Mevcut Papa XIV. Leo’nun, bir önceki Papa Franciscus’un vasiyetine uygun olarak gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti pek çok açıdan spekülasyona sebep oldu. İddialardan bir kısmı; meselâ en sert eleştirilere sebep olanı, Papa’nın “Tale‘a’l-Bedru ‘Aleynâ” ilâhisiyle karşılandığı iddiası asılsızdı. Antakya Medeniyetler Korosu, bu ilâhiyi merasim öncesi hazırlık kısmında seslendirmiş, Papa’nın girişinde ya da sonrasında seslendirmemişti. Nitekim ilgili koro tarafından yapılan açıklamada da üç lisanda üçer ezginin repertuarda yer aldığı ve söz konusu eserin de bu kapsamda, merasime hazırlık safhasında seslendirildiği ifade edilmişti.
Bazı izahlara rağmen Cumhurbaşkanlığı; ihmallerin bulunduğu hatta makamın bir komploya maruz bırakıldığı,[1] mesaj içerdiği belirtilen logoyla ve ziyaretin gösteriye dönüştürülmesiyle Müslümanların zilletine, Papa’nın ise üstünlüğüne sebep olunduğu,[2] Volkswagen Arena’da yaklaşık 5 bin kişiyle ayin yapılmasının neredeyse hıyanete eş değer bir hata olduğu[3] gibi sert eleştirilere maruz kalmaktan kurtulamadı. Özellikle Cumhurbaşkanlığı’nda gerçekleşen merasimde karşılama ekibinin ve korodakilerin giysileri ve ardından Diyanet İşleri Başkanı’nın duruş ve oturuşu gibi konular da tepkilerin şiddetini artırdı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Papa’ya, Fatih Sultan Mehmed Hân’ın Bosna Fermanını hediye etmesi gibi hamleler üstünlük kurma girişimi noktasında başarı şeklinde yorumlansa da genel kanaat, üstünlüğü Papa’nın elde ettiği yönünde yoğunlaştı.
Düşündüren Kötü Tesadüfler!
Papa XIV. Leo’nun Roma devrinin ardından Anadolu Selçuklu ve Osmanlı’nın Başşehri olma özelliğini taşıyan İznik’e gelecek olması, daha ilân edilir edilmez tepkilere yol açmıştı. Zira İznik, tarihî öneminin yanı sıra teslis akidesini esas alan müşrik inancın resmiyet kazandığı ve şu anda kutsal kabul edilen dört İncil dışındaki İncillerin Apokrif ilân edilerek din dışı sayıldığı 325 senesindeki konsilin gerçekleştiği şehirdi.
Konsilin sonunda, teslis akidesine karşı çıkan, görüşleri toplum arasında önemli yayılım gösteren Lucian ve devamında Arius’un görüşleri suç sayılmış ve benimseyenler suçlu ilân edilerek eziyetlere maruz bırakılmıştı. Neticede I. Konstantin’in doğuda imparatorluğunu ilân etmiş olan Licinius’a (ö. 325) karşı mutlak zaferi anlamına da gelen putperest temelli bir Hristiyanlık inşasının temelleri İznik’te atılmıştı. [4] Papa’nın 2025’teki ziyareti, 325’teki konsilin 1700. sene-i devriyesine özellikle denk getirilmişti. Bu arka plâna yaslanan ziyaretin bir de ayinli törenle süslenmesi doğal olarak tepkilerin artmasına sebep oldu.[5]
Papa’nın İznik’ten sonra İstanbul’a geçmesi ve ziyaretlerinin yanı sıra Fener Rum Patriği I. Bartholomeos’la Patrikhane’de bir araya gelmesi, Katolik-Ortodoks ayrımının doğurduğu otorite zafiyetini tersine çevirecek bir sürecin başlama endişesinden kaynaklı kaygılara yol açtı. 1054’te Doğu-Batı kiliselerinin ayrıştığı dönemde Papa IX. Leo iken, bu ziyarette iki kilisenin liderlerinin bir araya gelişinde Papa’nın yine Leo isminde biri olması da şüpheleri artırıcı bir tesadüf(!) olarak öne çıktı.[6] Ziyaretin Papa II. Urbanus’un 27 Kasım 1095’te Haçlı Seferlerini başlatan konuşmasını yaptığı yılın 930. sene-i devriyesinde gerçekleşmesi de uğursuz bir durum olarak değerlendirildi.[7] Ayrıca İznik’in 787’de toplanan ve Katolik ve Ortodoks ayrışmasından önceki son konsile ev sahipliği yapmış olması da[8] tesadüfler zincirinin bir başka halkası olarak dikkat çekti.
Osmanlı Kiliselerin Ayrışmasını Önemsedi ve Destekledi
Fatih Sultan Mehmed, kiliselerin birleşmesini engelledi, hatta birleşime karşı çıkanların öncüsü konumundaki Skolarius’u Patrik olarak atayarak ayrılığı perçinledi.[9] Sonrasında devrin sultanları Rumlar, Sırplar, Gürcüler, Makedonlar, Romenler ve Bulgarların da anadilde ibadet söylemiyle Ortodoks Kilisesinden ayrılığını çeşitli dönemlerde destekledi. Tarihî varlığını müstakil kiliseler olarak sürdüren Ermeniler ve Süryanilerin de diğer merkezî unsurlarla birleşmelerini engelleyici tedbirleri elden bırakmadı.
Yakınlaşmanın İyi-Kötü Muhtemel Sonuçları
Heybeliada Ruhban okulu ve Ekümenik tartışmalarının ardından şimdi de kiliselerin yakınlaşması ile ilgili gelişmeler, Protestan ve Ateist-Agnostik yükseliş karşısında Hristiyan dünyasının ağırlığını artırması açısından kendileri için avantaj gibi gözükse de bu durumun dünyanın değişmekte olan küresel konjonktürü doğrultusunda farklı sonuçlar doğurabileceği pekâlâ söylenebilir.
Her şeyden önce ve tüm eleştirilere rağmen, bu ziyaret Türkiye ve Cumhurbaşkanlığı için tarihî önemi hâiz bir diplomatik zaferdir. Ülkenin uluslararası siyasette belirleyici rolünün tasdikidir. Papa Türkiye ziyareti esnasında buna dair pek bir şey söylememiş olsa da ülkemizden ayrıldıktan sonra geçtiği Lübnan’da söyledikleri bu gerçeğin göstergesidir. Gazze ve Ukrayna’da barışın adresi olarak Türkiye’yi işaret etmiş ve farklı din mensuplarının ve etnik grupların bir arada yaşaması noktasında dünyaya örnek olarak ülkemizi göstermiştir.[10]
Dünyanın siyaset-inanç bağlamındaki gidişatı da bu noktada muhakkak göz önüne alınmalıdır. Portestan destekli Evanjelikler ve Siyonist Yahudilerin, Ortodoks ve Katolik Hristiyanları baskıladıkları gerçeği ve dünya üzerinde özellikle Hristiyanlığın hızla eriyip başta Agnostisizm ve Ateizm olmak üzere inançsızlığın yükseldiği dikkate alındığında, oluşacak bir bloğun Afro-Avrasya kalkınma ve gelişim hamleleri açısından önemli olacağı düşünülebilir. Böyle bir blok oluşumunun; tarihin sonu, Medeniyetler çatışması gibi söylemlerle dünyayı yeniden dizayn etmek isteyenlerin karşısında bilhassa ülkemiz, bölgemiz ve İslâm dünyası açısından kazanımlara vesile olabileceği kuvvetli bir ihtimal olarak görülebilir.
Hazreti Mehdî’nin zuhurundan ve Hazreti İsa’nın nüzulünden önceki süreçlerde bilhassa Avrupa’da İslâmiyet’e yönelik ihtidâ hareketlerinin yoğunlaşacağına dair dinî ihbarlar da sürecin inanç seyri bakımından önemli neticelere gebe olduğuna işaret niteliğindedir. Nitekim Avrupa ve diğer kıtalarda İslâm’ın hızla yükseldiği ve özellikle genç nüfusun büyük kısmını Müslümanların oluşturduğu istatistiği de gelecek açısından ümit verici gözükmektedir.[11] Hiç şüphe yok ki günün sonunda Roma fetholunacak; İslâmiyet, gece ve gündüzün girdiği her yere mutlaka hâkim olacaktır.
Dipnotlar
[1] https://x.com/mkulunk/status/1994825005155143693
[2] https://x.com/MHP_Bilgi/status/1994713650980933861
[3] https://x.com/yenisafakwriter/status/1994876718801174558
[4] https://www.sabah.com.tr/yazarlar/erhan-afyoncu/2025/11/30/iznik-konsiline-asil-katilanlar-dogudaki-kiliselerdendi
[5] https://islamansiklopedisi.org.tr/iznik
[6] https://x.com/eafyoncu/status/1994843152700576154
[7] https://x.com/eafyoncu/status/1994475009080004995 Yusuf Kaplan’ın eleştirileri için bkz. https://x.com/yenisafakwriter/status/1994523149623283813
[8] Mehmet Aydın, Hristiyan Genel Konsilleri ve II. Vatikan Konsili, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, s. 22-24.
[9] https://x.com/eafyoncu/status/1994843301179003360
[10] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/papa-14-leo-iki-devletli-cozum-bunu-devam-eden-catismayi-durdurabilecek-tek-cozum-olarak-goruyoruz/3758256
[11] https://www-pewresearch-org.translate.goog/religion/2025/06/09/religion-in-europe/?_x_tr_sl=en&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_pto=tc
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin