiler ihtiva etse de tarihte Selçuklu modeline uygun şeklinde yeniden formatlanmaya müsaittir. MHP ve Ülkü Ocakları, başarılı bir kadro mühendisliğiyle Dr. Devlet Bahçeli’den sonra da korunabilecek şekilde bahsettiğimiz gibi yönlendirilmiş olsaydı, önce Türk Birliği ve ardından İslâm Birliğinin kurulumu açısından ciddi derecede faydalı bir yapı geleceğimize kazandırılmış olacaktı.
Geldiğimiz noktada trenin yavaş yavaş kaçmakta olduğunu söyleyebiliriz. Seçimden sonra ve özellikle Dr. Devlet Bahçeli’nin kendisinden sonraki kadro planlanmadan vefatı durumunda, girişte belirtmiş olduğumuz Avrupa’dan gelen ırkçı siyasî rüzgârın etkisiyle müspet milliyetçiliğin tamamen Kemalist-ırkçı bir noktaya kayması gayet kolay olacak, kısacası Cumhur İttifakı’nı doğuran kazanım kaybedilmiş olacaktır. Bu da ülkemizin, İslâm âleminin ve Türk dünyasının geleceği açısından olumsuz sonuçlar doğuracaktır.
Dr. Sinan Oğan’ın seçilemeyecek durumda olmasına rağmen alacağı oy yüzdesi gelecek siyasetteki yerini güçlendirecektir. Bu sebeple, kendisine oy vermeyi düşünenlerin, özetlemeye çalıştığımız gerçekleri değerlendirerek hareket etmesi son derece önemlidir.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin