Taht kavgası ve iç karışıklık için gün sayan Suud’un gidişatı, Kaşıkçı’nın katli sebebiyle farklı bir hâl aldı. Taht kavgası diyoruz; çünkü Kral Abdülaziz’in öldüğü 1953’ten beridir sırasıyla oğulları tahta malik oldu. Mevcut kral Selman tahta çıktığında da gelenek bozulmadı. Sağ olan kardeşlerinden birini, yani Prens Mukrin’i veliaht tayin etti. Bir süre sonra ise onu azledip oğlu -şimdilerde tartışmaların odağı hâline gelen- Muhammed b. Selman’ı veliaht tayin etti.
Bu önemliydi; zira hayatta olan iki kardeşi varken oğlunu atamıştı. Tercih son derece tehlikeliydi! Çünkü taht 1953’ten beri süregelen teamülün aksine 2. kuşağa geçecekti. Ama büyük bir problem vardı. 1964’te tahta çıkan, mevcut kralın büyük ağabeyi Faysal’ın oğlu ve diğer büyük ağabeylerin çocuklarının hâlâ sağ olmaları… Büyük kuzenleri Muhammed bin Selman’a biat edecek miydi?
Kuvvetle Muhtemel Taht Kavgaları
Aşılması güç hatta ülkenin bölünmesiyle neticelenecek sorunların çıkması kuvvetle muhtemeldi. Muhammed b. Selman, prensleri sindirmeye yönelik teşebbüslerini, istikbaldeki tahtını sağlama alabilecek kıvamda gerçekleştiremiyordu. Bu senaryo, Haremeyn açısından hayatî önemi haizdi. Mekke ve Medine’nin iki ayrı yönetim tarafından idare edilme ihtimali dahi ciddi şekilde belirmişti.
Nitekim Kaşıkçı’nın katli senaryoyu tamamen değiştirdi. Muhammed b. Selman gözden düştü. Sürgün gibi yaşayan, kralın kardeşi Ahmet, ülkeye geri döndü ve veliahtlığı gündeme geldi. Bu ihtimal, İslâm dünyası ve bahusus Haremeynin selâmeti açısından daha olumlu görünüyor. Hazırlıksız yakalanacak olan Müslümanlar, tahtın 2. kuşağa geçişinin ertelenmesiyle zaman kazanacak. Bu fırsat iyi değerlendirilmeli ve Haremeyn prenslerin fantezi dünyasına terk edilmemeli.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin