Eşyanın hakikati, her maddenin bir canı olduğu gibi, esrarı bulunduğunun da ilânıdır. Mekânlar da canlıdır ve her biri derunî birer varlığa sahiptir. Her birimiz için farklı farklı mekânlar etkileyicidir. Bizi bizden alan, uzaklara götüren, yalnızca muayyen bir mekânda hissettiklerimiz, omuzumuza sadece orada çöken ağırlık ve çok daha fazlası…
Her şeyin fazlası zarar olduğu gibi, acıma hissinin fazlası da zarar ve imtihan sebebidir. Banisi olduğu şaheserin gölgesinde, cihan padişahına acımanın da elbet bir bedeli olacaktır. Şehzadenin akıbetine hayıflanmak ve vefatını ağır görmek kim bilir, belki de gayretullaha dokunacak kadar hadsiz bir iştir! Çok geçmeden ikaz edilir ve zaman tünelinde yolculuğa çıkıp hatırlayıverirsiniz…
Şehzade Mehmed’in Vefatı ve Kanunî’ye Tesiri
Şehzade Mehmed, Kanunî Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan doğan ilk oğlu olarak 1523 senesinde İstanbul’da dünyaya geldi. Padişah onun doğum haberini Rodos’tayken aldı. Uzun seferlerden her dönüşünde evvelâ onu sarar, güzelce sever ve okşar, hasret giderirdi. Oğlunun kendisini yürüyerek karşılaması padişah için tarifsiz bir bahtiyarlık olmuştu.
Şehzade Mehmed, el üstünde tutuldu; iyi bir eğitim aldı. 1530 senesinde günümüzdeki Sultanahmet meydanında ağabeyi Mustafa ve kardeşi Selim’le birlikte sünnet oldu. Dillere destan olan şölen üç hafta (tam 18 gün) sürdü.
Babasıyla beraber 1537’de Avlonya’ya, 1538’da da Boğdan’a sefere çıktı. Sancakbeyliği’ne hazır hâle gelince, 1541’de ağabeyi Şehzade Mustafa’nın Amasya sancağına atanmasını müteakip Saruhan Sancakbeyi oldu. Bu atama, veliaht konumunda bulunan Şehzade Mustafa’dan öne çıktığı anlamına geliyordu. İyi bir şairdi ve şiirlerini adıyla yazardı. Aynı zamanda hat sanatıyla da ilgilenmiş usta bir hattattı.
Şehzade Mehmed, çiçek hastalığına yakalanmıştı. Tedavisi için Manisa sarayında ciddi bir seferberlik başlatılmasına rağmen kurtuluşu mümkün olmadı. Vefat ettiğinde takvimler 6 Kasım 1543 gününü gösteriyordu. Sancakbeyliği’nde 1 sene 25 gün kalabilmişti.
Kanunî Sultan Süleyman Hân, doğumuna çok sevindiği oğlu Şehzâde Mehmed’in, Edirne’deyken aldığı vefat haberiyle derin bir üzüntüye gark oldu. Seferleriyle dünyaya meydan okuyan cihangir, büyük bir yıkımla burun burunaydı. Maneviyatı vesilesiyle toparlandı. Oğlunun adını yaşatacak, hatırasını kıyamete dek canlı tutacaktı. Ricale, uygun bir yer bakmalarını ve gösterilecek olan münasip bir yere Mimarbaşı Koca Sinan’ın derhal külliye inşa etmesini emir buyurdu.
Şehzade Mehmed’in cenazesi Üsküdar’da karşılandı. Defin, külliye için uygun görülen, yeniçerilerin kışla olarak kullandıkları Eski Odalar mevkiine yapıldı. Kanunî Sultan Süleyman Hân kabre kırk gün boyunca her gün ziyarette bulunup şehzadesine dua etti.
Hürrem Sultan’ın yaşadıkları padişahın yaşadıklarından çok daha ağırdı. Zira Şehzade Mehmed, annesinin ilk göz ağrısı olmakla beraber, Hasekilik ve Kadın Efendilik gibi unvanlar da dâhil olmak üzere, hayatı boyunca kazandığı makam, unvan ve mevkilerin hepsini kazanmasının en büyük vesilesiydi.
Şehzade Külliyesi
Şehzade Mehmed’in defninin ardından kabrinin etrafında derhal inşa faaliyeti başladı. Osmanlı mimarisinin güzide örneklerinden biri olan, camiyi merkeze alan; medrese, sıbyan mektebi, tabhane ve imaretten oluşan geniş müştemilâtın tamamladığı eşsiz şaheser Şehzade Külliyesi, bu emir neticesinde, Şehzade Mehmed’in hatırasıyla yükseldi.
Mimar Sinan’ın mimarbaşı sıfatıyla inşa ettiği külliye, onun ilk selâtin külliyesi olup çıraklık eseri olarak tanımlanır. Camiden medreseye ve müştemilâtın hemen her birimine yönelik önemli mimarî özellikler mevzu bahistir. Örneğin karşılıklı iki minaresinin üzerindeki kıvrımlı nakışların sebebinin Enderun cübbesindeki nakşın bir yansıması olduğu belirtilir. Mimar Sinan bu nakışlarla hocasına, talebeliğinin devamı yönünde bir mesaj vermiş ve böylece haddini bildiğini ifade etmiştir.
Türbe içerisinde Osmanlı türbe anlayışında pek rastlamadığımız şekilde Şehzade Mehmed’in sandukası üzerinde dört ayaklı ve fildişi kakması ters bir taht dikkat çeker. Bu taht, Kanunî Sultan Süleyman’ın Şehzade Mehmed’i gönlündeki taht varisi olarak gördüğünün bir ilânı olarak değerlendirilir. Nitekim padişahın, oğlunun vefatına, “Şehzadeler güzidesi Sultan Mehmed’im” mısraıyla tarih düşürdüğü malûmdur.
Padişah Hüznünün Çöktüğü Mahzun Külliye
Ne denli güçlü bir duygudur tarih ve sanat ile bakabilmek ve geçmişi derinden hissedebilmek… Tarih ve sanat meraklıları Osmanlı devrinden kalan muhteşem külliyeleri ziyaret esnasında derunî bir hissiyata kapılırlar. Süleymaniye, Sultanahmet, Nuruosmaniye, Yeni Camii ve daha birçok külliyede bu hisler genellikle coşkuludur. Külliyelerin tarihî ve mimarî özelliklerinin yanı sıra konumu da ziyaretçileri oldukça etkiler. Manzaraya bakanlar, avluda oturup ecdadın gölgesinde gölgelenenler, çılgınca fotoğraf çekinenler büyük bir mutluluk ve sevinç içerisinde görünürler. Şehzade Külliyesinde ise diğer külliyelerdekine nazaran farklı bir durum söz konusu olur. Henüz kapıdan girmeden hatta toplu taşımayla dahi önünden geçerken büyük bir hüzün çöküverir.
Usulca sokulup da avluya girdiğinizde omuzlarınızın üzerinde büyük bir ağırlık hissedersiniz. Türbeye doğru yöneldiğinizde bu ağırlık daha da güçlenir. Döşenmiş parçalı taşlar, her adımda ister istemez biraz daha hüzün yükler. Türbenin içindeki süslemelerin tarzı, çinilerin rengi ve ahengi de hep mahzun bir duruşa sahiptir.
Matem kaygısıyla yoğrulduğunuz bu hüzün Şehzade Mehmed’in hayatı hakkındaki malûmatınıza bağlı olarak ölümünün acı ve soğukluğunu aksettirir sinenize. Cihan padişahı muhteşem Süleyman’ın dizlerinin bağını çözen, bağrını yakan, haftalarca kendisine gelemeyecek kadar sarsıcı gamını hatırlarsınız. Cami-i şerifin gölgesinde usulca otururken padişaha acırsınız içten içe.
Ayağa kalktığınızda çok geçmeden küçük de olsa bir bedel ödersiniz. “Acıyı fazla gördün, adaletsiz mi buldun?” denilmişçesine, yavrunuzla imtihan edilirsiniz. Elinden tutup usulca yürürken ve merdivenleri birbiri ardına çıkarken bir anda kayıverir elinizden. Düşüşü çok geçmeden bir feryat takip eder. İlk anda bir şey olmadığını düşünüp külliyeyi o küçük adımların peşinde dolaşmaya devam ederken fark edersiniz darbenin tesirini.
Nihayetinde gördüğünüz ciddi olmayan bir şişkinliktir; lâkin ilk olması ve yaşadığınız hislerin üzerine gelmiş olması son derece manidardır. Başta da ifade etmiş olduğumuz gibi: “Banisi olduğu şaheserin gölgesinde, cihan padişahına acımanın da elbet bir bedeli olacaktır…”
13-19 Temmuz 2018 – Çarşamba (Fatih)/İSTANBUL
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin