Olası İstanbul depremi, sıklıkla Türkiye gündeminde yer alıyor. Uzmanlara göre, yetkililerin aldıkları önlemler yetersiz. Bu nedenle, beklenen depremin kentte ciddi bir hasar bırakacağı ve can kaybının da yüksek olacağı söyleniyor. Geçtiğimiz haftalarda Türkiye’nin doğusu ve batısında yaşanan depremler konuyu tekrar gündeme getirdi. Bilim Akademisi Kurucu üyesi Jeofizik Uzmanı Prof. Dr. Naci Görür, sosyal medya hesabından yine uyarılarda bulundu, paylaşımları dikkat çekti. Görür ile olası İstanbul depremi üzerine konuştuk.
Marmara’da Yaşanan Depremler Büyük Depremin Öncüsü mü?
Balıkesir’deki deprem İstanbul’da hissedildi. Bu depremleri İstanbul’daki olası deprem öncesi bir uyarı olarak anlamlı mıyız?
Balıkesir’de olan depremler Kuzey Anadolu Fayı’nın (KAF) güney koluna ait Susurluk-Havran ve Balıkesir-Kepsut Fayzonları içerisinde meydana geldi. Sismolojik olarak bu depremler Marmara Denizi’nde KAF’ın kuzey kolu üzerinde beklenen depremi doğrudan tetiklemez bölgede yaşayan insanlar ve yerel merkezî yönetimler olarak bunları birer uyarı olarak alabiliriz. Uyarı şu: Tüm Marmara Bölgesi’nde stres artıyor, tehlike kapıda.
Kentsel Dönüşüm Nasıl Yapılmalı?
İstanbul’da şehir planlama bakımından yeni adımlar atılıyor. Kentsel Dönüşüm de son günlerde hızla arttı. Hükümetin uyguladığı bu politikaları nasıl görüyorsunuz? Bir planlama var mı ve sizce bu planlama olası depremde yaşanacak hasarı önlemek için yeterli mi?
İstanbul’da bu saatten sonra planlama olmaz. Planlamayı göç, işgal, rant ve yanlışlıklar yumağı yönetiyor. Bunların yarattığı sorunlar öyle devasa ki çözüm için doğru adım atmaya hiç kimse cesaret edemiyor. Deprem dirençli bir şehir planlaması, bir mikro-gölgeleme çalışmasının üzerine oturtulmalıydı. Mikro-bölgeleme çalışmasıyla İstanbul’un jeolojisi, jeotekniği, jeodezisi ve sismolojisi ayrıntılarıyla incelerek şehrin zemin olarak neresinin sağlam, neresinin çürük olduğu ve deprem esnasında heyelan, sıvılaşma ve tsunami gibi deprem etkisinin nerelerde büyütüleceği saptanmalıydı. Şehir planlaması da bu çalışmalardan sonra yapılmalıydı. Nerenin yerleşime açılmayıp yeşil olarak korunacağı, nerelerde de kaç katlı bina yapılacağı, yolların nasıl olacağı belirlenmeliydi. Yine mikro-bölgeleme esasına göre İstanbul’da deprem tehlike ve risk analizleri yapılmalı ve ona göre de zarar azaltma çalışmaları yürütülmeliydi. İstanbul daha 1-2 milyonluk bir kent iken bunlar yapılmayıp yanlışlıkları biriktire biriktire 15 milyona ulaşınca artık bugün doktorun “Ne yerse yesin” aşamasına gelmiştir.
Mevcut hükümetin 2005 yılında aldığı kentsel dönüşüm kararı doğru ve faydalı bir karardır. Her şeye rağmen, İstanbul’daki depreme dirençli olmayan binaların güçlendirilmesi veya yıkılıp yeniden yapılmasını öngördüğü için, deprem sırasında can güvenliğini sağlamaya yöneliktir. Maalesef, bu olumlu karar da deprem odaklı olarak uygulanamamış ve kentsel dönüşüm çalışmaları müteahhitlik projelerine dönüştürülerek ranta kurban edilmiştir. Kentsel dönüşüm depremde en fazla hasar alacak yerlerde başlayıp yoğunlaşacağına rantın en fazla olduğu yerlerde, örneğin Bağdat Caddesi ve çevresinde yürütülmüştür. Kentsel dönüşüm projeleri mikro-bölgeleme çalışmaları kapsamında ve deprem odaklı olarak yürütüldüğü takdirde çok yararlı uygulamalardır.
Deprem Toplanma Alanları Nasıl Olmalı, Yeterli mi?
Cumhuriyet Gazetesi’nde sizin de yazarı olduğunuz “İstanbul İçin Deprem Acil Planı” başlıklı bir makalede iskâna müsait olmayan yerlerin boş bırakılması ve toplanma alanı olması gerektiği belirtiliyor. Ama günümüzde bu alanların dışında parklara dair inşaat için imar izinleri veriliyor. İlk olarak İstanbul’da toplanma alanlarının son durumu nedir? Bir diğeri ise zemin ve üst yapının altyapıdan daha öncelikli hâle gelmesinin nedeni nedir? Zemin kadar altyapı neden dikkate alınmıyor?
Yetkililerin açıklamasına göre İstanbul’da yaklaşık 3 bine yakın deprem toplanma alanı vardır. Kuşkusuz, bu alanlara sadece bir tabela koyup “Deprem toplanma alanıdır” diye yazılması yetmez. Bu alanlarda her kişiye belirli m2 bir yerin verilmesi ve burada geçici bir süreyle de olsa elektrik, su ve tuvalet ihtiyacının karşılanmış olması gerekir. Maalesef, birçok deprem toplanma alanı yeterli büyüklükte olmadığı gibi, bu altyapıyı içermediği de bilinmektedir. Üzülerek söylemeliyim ki çoğu deprem toplanma alanı yasak savma kabilinden oluşturulmuştur. Halkın önemli bir kısmı da kendi toplanma alanlarının nerede olduğunu bilmemektedir zira bunlar halka gerektiği gibi tebliğ edilmemiş ve tatbikatı yapılmamıştır. İstanbul’daki deprem toplanma alanlarının bir kısmının iskâna açıldığı ve AVM’lere dönüştürüldüğü halk arasında yaygın bir kanıdır. Deprem odaklı bir kentsel dönüşümde kentin tüm bileşenleri deprem dirençli hâle getirilmeye çalışılır. Kentin bileşenleri de şunlardır: Yönetim, halk, altyapı, yapı stoku (üst yapı), çevre ve ekonomi. Bir kentte altyapı denilince de akla yaşam hatları gelir. Yaşam hatları yol, viyadük, köprü ve tünel ile içme suyu, kanalizasyon ve iletişim şebekelerini içerir. Depremde altyapının ağır hasar görmemesi, en az üst yapı hasarsızlığı kadar önemlidir. Yaşam, halk sağlığı, deprem yangınları ve çevre için doğalgaza ve içme suyuna erişim ile atık suyun bertaraf edilmesi hayatî önemi haizdir. Deprem esnasında kanalizasyon şebekesinin çökmesi ciddi bir çevre felâketine neden olabilir. Toprak ve yeraltı suyunun kirlenmesi ve kimi yerlerde kanalizasyonun içme suyu şebekesine karışmasıyla birlikte deprem bölgesinde kolera, tifo ve sindirim hastalıkları salgını başlar. Yönetimlerin depreme hazırlık için altyapıya fazla önem vermemeleri çok basit birkaç nedene dayanır. Deprem gelmeden önce yolları kazıp hâlihazırda çalışmakta olan kolektör ve isale hatlarının değiştirilmesini ve güçlendirilmesini pek mantıklı bulmaz ve belki de kırılmaz diye avunurlar. Zaten altyapı çalışmaları kent hayatında birçok sıkıntıya neden olduğu için halk da bu çalışmalardan memnun olmaz. Bu nedenle yöneticiler çoğu kez sınırlı iktidarları süresince kentte makyaj çalışmalarına daha önem verirler.
İstanbul Depreminden En Çok Nereler Etkilenecek?
Bugün İstanbul’a baktığımızda tehlikeli bölgeler hangileri? Kanal İstanbul ve tarım alanlarına yapılan konut projeleri deprem açısından büyük risk taşıyor mu?
Beklenen Marmara Depreminde İstanbul’da en fazla tahribata uğrayacak yer, kuşkusuz Avrupa yakasıdır. Bunun nedeni bu yakanın jeolojisi, zemin yapısı ve maruz kalacağı deprem şiddetidir. Özellikle, Haliç-Silivri arasında kıyıdan kara içine doğru alınacak olan 10 km genişliğinde bir şerit olası depremden çok ciddi bir şekilde etkilenecektir. En büyük yer ivmesi ve hızının görece fazla olacağı bu bölgede deprem şiddeti de çoğu kez 8 ve 9’u bulacaktır. Bu bölgede özellikle 1999 öncesi yönetmeliğe göre inşa edilmiş binaların ve altyapının bir an önce elden geçirilmesi zorunludur.
Kanal İstanbul Depremi Tetikler mi?
Kanal İstanbul’un yapılacağı bölgede deprem riskini artıracağı kesindir. Bilindiği gibi risk, deprem tehlikesi oluştuğu zaman oluşabilecek zarar ve ziyanın muhasebesidir. Kanal İstanbul yapımı sırasında yıllarca sürecek patlayıcı ve iş makinalarıyla devasa bir kazı, hafriyat, nakliyat, gürültü, toz ve dumana neden olacak ve büyük bir çevre felaketi oluşturacaktır. Ayrıca deniz seviyesinden 20m daha derine kazılacak olan bu suyolu, yöredeki yeraltı suyu akiferlerin deşarjına ve bilâhare de tuzlanmasına sebep olacak ve buradaki tarım arazilerini çoraklaştıracaktır. Yapım aşamasında büyük bir olasılıkla Sazlıdere ve Terkos barajları elden çıkacaktır. Yapımı bittikten sonra da ciddi bir deprem tehdidi altında olacak ve özellikle Sazlıdere Barajı ile Marmara Denizi arasındaki kesimi olası Marmara Depremi’nden çok ciddi bir şekilde etkilenecektir. Kanal İstanbul, Trakya’da hatırı sayılır bir ada oluşturacaktır. Bu ada Marmara Bölgesi’nde oluşacak depremlerde afet yönetimini ve afete müdahaleyi zorlaştıracaktır. Ayrıca, çevresinde oluşacak olan yerleşim alanları ve dolayısıyla da nüfus yoğunluğu nedeniyle deprem riskini artıracaktır. Yerleşim alanı ve nüfus arttıkça da depremde o kadar fazla can ve mal kaybı olacaktır.
İktibas: Agos Gazetesi’nde 17 Haziran 2022 tarihinde neşredilen, “Naci Görür’den Hayati Uyarılar” başlıklı söyleşinin redakte edilmiş versiyonudur. Hocanın ilânı için tıklayınız.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin