Faruk Beşer’in tasavvuf, tarikat, tevessül ve istiğase hakkında görüşleri
Prof. Dr. Faruk Beşer, yazacak bir şey bulamadığından mıdır nedir, zaman zaman tasavvufa sarıyor. Beş sene önce bir serî başlatmış ve birtakım şeyler yazmıştı. Son günlerde tekrar aynı yere dönmüş ve tevessül-istiğase konusunda bir şeyler yazmış. Tasavvufun “eleştirilemezliğini” yıkmaya çalışıyormuş. Lehte çok geri dönüş, aleyhte ise pek az geri dönüş almış!
.
Yazdıklarına şöyle bir baktım ama maalesef yine çalakalem davranmış. 5 sene evvel kendisine twitterdan yazdığımız şu yazıdan fazlasına hacet yok…
Faruk Beşer Hayatı, Kitapları ve Yazıları Hakkında
İnsanlardan biri çıkacak senelerce fıkıh okuyup yazacak, akademilerde hocalık yapacak, F. Gülen’den ilhamla bu işlere girdiğini söyleyecek, Onun fıkhını anlamaya dair bir işe girişip kitap yazacak, fetvaları güzelleyebilmek için her yönden girip çıkacak tuhaf tuhaf şeyler yazacak, kâğıdı ve kâğıdın elde edildiği ağacı ziyan edecek, onun dalını, gövdesini ve kökünü heba edecek yetmeyecek tutacak hanımlara özel fetvalar yazıp içini şazzlarla doldurup taşıracak…
En acayibi de kendisine yöneltilmiş tasavvufi mesaile müteallik sorulara, müctehid olarak deklare edilmesine karşın, tasavvufun kaynaklarından bakma, tetkik tahkik etme, araştırma soruşturma gibi işlere hiç girişmeden kafasına göre, anladığı ve anlatıldığı kadarıyla değerlendirme yapıp basitçe hafifçe cevaplar verecek, bu hürriyeti(!) sonuna kadar kullanacak.
Ama haklı tabii ki, rabıta, tevessül vb. gibi konulara indirgenemez tasavvuf. Çünkü o, tasavvufu kalburüstü allame zahidlerin zühdüne tahsis etmiştir. Tekke kültürü insanların geneline bakan terbiye metotlarını görmez o. Fakihtir sözde, insanların dertleriyle ilgilidir yeri geldiğinde psikolojiden dalar, sosyolojiden dalar ama mesele Tarîkat-Tasavvuf çizgisi olduğu zaman buna ihtiyaç hissetmez. Çünkü zihin farklı kodlanmış, niyet bozuk bir defa. Müctehidlik, fakihlik burada işlemez. Hâlbuki biraz kurcalasa bahsettiğim mesailin tasavvuftan ziyade bizzat alanı olan Fıkhın konusu olarak ele alınıp değerlendirdiğini görecektir ama o bunu zaten bilir de bildikleri, bu konularda devreye girmez. Dedik ya bir yerde bir bozukluk var.
Sonra Selefî-Tasavvuf vurguları… Bu işte işin psikolojisini, sosyolojisini anlayamamak, algılayamamaktır. Seyr-i Sülûk tecrübesinin ne olduğunu kavrayamamaktır. ”Selef yaptı mı, yoksa yapmadı mı kardeşim?” sorusunun, sihirli ifadesinin sihrine, büyüsüne kapılıp da bir tecrübeyi silip aklınca, zihinlerde ve algılarda temizlik yapmaktır. Çünkü bu iş ona kalmış, ona kadar kimse yapamamıştır. Bu günlerde sürekli tasavvuf vurguları, tasavvuf yazıları, tasavvufun bilirkişisi olarak tv programlarına filan katılmalar bilmem neler anlayabilmek mümkün değil.
İşi-gücü bırakıp da biraz sakal bırakınca böyle mistik bir havaya bürününce o tasavvufi mesaili ilimden uzak bir yaklaşımla kesip kesip biçen birisi ne oldu da tasavvufun bilirkişisi, otoritesi kesildi? Nasıl olsa o kadar övenler, yüceltenler, methiyeler düzenler, müctehid olarak takdîm edenler var. Bunların arasında karınca kararınca küçük bir eleştiri de oluversin dedik sadece. Allah var güzel gidiyorsunuz. Rabbim yolunuzu açık etsin, geçmişte devrilen çamları unutmadan.
Not. Bu yazı; Faruk Beşer’in Yenişafak Gazetesindeki bir yazısı üzerine 5 Şubat 2015 tarihinde kendisine twitter üzerinden yazmış olduğumuz ve karşılığında bizi engellediği yazıdır.
Erişim için bkz. from:yucelkarakoc since:2015-02-01 until:2015-02-07
Yorum
Azizim hata ettiginde, ben hata ettim bu fikrimden tovbe ederim . Diyen devrimiz deki din adina anladigini din sananlarda bu erdemi gormek mumkun deil gibi gorunuyor. Hatta bu hakli elestirinide alip kendine cekiduzen verecek nefsini islaha calisacak zevat goremiyorum, heleki bugibiler medyada populer kimselerse imkansiz gibi
Yorum Ekleyin