Bilindiği üzere Meşâyih-i Kirâm Efendilerimiz Kaddesallâhu Esrârahum, namazlardan sonra[1] yapılması sünnet olan tesbihatın zikir bölümünde Âyet el-Kürsî ile birlikte ‘’Şehidellâhu Ennehû’’, ‘’Kulillahümme’’ ve ‘’Tûlicu’l-Leyle’’[2] şeklinde başlayan âyet-i kerîmeleri okumakta ve müridana da tavsiye etmektedirler.
Namazlardan sonra okunması âdet edinilmiş olan tesbihatın bir kısmı, başta Kütüb-i Sitte olmak üzere, meşhur ve maruf hadis musannefatında kayıtlı bulunmaktayken,[3] malûmatın bir kısmı ise bu gibi temel eserlerde yer almamakta ve bu durumun bazı kesimlerde birtakım şüphelere yol açtığı görülmektedir.
Şunu belirtmek gerekir ki; biz yıllardır Meşâyih-i Kirâm Kaddesallâhu Esrârahum Hazeratının merak edip araştırmış olduğumuz uygulamalarının tümünün delillerini Hazreti Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellemin veya Sahâbe-i Kirâm Rıdvânullâhi Teâlâ Aleyhim Ecmaînin sünnetinde bulmuşuzdur. Hatta biz, bu tespitin de bir adım ötesinde, tasavvuf karşıtlığı noktasında referans kabul edilen eserlerin tetkik ve tahkikinin ardından ulaştığımız bulgularda ve bilâhare tasavvuf üzerine yapmış olduğumuz araştırma ve çalışmalarımızda, ehl-i tasavvufun istisnasız her meselede muhakkak bir isnad noktasının var olduğunu tespit etmişizdir. Üzerinde durduğumuz konuyu da bu kapsamda açıklayabilmek mümkündür.
Belirtilen âyet-i kerîmelerin namazlardan sonra okunmasını tavsiye eden rivayetlere dair yaklaşımı, sıhhat durumu ve tefakkuh açısından yaklaşım şeklinde iki başlık altında toplamak uygun gibi görünmektedir. Bu iki bölümün ardından, konuyla ilgili müstakil bir risale kaleme almış olan İmam Hâdimî Rahimehullâhın ta‘lillerini –özetleyerek- aktarmak yerinde olacaktır.
1- Rivayetlerin Kaynağı ve Sıhhat Durumu
Konuyla ilgili rivayetlerin Ali ibni Ebî Tâlib ve Ebû Eyyûb Halid ibni Zeyd el-Ensârî Radıyallâhu Anhuma kanalıyla iki farklı mahrecden çıktığını ve özellikle de tefsirlerde kayıtlı bulunduğunu görüyoruz. Rivayetlerin ana kaynağı İbnü’s-Sünnî Rahimehullâhın Amelü’l-Yevmi ve’l-Leyle adlı eseri ile ed-Deylemî’nin Müsnedü’l-Firdevs adlı eserleridir.[4]
a- Rivayetin Metin Tercümesi
Rivayete göre; Fâtiha Sûresi, Âyet el-Kürsî ve Âl-i İmrân’dan üç âyet-i kerîme, Allah Teâlâ ile aralarında manevî perde bulunan birer levhadır. Perdeler: “Bizi yere indirip Sana isyan edecek kullarına mı gönderiyorsun?” diyerek ilâhî hikmetten sual ederler. Allah Teâlâ ise bu suale karşılık: “İzzetime, Celâlime ve şanımın yüksekliğine yemin olsun ki, her namaz sonunda bunları okuyan kullarıma Cennet’i -işlemiş oldukları günahlara rağmen- yurt kılacak, mukaddes kafese (Firdevsin ortasına) yerleştireceğim. O kimselere her gün yetmiş defa gizli bakışlarla nazar edecek, en azı mağfiret olan yetmiş ihtiyacını gidereceğim. Onları her türlü düşman ve hasetçilerine karşı koruyup galip kılacağım” buyurur.[5]
Biraz farklılık arz eden lâfızlarla gelen rivayetlerin hükmen mevzu olduğu konusunda muhakkiklerin ittifak hâlinde bulunduğunu söylemek yanlış olmaz. Bununla beraber, rivayetlerin amele konu olup olmayacağı hususunu değerlendirirken, metin muhtevasının tefakkuh yönünden durumunu göz ardı etmemek de önemlidir.
2- Fıkhî Açıdan Durum
Namazlardan sonra Sûre ve âyet-i kerîmelerin okunduğu bölüm, bir nevi rukye bölümüdür. Temel kaynak niteliğindeki eserlerde de açık ve net bir şekilde belirtilmiştir ki, âyet-i kerîme ya da âyet-i kerîmelerden oluşturulan terkipleri okumak suretiyle yapılan rukye (şifa ve tesir niyetiyle üfleme) uygulaması Ehl-i Sünnet itikadına göre caiz olmakla birlikte, birçok sapkın fikriyata göre dahi caiz bir iştir. [6] Hülâsa, farz namazların akabinde yaptığımız tesbihat bölümünde bir kimsenin Âyet el-Kürsî’nin yanı sıra muhtelif âyet-i kerîmeleri okumasında Kur’ân ve Sünnet bütünlüğüne aykırı bir durum veya herhangi bir sünneti ortadan kaldırma gibi bir hâl söz konusu değildir.
3- İmam Hâdimî Rahimehullâhın Konuyla İlgili Risalesi
Osmanlı uleması arasında mühim bir mevkii haiz olan Ebû Sa‘îd Muhammed el-Hâdimî Rahimehullâh (v.1176/1762), bahis mevzuu yaptığımız âyet-i kerîmelerin namazlardan sonra okunmasıyla ilgili müstakil bir risale kaleme almış ve gerek sübût açısından gerekse şahsî-manevî tecrübeleri açısından değerlendirmelerde bulunmuştur. İlgili rivayetin “mevzu” olarak hükümlendirilmesinin ağır olduğunu ifade eden el-Hâdimî Rahimehullâh, namazı müteakip zikrin meşruiyetine işaret eden genel delillerden de hareketle, bahsi geçen âyet-i kerîmeleri okumayı tavsiye eden rivayetlerin amele konu edinilmesinde bir beis olmayacağını ifade etmiştir.[7]
Sonuç
Netice olarak, namazın akabinde zikrin meşruiyetine dair genel deliller göz önünde bulundurulduğu takdirde, mezkûr okumaları yapmaya karşı çıkmanın, yani Meşâyih-i Kirâm Kaddesallâhu Esrârahum Hazeratının bu tatbikatına itiraz etmenin haklı bir gerekçesi olmadığı ortaya çıkmaktadır. Bu izahlara rağmen sözünü ettiğimiz tatbikatın çirkin bir bid‘at olduğunu söyleyen kimseleri insafa davet etmekten başka bir yol yoktur. Muhakkak ki, her şeyin en doğrusunu bilen Allah Teâlâ’dır…
Dipnotlar
[1] Dua ve zikirler bahsinde, “namazlardan sonra” veya “selâm verdikten sonra” şeklinde geçen kayıtlar, Hanefîlerce, “farzları müteakip kılınan sünnetlerden sonra” biçiminde algılanmıştır. Şâfiîlerde ise tesbihat farz namazın selâmını müteakip icra edildiğinden, bu konuda iki mezhep arasında farklılık ortaya çıkmıştır. Bu farklılık bağlamında tenzîhî kerahatten bahsedilmişse de, son tahlilde efdaliyete yönelik bir farklılık olduğu söylenebilir. Detaylar ve hükümler için bkz. İbn Âbidîn, Hâşiyetü Reddi’l-Muhtâr ‘ale’d-Dürri’l-Muhtâr Şerhi Tenvîri’l-Ebsâr, Kahraman Yayınları, İstanbul, 1984, c. 1, s. 530.
[2] Bahsi geçen âyet-i kerîmeler; Âl-i İmrân Sûresi’nin 18, 26 ve 27. âyet-i kerîmeleridir.
[3] Namazlardan sonra zikir ve duanın meşruiyetini, bahusus Âyet el-Kürsî okunmanın sünnet olduğunu bildiren rivayetlere örnek için bkz. Müslim, “Mesâcid”, 144 (596); Tirmizî, “Deavât”, 25 (3409); Ebû Dâvûd, “Salât”, 361 (1523); Nesâî, “Sehv”, 79; Taberânî, el-Mu‘cemu’l-Kebîr, 3/134, No. 7532; el-Evsat, No. 8068; Heysemî, Mecme‘u’z-Zevâid, 10/102; Beyhakî, Şu‘abü’l-Îmân, No. 2385; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, 1/562, 569; İbnü’s-Sünnî, Amelü’l-Yevmi ve’l-Leyle, No. 122.
[4] İmam es-Süyûtî Rahimehullâh bahis mevzuu ettiğimiz iki rivayeti ed-Dürrü’l-Mensûr tefsirinde, Âl-i İmrân Sûresi’nin 18. âyet-i kerimesine dair izahının girişinde kaydetmiş, bilhassa amellerin faziletlerini konu edinen eserler de genel olarak bu kitaba atıfla kayıtta bulunmuşlardır. Söz konusu haberler, rivayet ağırlıklı diğer tefsir kitaplarında yer aldığı gibi, ez-Zemahşerî’nin el-Keşşâf’ı, el-Âlûsî’nin Rûhu’l-Meânî’si gibi rivayet-dirayet bütünlüğüne sahip tefsirlerde de kayıtlı bulunmaktadır.
[5] Tercih ettiğimiz tercüme için bkz. Mahmud Ustaosmanoğlu, Rûhu’l-Furkân Tefsiri, Siraç Yayınevi, c. 3, s. 90.
[6] Rukyenin meşruiyetine dair geniş malûmat için bkz. İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî bi-Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, Dâru’l-Fikr, thk. Muhammed Fuad Abdulbaki, Beyrut, t.y., c. 10, s. 207.
[7] İmam Hâdimî Rahimehullâhın ilgili risalesi ve konuyla ilgili izahları için bkz. Mehmet Çaba, “Hâdimî’nin, Kulillâhümme Mâlike’l-Mülki Ayeti Hakkındaki Risalesi’nin Tahkikli Neşri”, Tahkik İslami İlimler Araştırma ve Neşir Dergisi, Sy. 1, (Haziran/2018), s. 241-268.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin