Hasan Basri kimdir? Hasan-ı Basri’ye göre büyük günah işleyen münafık mıdır? Hasan el-Basri büyük günah işleyenlere münafık demiş midir? Hasan el-Basri’nin büyük günah işleyenler hakkında görüşü nedir? Hasan el-Basri’ye göre münafık ne demektir?.. Şeklinde sıklıkla aratıldığını gördüğümüz konu, bilhassa ders kitaplarına geçmiş olması sebebiyle yanlış algılamalara yol açmaktadır. İşbu algı bozukluğuna karşı durma adına konuyu inceliyor, istifade diliyoruz.
İslâm tarihine bakıldığında ayrışmaya sebep olan ilk meselelerin Cemel Vakası ve Sıffin Muharebesine bağlı olarak ortaya çıktığı görülür ve bunlar arasında, akāid-kelâm kitaplarında “büyük günah işleyenlerin durumu” başlığı altında incelenen konu dikkat çeker. Meseleye dair kanaatler kaydedilirken üç farklı görüşten bahsedilir:
1- Büyük günah sahibinin fasık olduğu, tevbe etmesi durumunda affedileceği, etmeden ölmesi durumunda ise Allah Teâlâ’nın affı ya da cezalandırmasına kalacağı fakat azaba çarpılsa bile -cezasını çektikten sonra- cehennemden çıkıp cennete gireceği yönündeki, ehl-i sünnetin cumhurunun görüşü.
2- Bazı tâbiûn ulemasına isnad edilen, büyük günah sahibinin münafık olduğu görüşü.
3- Başta Vâsıl b. Atâ (v. 131) olmak üzere Mu‘tezilîlere göre, büyük günah sahibinin el-Menzile beyne’l-Menzileteyn, yani cennet ile cehennem arasında bir menzilde bulunduğu; tevbe ettiği takdirde cennet, tevbe etmediği takdirde cehennem ehlinden olacağı görüşü.
Biz burada, Hasan el-Basrî rahimehullahın (v. 110) da içinde zikredildiği zümrenin yani büyük günah sahiplerinin münafık olduğu görüşünün nispet edildiği ulemanın kanaatini tahlile gayret edeceğiz.
Görüşün Tespiti ve Nispeti
Bu meseleyi Kitâbü’t-Tevhîd‘inde müstakil bir bahis olarak ele alıp tahlil eden İmam el-Mâtürîdî rahimehullah (v. 333), mezkûr kanaatten bahsederken Hasan el-Basrî rahimehullahı anmamış, bu görüşü -tâbiûndan- bir zümrenin görüşü olarak gündemine almıştır.[1] Nureddin es-Sâbûnî (v. 580), Ebu’l-Berakāt en-Nesefî (v. 710), Şerhu’l-Akāid sahibi Saduddîn et-Teftâzânî (v. 792) ve El-Fıkhu’l-Ekber şârihlerinden Molla Ali el-Kārî (v. 1014) rahimehumullah gibi kelâm âlimleri Hasan el-Basrî rahimehullahın önceleri bu görüşte olduğunu, daha sonra ehl-i sünnetin görüşüne rücu ettiğini belirtmişlerdir.[2] Seyyid Şerif el-Cürcânî rahimehullah (v. 816) ise mezkûr görüşü Hasan el-Basrî rahimehullaha nispet ettikten sonra delilleri sıralayıp cevaplandırmış fakat imamın kanaatinde değişiklik olduğuna dair herhangi bir şey söylememiştir.[3]
Büyük günah sahibinin “münafık” olduğuna dair görüş nispet edilen gerek Hasan el-Basrî rahimehullahdan gerekse diğer âlimlerden o tür bir kimsenin uhrevî durumu hakkında herhangi bir şey nakledilmiş değildir. Dolayısıyla onların dilindeki “münafık” sıfatının mahiyetini incelemek zarureti söz konusudur.
Hasan el-Basrî’nin Dilinde Münafık Sıfatının Anlamı Nedir?
Âciz kanaatimize göre; ıstılâhâtın, kelâmî literatürde kullanıldığı kavramsal çerçevede anılmadığı döneme ait görüşlere karşı dikkatli olunmalıdır. Zira o dönemde kullanılan bir kelime daha geniş bilhassa lügavî anlamda kullanılmış olabilir. Nitekim Hasan el-Basrî rahimehullahın dilindeki “münafık” sıfatında da böyle bir anlam çağrışım yapmaktadır. Mesele akāid-kelâm kitaplarında daha çok Mu‘tezile ve Mürcie’nin bu konudaki görüşünün mukayesesi bağlamında ele alınmıştır. Bu itibarla Hasan el-Basrî rahimehullahın görüşünün Mürcie’ye karşı mufassalan ortaya konulmuş olması ve ifade edilirken de riyakâr/ikiyüzlü anlamının karşılığı olan “mürâi” sıfatının tercih edilmiş olması önemli bir noktayı nazar-ı dikkate sunmaktadır. Ayrıca, kendisinden nakledilen tefsîr rivayetlerinde de buna delâlet eden birtakım yaklaşımlar mevzu bahistir.
İmam et-Tirmizî rahimehullah (v. 279), “Kendisinde dört özellik bulunan kişi mutlaka münafık olmuştur. Bu dört özellikten biri bulunursa o özelliği terk edinceye kadar o kimsede münafıklık özelliği bulunmuş olacaktır; konuştuğu zaman yalan söyleyen, söz verdiği zaman sözünde durmayan, davalaştığında aşırı giden, anlaştığı zaman anlaşmasını bozan” lafzıyla gelen ve münafık sıfatının manası bağlamında lügavî anlamda vârid olduğu anlaşılan hadîs-i şerifi naklettikten sonra şu açıklamayı kaydetmiştir: “Bu hadisin manası ilim adamlarınca amelde olan nifaktır. İnançta nifak, Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem zamanında yapılmış olan nifaktır. Hasan el-Basrî rahimehullahdan da buna benzer bir şey rivâyet edilmiştir ki o, ‘Nifak iki türlüdür: Amelde olan nifak, diğeri de yalanlama nifakı’ demiştir.”[4]
Anlaşılan o ki, Hasan el-Basrî rahimehullah büyük bir zâhid olması hasebiyle nifâk tehlikesine ziyade vurgu yapmıştır. Hatta bu gibi hassasiyetlerinden dolayı kendisi hakkında, “Hasen otuz senedir gülmedi!” denilmiş olması[5] ve özellikle de “Müslüman mısın?” sorusunu cevaplarken “istisna” ifadesi kullanmış olması[6] ve sahâbede de gördüğümüz bir tavır olan, “Allah’tan ancak mümin olan korkar ve ondan ancak münafık kendini emniyette hisseder”[7] ifadeleriyle dile getirdiği hassasiyeti, büyük günah sahibini kelâmî literatürdeki “mü’min, kâfir, münafık” taksimatında ebedî cehennemde kalacak münafık zümresinden saymasından değil de bu konudaki hassasiyetinden kaynaklıdır.[8]
Mütekellim Ulemaya Göre Münafık Sıfatı
Münafık sıfatı kelâmî literatürde, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin beyanına bağlı olarak taksim edilmiş,[9] özellikle Hâfız İbn Hacer (v. 852) tarafından sistematik biçimde detaylandırıp derli toplu bir şekilde kaydedilmiştir.[10] İmam el-Mâtürîdî rahimehullahın da konuyu incelerken özellikle lügavî anlamı taşıyan âyet-i kerîmeleri[11] ve İmam et-Tirmizî rahimehullahdan naklettiğimiz hadîs-i şerîfi zikretmiş olması, tabîûndan, büyük günah sahiplerine nifâk nispet edenlerin kanaatini bahsettiğimiz yönde değerlendirdiğine işarettir. Büyük günah sahibini “münafık” olarak nitelendirenlerin delillerini kaydeden Seyyid Şerif el-Cürcânî rahimehullah da bu sıfatın lügavî manasının yer aldığı âyet ve hadisleri yazmıştır.[12]
Hâris el-Muhâsibî’nin Risaletü’l-Müsterşidîn‘inde, İmam el-Kuşeyrî’nin er-Risâle‘sinde ve İmam el-Gazzâlî’nin İhyâu Ulûmiddîn‘inde Hasan el-Basrî rahimehullahın nifaktan ne derece sakınıp sakındırdığına ve sürekli buna vurgu yapıp veranın önemine dikkat çektiğine dair açık nakiller mevcuttur.[13] Aslında incelendiğinde benzer bir yaklaşımın İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe rahimehullahdan da nakledildiğini görebilmek mümkündür.[14]
Netice
Kitâbu’t-Tevhîd’de konunun ele alındığı âyet-i kerîmeler nazar-ı dikkate alındığında çıkacak en uç sonuç, büyük günah sahiplerinde nifak alâmetlerinin büyük ölçüde görüldüğü, onların gerçekten münafık olup olmadığının âhirette, Allah Teâlâ’nın hükmüyle anlaşılacağı olur. Buradan, bizim bildiğimiz anlamda o kişilerin münâfık olduğu ve ebedî cehennemde kalacak zümreye dâhil olacakları yönünde bir kanaat taşındığı anlamı çıkmaz.
Bu sebeple, günümüzde Kelâma giriş niteliğinde ders kitaplarına,[15] mezhepler tarihine dair telif edilmiş eserlere[16] ve biyografi türünden yayınlara[17] girdiği görülen Hasan el-Basrî rahimehullaha göre, büyük günah işleyenlerin durumuna dair kanaate dikkatle yaklaşılmalıdır. Böylelikle o büyük imama söylemediği bir şeyi söyletmek ve savunmadığı bir şeyi isnad etmek gibi bir duruma düşmekten sakınmış olunur.
Dipnotlar
[1] İmam el-Mâtürîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, trc. Bekir Topaloğlu, İSAM, Ankara, 2002, s. 428.
[2] Nureddin es-Sâbûnî, el-Bidâye fî Usûli’d-Dîn, trc. Bekir Topaloğlu, DİB Yay., Ankara, 2002, s167; Ali el-Kārî, Şerhu’l-Fıkhi’l-Ekber, trc. Yunus Vehbi Yavuz, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981, s. 166; Hasan Kurt, “Kelâmcılara Göre Münafık”, Sakarya Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sy. 13, 2006, s. 139.
[3] Seyyid Şerif el-Cürcânî, Şerhu’l-Mevâkif, trc. Ömer Türker, YEK, İstanbul, 2015, 3/636, 646-648.
[4] Tirmizî, İman, 4.
[5] İmam el-Gazzâlî, İhyâu Ulûmiddîn, trc. Ali Arslan, Merve Yayınları, İstanbul, 3/307
[6] İhyâu Ulûmiddîn, 1/385-386.
[7] Firyâbî, Ebû Bekr, Sıfâtü’n-Nifâk ve Zemmü’l-Münâfikîn, Beyrut, 1985, s. 60.
[8] Hasan Kurt, “Kelâmcılara Göre Münafık”, s. 150; Osman Karadeniz, “Hasan el-Basrî ve Kelâmî Görüşleri”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sy. 2, İzmir, 1985, s. 153-155.
[9] Hülya Alper-H. Ahmet Sezikli, “Münafık”, DİA, 31/565-569.
[10] İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî, 1/112.
Bu konuda, İmam el-Kurtubî rahimehullah (v. 671) tefsirinde (8/214) detaylı açıklamalarda bulunmuş ve Mu‘tezilî imamlardan Kadı Abdülcebbâr (v. 415) da Şerhu’l-Usûli’l-Hamse adlı eserinde genişçe ele almıştır.
[11] Ankebût Sûresi, 2-3 ve 11.
[12] Şerhu’l-Mevâkif, 3/646-648.
[13] Hâris el-Muhâsibî, Risâletü’l-Müsterşidîn, s. 91, 218; el-Kuşeyrî, er-Risâle, s. 83,
[14] Özellikle el-Âlim ve’l-Müte‘allim’de ve diğer risalelerde kayıtlı bulunan görüşleri toplu hâlde el-Usûlü’l-Münîfe’de bulabilmek mümkündür.
[15] İlâhiyat Önlisans “Kelâma Giriş” kitabı ve İlâhiyat Fakültelerinin “Sistematik Kelâm” dersi kitapları bu meyanda zikredilebilir.
[16] Muhammed Ebû Zehra’nın “İslâmda Siyasî ve İtikadî Mezhepler Tarihi” adıyla tercüme edilen kitabı örnek gösterilebilir.
[17] Bilhassa Mu‘tezile tabakatına dair kaleme alınmış eserlerde bunu görebilmek mümkündür.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin