Başbuğ Alparslan Türkeş, 27 Mayıs darbesini radyodan duyurarak sözcülük yapmış olması sebebiyle ihtilâlin ve ihtilâlin akabinde gerçekleşen mezalimin baş müsebbibi, bilhassa da Adnan Menderes ve beraberindekilerin idamının baş müsebbibi olarak itham edilir. Hâlbuki bu, asla doğru değildir; hatıratlara ve canlı şahitlerin şifahi anlatımlarına göre bu, açık bir iftiradan ibarettir. Zaten Menderes’in idam edildiği tarih 17 Eylül 1961 iken, Türkeş Bey’in sürgüne gönderiliş tarihi 13 Kasım 1960’tır.
İhtilâl ve Alparslan Türkeş Bey
İhtilâl gerçekleştirmeyi gaye edinmiş olanlar bu planlarını, o dönemde Albay rütbesinde bulunan Alparslan Türkeş’e de açarlar. Türkeş, bu işi tasvip etmediğinden müdahil olmak istemez ve teyzezadesi, dönemin Demokrat Parti milletvekili Reşat Akşemsettinoğlu Bey’e telefon ederek kendisini, görüşmek üzere bir parka çağırır. Parkta buluştuklarında ona; bir ihtilâl hazırlığının söz konusu olduğunu, planlanan ihtilâlin gününü ve saatini söyleyerek Menderes’i konuyla ilgili ikaz etmesini tembihler. Ayrıca kendisini parkta beklemekte olduğunu ve Menderes’in tepkisi hakkında kendisini acele bilgilendirmesini söyler.
Bu bilgiye göre Alparslan Türkeş Bey, 27 Mayıs’tan daha evvel planlanan bir darbe girişimini önceden haber vermiş ve böylece muhtemel bir darbeyi önlenmiş olmaktadır.
Reşat Bey’in Başbakan Menderes’le Görüşmesi
Reşat Bey, Menderes’le görüşmeye gider ve içeri alınır, durumu anlatır. Menderes’in bu iddialar karşısında yüzü bembeyaz kesilir ve derhal Milli Savunma Vekili Ethem Menderes’i çağırtır. Reşat Bey, Ethem Menderes’e de aynı şeyleri anlattıktan sonra Ethem Menderes, askerlerle arasının iyi olduğunu ve bu ihtilâl söylentilerinin Halk Partisinin uydurduğu şeylerden ibaret bulunduğunu, darbe gibi bir şeyin asla gündemde olmadığını ifade ederek Başbakan Menderes’e endişeye kapılmamasını telkin eder. Başbakan’ın içine her ne kadar kurt düşse de Milli Savunma Bakanının sözlerine itibar eder. Reşat Bey bunun üzerine oradan ayrılır ve parka, Türkeş Bey’in yanına dönerek durumu kendisine aktarır. Türkeş Bey, kendisine: “bana da teklif ettiler ama tasvip etmediğimden kabul etmedim, tedbir almayacaklarına göre bu iş olacak…” der ve planını anlatır.
Bu planı birazdan okuyacaksınız. Sırası gelmişken Türkeş Bey’in CHP ve İnönü’ye 1944 olaylarından beri mesafeli olup Demokrat Partiye yakın duran biri olduğunu da belirtelim. Bu bilgi ileride lazım olacak. Birkaç paragraf sonra konunun bu yönüne tekrar döneceğiz…
İhtilâlcilerin Hatıratlarına Göre İhtilâle En Son Katılan Kişi Türkeş Bey’dir
İhtilâli yapanların çoğunun hatıratında yer alan bilgiye göre ihtilale en son katılan, Albay Türkeş’tir. Anlatılanlara ve de kendisinin genel tavrından anlaşıldığına göre Türkeş, ihtilâlin en az zararla atlatılması, devletin ihtiyacı olan bazı reformların ivedilikle gerçekleştirilmesi ve bu hedefe, gerektiğinde ihtilâl içerisinde ihtilâl yapmak suretiyle de olsa varmak amacıyla söz konusu kalkışmaya kerhen dâhil olmuştur. Aktif rol oynayabilmek için de Başbakanlık Müsteşarlığı vazifesini almış, kısa süre içerisinde önemli işlere imza atmıştır.
Kendisinin emir subayı konumundaki Mehdi Paşa vasıtasıyla İstanbul Nuruosmaniye’de Milliyetçilerle kurmuş olduğu temas doğrultusunda bazı faaliyetleri de ayrıca organize etmiş, bu dönemde aralarında bazı karanlık isim ve masonların da bulunduğu -bazısı rektörlük düzeyinde olmak üzere- 147 kişinin Üniversitelerden tasfiyesini sağlamıştır.
İhtilâl içinde ihtilâl planının, Cemal Gürsel’in yerine düşünülen ihtilâl komitesi üyelerinden Orgeneral İrfan Baştuğ’un -ya da Koçtuğ’un- İstanbul’dan Ankara’ya giderken arabasının bir uçuruma yuvarlanmasına bağlı ölümüyle birlikte suya düşüşü, dramatik anlatımlarla zaman zaman karşımıza çıkmaktadır. On dörtlerin –Türkeş Bey’in ve onunla aynı düşünceye sahip on üç arkadaşının- sürgüne gönderilmesi de suya düşmüş olan plan haricinde alternatif bir başka planın tatbikine zemin ve imkân da bırakmamıştır.
Türkeş Bey’in Sürgünü
Türkeş Bey’in ihtilâlin kaçınılmaz olduğunu anladıktan sonra işi, gerektiği takdirde ihtilâl içinde ihtilâl yapmak pahasına da olsa lehe dönüştürmek, bu sayede birtakım reformları gerçekleştirmek ve CHP iktidarı için hazırlanması muhtemel olan zemini engellemek maksadıyla hareket ettiğini daha evvel ifade etmiştik. Nitekim ihtilâlin gerçekleşmesiyle birlikte bu plan da işlemeye başlamıştır…
Türkeş Bey, komitede yer almakla beraber kendisi gibi düşünen üyelerle birlikte bir dizi işler yapmaktayken ihtilâle iştirak sebebiyle vazifelerinden ayrılmış olan subayların aksine ordudaki görevinden ayrılmayan ve hedeflenen reformların karşısında tehdit olduğu düşünülen -babası, Ayvalık’ta Yunanlılar adına Valilik yapmış olması sebebiyle 150’likler arasında yer alıp sürgüne gönderilmiş olan- Cemal Madanoğlu’nu istifaya zorlamak ya da görevine son vermek maksadıyla Cemal Gürsel’e sunulacak olan teklife imza atan on dört kişiden birisi olur.
Aslında mesele sadece Madanoğlu’nun görevinden ayrılmamasıyla ilgili değildir. Komite içerisinde bir anlaşmazlık baş gösterir. Cemal Madanoğlu’nun başını çektiği Halk Partisi ve İnönü’ye yakın grup -o aşamada Halk Partisinin kazanacağını düşündüklerinden- bir an önce seçime gidilmesi gerektiğini yani yönetimin CHP’ye servis edilmesi gerektiğini savunurken Türkeş Bey’in başını çektiği grup, hem kısa süre içerisinde seçime gidilmesi durumunda Halk Partisinin başa geleceğini düşündüklerinden buna engel olmak amacıyla hem de siyasi otoritenin hantallığı sebebiyle gerçekleştirilmesi zor olan reformların gerçekleştirilmesini elzem gördüklerinden birkaç yıl kadar görevde kalma eğilimi gösterirler.
Aslında bu görüş ayrılığını biraz daha derinden incelediğimiz vakit bunun tamamen siyasi bir görüş ayrılığı olduğunu ayrıca devrik hükümetin başbakanı başta olmak üzere üyelerinin akıbetinin ne olacağı meselesine kadar vardığını rahatlıkla görebilmemiz mümkün olmaktadır. Madanoğlu ve ekibi, Türkeş Bey’in başını çektiği grubun komitede yer almaları durumunda ortamın CHP’ye hazırlanmasına ve Menderes’le arkadaşlarının idamına karşı çıkacaklarını çok iyi biliyorlardı.
Madanoğlu aleyhinde imzalanmış olan tekliften devam edelim…
Bahsettiğimiz ayrışmada Madanoğlu gibi düşünen Halk Partisi eğilimli Cemal Gürsel, Ordudaki ağırlığının da etkisiyle söz konusu teklifi sunan komiteyi feshedip ilgili on dört kişiyi dışarıda bırakarak yeni bir komite kurduktan sonra, on dörtler için sürgün kararı aldırır. Bu on dört kişi, büyükelçilik vs… gibi vazifeler adı altında zorunlu ikamete tabi tutulurlar ve bu bağlamda Türkeş Bey de Yeni Delhi/Hindistan’a gönderilir.
Türkeş Bey’in Yeni Delhi’den Cemal Gürsel’e; ‘’Adnan Menderes ve beraberindeki asla idam etmeyin…’’ telkini içeren ayrıca birtakım meselelerde daha uyarı mahiyetini haiz birden fazla mektup yazdığı da yine ilgili kimselerin hatıratlarındaki beyanlarından ve mektupları gören hatta görmekle de kalmayıp bizzat dağıtan canlı şahitlerin anlatımından da açıkça anlaşılmaktadır.
Türkeş Bey ve Madanoğlu’nun Siyasi Eğiliminin Kodları
Türkeş Bey Hindistan dönüşü CKMP’nin başına geçer. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi; Demokrat Parti’den ayrılan ve hem Demokrat Partiye hem de CHP’ye karşı sert muhalefeti benimsemiş olan Millet Partisi, bu partinin kapatılması üzerine aynı kulvarda faaliyet göstermiş olan Cumhuriyetçi Millet Partisi ve yine Demokrat Parti’den kopmuş olan Köylü Partinin birleşiminden oluşan bir partidir. Bu parti 1969’da MHP’ye dönüşmüştür. Dolayısıyla, bu siyasi hareket, Türkeş’in 1965’te bu partiye katılışından yollar öncesine çizgisi belli olan bir siyasi harekettir.
Madanoğlu, Demokrat Parti ihtilâlle düşürüldükten sonra CHP için zemin hazırlayıp, gidilecek seçimde CHP’nin başa gelmesini hedefleyen zihniyetin başını çeker. Cemal Gürsel’le araları açılsa da aynı anlayışı sürdürür. Sonraları Cevdet Sunay tarafından senatörlüğe atanır. Bu vetirede her türlü darbe girişimlerinde adı duyulur, 1971 teşebbüsünden sonra dokunulmazlığının kaldırılması gündeme gelir ama CHP’lilerin engellemelerine karşın dokunulmazlığı kaldırılır; tutuklanıp dava edilir fakat sonra serbest bırakılır.
1961 Seçimlerini Cumhuriyet Halk Partisi Neden Kaybetti?
Yazı boyunca vurgu yaptığımız bir husus vardı; ‘’CHP’nin yönetimi devralması için zemin hazırlanıyordu’’ vurgusu. Bu gerçekleşmedi. Kısa süre içerisinde seçime gidildi ama kazanan yine sağ partiler oldu.
Burada suçu, Menderes ve arkadaşlarının idamında, ihtilâli gerçekleştirenlerin işi ellerine ve yüzlerine bulaştırmalarında aramalı ve ayrıca bu basiretsizliğe mukabil halkın, tepki oylarının yönü de dikkate alınmalı…
Yorum
adam.
Yorum Ekleyin