Miracın ruh ve beden birlikteliğiyle gerçekleştiği konusunda icma vardır. Bununla beraber; Hazreti Aişe, Hazreti Huzeyfe, Hazreti Muaviye ve Hazreti Hasan-ı Basrî’den sadece ruhla, yani rüyada gerçekleştiğine dair rivayetler geldiği öne sürülür.
Rivayetler Hakkında Söylenenler
Bu rivayetlerle ilgili şunlar söylenmiştir:
A-Rivayetler zayıf olup miracın ruh-beden birlikteliğiyle gerçekleştiğine dair güçlü deliller karşısında hüccet olabilecek sağlamlıkta değildir. Buna göre;
1-Hazreti Âişe’den gelen, “İsrâ gecesi Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in vücûdunu hiç kaybetmedim” rivayeti, İbn İshâk tarafından “Bana Ebû Bekr ailesinden bazılarının anlattığına göre…”[1] takdimiyle sevk edilmiştir ki, bu meçhuliyet göstergesidir.
Ayrıca, Kâdî İyâd ve İmam el-Kurtubî gibi âlimler, Hazreti Âişe rivayetinin miracın gerçekleştiği dönemde yaşının küçük olması sebebiyle, sonradan yaptığı daha açık rivayetin karşısında delil teşkil etmeyecek durumda bulunduğunu söylemişlerdir.[2]
2-Hazreti Huzeyfe’ye isnad edilen, miracın bir rüya olduğu ve ruhen gerçekleştiğine yönelik sahih bir rivayet bulunmakla beraber,[3] Hazreti Huzeyfe miracın ruh ve beden birlikteliğiyle gerçekleştiğini rivayet edenler arasında da zikredilmiş, âlimler bu rivayetin tercih edilmesi gerektiğini söylemişlerdir.[4]
3-Hazreti Muâviye rivayetinde de zayıflık vardır.[5] Ayrıca bu rivayette de Hazreti Âişe rivayetine benzer şekilde göz önünde bulundurulması gereken bir durum vardır. Miraç hadisesi gerçekleştiğinde Hazreti Muâviye İslâmiyet’i henüz kabul etmemiştir. Dolayısıyla, ondan gelen rivayetin o döneme şahitlik edenlerin rivayeti karşısında hüccet özelliği taşımadığı söylenmiştir.[6]
4-Hazreti Hasan-ı Basrî’den gelen rivayetin de senedinde zayıf bir ravi yer almaktadır.[7] Bu rivayetle ilgili açıklama da ileride gelecektir. Ayrıca, onun kanaatinin, “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in miraçta Allah Teâlâ’yı gördüğü” yönünde olduğu da rivayet edilmiştir.[8]
B-Miraç birden çok kez vuku bulmuş olup bunlardan biri rûh ve beden birlikteliğiyle, diğerleri ise rüyada, yani sadece ruhen gerçekleşmiş, söz konusu rivayetler de bu nevi mirac hâdiselerini haber vermiştir. Nitekim Şeyhu’l-Ekber İbni Arabî (Kuddise Sirruhû) miracın “otuz dört kere” vuku bulduğunu belirtmiştir.[9]
Lafız Yönünden Değerlendirmeler
C-Bahis mevzuu ettiğimiz rivayetlerin lâfızları incelendiğinde, “sadece ruhla” gerçekleştiği anlamının çıkarılamayacağına dikkat çekilmiştir. Şöyle ki, Hazreti Âişe’den gelen “İsrâ gecesi Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in vücûdunu hiç kaybetmedim”[10] rivayetindeki mana, vücudun yerinde kalması durumunda bedenin başka yerde bulunamayacağı şeklinde anlaşılmak zorunda değildir. Aynı şekilde Hazreti Hasan el-Basrî’nin, “İsrâ Sûresi’nin 60. âyet-i kerîmesi miracı ifade eder”[11] sözü her ne kadar âyet-i kerîmede yer alan “أَرَى” ifadesinden dolayı sadece rüyada gerçekleştiğini vehmettirse de İmam Fahreddin er-Râzî ve başkaları, “Alimler, buradaki “rü’yâ” kelimesinin manası hususunda değişik şeyler söylemişlerdir. Ekserisine göre, Arapça bakımından, rü’yet ile rüya arasında bir fark yoktur”[12] izahatında bulunmuşlardır. Ayrıca, miraçtaki temaşaların fitne yani imtihan olması rüyada gerçekleşmiş olabileceği şüphesini gereksiz kılmaktadır. Zira o zamanın müşriklerinden, rüyada görüldüğü iddia edilen bir şeyi reddetmeleri beklenemez.[13]
Bununla beraber, Hazreti Aişe’nin, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Allah Teâlâ’yı görmediğini[14] ve bir başka rivayette de insanlara bu mûcize anlatıldığında bazılarının dinden döndüğünü ifade etmiş olması, isra ve miraç yolculuğunu rüyadan ibaret görmediğine işarettir.[15]
Netice olarak, gayet açık olan böyle bir konuda “sadece ruhen ya da rüyada gerçekleştiğine dair de rivayetler var” diyerek ortaya şüphe tohumları ekmenin pek bir tutar yanı olmasa gerektir.
Dipnotlar
[1] İbni Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, 2/48.
[2] İlgili rivayet için bkz. Buhârî, Bed‘u’l-Halk, 44. Tahlil için bkz. el-Kurtubî, el-Câmi‘u li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Buruc Yayınları, 10/322; Mehmet Yaşar Kandemir, Şifâ-i Şerif Şerhi, Tahlil Yayınları, 1/395.
[3] et-Tirmizî, Tefsîr, 18; et-Taberî, el-Câmi‘u’l-Beyân, 17/349.
[4] Şifâ-i Şerif Şerhi, 1/395. Rivayet için bkz. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 13/556, No. 22721.
[5] el-Câmi‘u’l-Beyân, 17/349.
[6] el-Câmi‘u li-Ahkâmi’l-Kur’ân, 10/322.
[7] es-Sîretü’n-Nebeviyye, 2/48.
[8] Bu rivayeti İbn İshâk ve Abdürrezzâk ibni Hemmâm es-San’ânî kaydetmiştir.
[9] İbn Arabî, Fütûhât-ı Mekkiyye, 12/105.
[10] es-Sîretü’n-Nebeviyye, 2/34.
[11] es-Sîretü’n-Nebeviyye, 2/34.
[12] Fahreddin er-Râzî, Tefsîrü’l-Kebîr Mefâtihu’l-Ğayb, Akçağ Yayınları, 14/394-397 ve 14/520-521.
[13] Şifâ-i Şerif Şerhi, 1/394.
[14] Kemal Sandıkçı, Cami‘u’l-Usûl Tercüme ve Şerhi, Ensar Neşriyat, 18/336-341.
[15]İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîm, 4/275.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin