Yetki zehirlenmesi dediğimiz bir şey vardır…
Hani şu, hak etmediği makamlara getirilip de yönetemeyeceği yetkilerle donatılan kişilerin düştüğü durum! Adaleti sağlayacağı yerde, giydiği -belki de sonradan değiştirdiği- gömlek, üzerinde birkaç beden büyük duran kimselerin, gazabına uğradığı o vahim hâl, içler acısı ahvâldir o… Tezahürü aynıdır işin aslı; sonuç itibarıyla yalnızca bulunduğu seviyeye göre farklılık arz eder.
Önce sınıf başkanı olarak çıkar karşımıza. En büyük zararı, annesi evde yokken ekmeğini yiyip çorbasını içtiği kapı komşusunun, sınıftaki çocuğuna verir. Büyüyüp takım kaptanı olduğunda, açığını kapatan, top kaptırdığında arkasında kademe yapıp kendisini kurtaran arkadaşına bilenir evvela.
Askere gidip Çavuş olduğunda, önceleri koyun koyuna yatıp sırt sırta verdiği, yokluğu ve zorluğu birlikte yaşadığı devrelerini (tertiplerini) harcamaya kalkar. İş hayatına atılıp da posta başı, formen vs. olduğunda işletmenin sahibi pozlarına bürünüp işçi sınıfının korkulu rüyası oluverir bir anda. Yaptığı tüm zulüm ve baskı, sahiplerine yaranabilmek içindir ama gün gelir yaranamadığı üstleri tarafından tazminatsız biçimde kapı önüne konulur.
Evlendiğinde aile reisliğinin verdiği yetkiden zehirlenip hanımını cariye, çocuklarını ise kölesi zannedip yediklerini ve içtiklerini burunlarından getirtir. Site yöneticisi olduğunda; evde tuz, şeker, limon ya da baharat bittiğinde, hanımının bunları istediği komşusunun söz hakkını ve mali haklarını gasp etmek olur ilk icraatı.
Kariyeri boyunca hep dostlarının omuzlarına basarak yükselir; ama bir yere kadar çıktıktan sonra yuvarlanıverir. Yine de o dostlarının kucağına düşmek olur cilveli kaderi. Belediye Başkanı seçildiğinde, kodamanların uşaklığını yapıp, içinden çıktığı varoşları, yoksulları, herkes tarafından her daim zaten ezilmiş bulunanları daha da ezer. Vicdanı, gecelerine karabasan gibi çöküp de uykularını kaçırmaya başladığında, bir sonraki seçim için üzeri çoktan çizilmiş olur.
Kaymakamlıktan Valilik, Başkanlık ve Krallığa
Kaymakam olduğunda ilçenin; Vali olduğunda ilin sahibi zanneder kendisini. Yetkisinin ağırlığını taşıyamadığından: ‘’Kim takar Yalova kaymakamını?’’ sözüyle darb-ı mesel hâline gelmiş kaymakamın kimliğinde tecessüm eder. Çocukluğunda kendisine, ‘’Oğlum, senden adam olmaz!’’ diyen babasını, Valiliğe atanır atanmaz hiç utanmadan ve arlanmadan ayağına çağırtıp: ‘’Baba bak! Sen, adam olamaz demiştin ama Vali oldum!’’ giderine maruz bırakır. Neticede babasının: ‘’Ben sana Vali olamazsın dememiştim, adam olamazsın demiştim ey oğlum!’’ şeklindeki kaçınılmaz tarizine maruz kalmaktan da kurtulamaz.
Bütün yetkilerini adalet dağıtmak yerine zulümden yana kullandığı hâkimlik görevinden emekli olduktan sonra paçavra kadar kıymet görmeyeceğini hatta tarihteki zalimler hanesine kaydedileceğini bir an olsun aklına getirmez bile. Ama akıbeti, zalimler arasına kömür karası yazıyla kazınmak olur.
Paşa olduğunda: “Rütbemin adamı olarak vatanıma ve milletime hizmet edip de köşeme çekileyim, şerefimle” demez; darbe planları yapar. Tankları millet için yürütme, halkı postal tabanıyla ezme, namluları millete doğrultma hayalleriyle yatıp kalkar; fakat bu hayalleri, ‘’er’’ pozisyonuna düşmekle, suda eriyip gitmiş olur.
Parti Genel Başkanı seçilir seçilmez ilk icraatına, dava arkadaşlarının kuyusunu kazmakla başlar. Onları saf dışı bırakmanın yollarını arar; tek tek ihraç ettirir hepsini. Cumhurbaşkanı olduğunda, nereden geldiğini unutuverir. Evvelâ kendisini bu göreve getirmiş olanlardan başlayıp, halka karşı diklenip şahlanır. Muhaliflerini acımasızca kodeslere tıktıran bir diktatöre dönüşür. Başkanlığının saltanata, ailesininse hanedanlığa dönüşeceğine inandırır kendisini; kargaların acı kahkahalarına mukabil! Akıbeti de icraatlarının gerektirdiği akıbetten gram şaşmaz. Makamının da mevkiinin de maskarası olur. Öldüğünde ne cenazesine geleni, ne defnedildikten sonra kabrine uğrayanı, ne de ölüm yıldönümleri geldiğinde bir hatırlayanı bulunur.
Babasını Kestirir!
Krallığı elde ettiğinde evvelâ babasından başlar; cellada emredip onun başını kestirir. Nemrutlaşır, Firavunlaşır, ‘’Dinsizin hakkından imansız gelir!’’ vakıası doğrultusunda, başına Buhtunnasır gibiler musallat olur. Ölür, öldürülür veya halkıyla sürüm sürüm süründürülür hakeza sürgün edilir. Bazense mühlet verilir kendisine, tâ ki İlâhlık taslayıncaya dek…
İlâhlık iddiası, tacı ve tahtıyla birlikte, bazen İbrahim eliyle bazense Musa eliyle başına geçirilir. Cesedi-leşi, ibret vesikası olarak binlerce yıl sergilenecek müze malzemesi hâline getirilir. Kutsal kitapların kıssa kahramanı olarak tarihî romanlara, öykülere, masallara hatta şarkı ve türkülere konu olur tarih boyunca. Darb-ı mesel haline gelip dilden dile, nesilden nesle aktarılır. Berzahta bir tür cehennem çukuru ve bataklığına saplanıverirken, ahirette ise ilklerinden olur cehennemin dibini boylayanların.
Velhasılıkelam yetki zehirlenmesi dediğimiz bir şey vardır…
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin