Birçok mana ve mefhumu kapsamına almakla beraber Allah Teâlâ’nın sıfatlarından biri olan “el-İlim”; yakın zamana kadar, Müslümanlar tarafından bugün “bilim” olarak ifade edilen alanı da içine alacak şekilde kullanılagelmiştir. Batının bilim olarak tarif ettiği ve daha sonra birçok dala ayrılmasıyla farklı bir çehreye bürünen bu saha, ileride ilimleri tasnif eden ulema tarafından “fen” olarak ayrıca anılmaya başlanmıştır.
Orta Çağ olarak adlandırılan ve 5-15. milâdî yüzyılları kapsayan dönem, Avrupa’nın karanlıklar içinde kaldığı, Müslümanların ise her alanda zafer ve gelişmelere imza attığı bir dönemdi. İslâmî ilimler alanında olduğu gibi diğer ilimlerde de Müslüman ilim adamları önemli icatlara imza atıyor, Avrupa’nın yavaş yavaş aydınlanmaya başlaması da bu icatlara dair gelişmelerin oraya taşınması ve bilhassa Arapça, Farsça ve İbranice metinlerin Latinceye çevrilmesiyle gerçekleşiyordu. Batı’nın günümüzde hâlen devam eden sözde gelişmişlik dönemi de zaten bu sürecin sonunda elde edilen kazanımlarla mümkün olmuştu. Hazreti İsa aleyhisselama indirilmiş olan dini bozarak putperestlikle mezcedilmiş teslis akidesini ortaya koyup resmîleştirenlerin zorba tahakkümü ortadan kalkınca Avrupa’da bilimsel anlamda bir ilerleme söz konusu oldu.
Günümüzde İslâm dünyası bilim ve fende geri kalmış gibi gözükse de bunun sebebi her şeyden önce insanlığı tehdit eden ve dine saldıran bilim anlayışının uzlaşılması imkânsız yapısıdır. Bu noktadaki çatışmayı önlemek maksadıyla Osmanlı’nın son devrinde bugüne de sarkan ciddi fikir teatileri olmuş, bir kesim Batı’nın ahlâk ve anlayışını değil bilim ve tekniğini almak gerektiğini, diğer kesim ise bilimin İslâmîleştirilmesi gerektiğini savunmuş; ilk yaklaşım çözüm üretmediği, ikinci yaklaşım ise Batılılaşmaya sebebiyet verdiği gerekçesiyle reddedilmiştir. İlk yaklaşım esasında doğru olsa da temsilcileri düşüncelerini hayata geçirebilecek ve devlet kalkınması noktasında değerlendirebilecek imkâna kavuşamamışlardır.
Akıl-Nakil Dengesini Kurmak
Bir Müslümanın dünyaya bakışını akidesi belirler. Dolayısıyla, algılayacağı konularda nakli nereye koyması ve aklını ne şekilde kullanması gerektiğini bilmesi gerekir. Ulemamız bu konu üzerinde önemle durmuş ve Müslüman zihninin bilgiyi nasıl değerlendireceğini öğretmek maksadıyla mantık derslerini âlet ilimlerini öğretirken medrese eğitimi kapsamında ehemmiyetle okutmuşlardır. Bu alt yapıyı sağlayabilen bir zihin, Batı’nın bilim üzerinden yürüttüğü propagandalara kapılmayacaktır.
Yapmamız gereken bir başka şey de kendi geri kalmışlığını Orta Çağ karanlığı olarak tanımlayan ve Müslümanların fen alanında hiçbir ilerleme kaydetmediği propagandasını yürütenlere karşı, Müslümanların bilim ve tekniğe yönelik, bugün Batılıların birçok proje veya icadının da temeli olma özelliği taşıyan çalışmalarını hatırlamaktır.
Müslümanın Bilim Tarihi Hafızası
Simya (eski kimya) ilminde uzman olup eserinin Latinceye tercümesi vesilesiyle çalışmaları üzerine kimya ilminin temelleri atılmış olan Ebû Mûsâ Câbir ibni Hayyân; coğrafya ve matematik âlimi olup “sıfır” rakamını ilk kez kullanan ve denklemleri ortaya koyması vesilesiyle günümüzdeki matematiğin babası sayılan Harezmî, Batılılar tarafından öncü kabul edilen âlimlerdendir.
Büyük bir tarihçi olarak bilinen Ebû Hanîfe ed-Dîneverî; astronomi, botanik, metalürji, coğrafya ve matematik alanlarında da büyük bir bilim adamıdır. Sistem mühendisliği ve sibernetik ilminin öncülerinden olup aynı zamanda matematik ve astronomi alanında da eserler veren Ahmed ibni Musa, mekanik alanındaki çalışmalarıyla ileride gelecek olan el-Cezerî’nin öncülerinden biri olarak kabul edilmiştir.
Matematikçi olmakla beraber ayın hareketleri, yıldızların eğimi ve küresel trigonometrinin sistematik hâle getirilmesi gibi üstün çalışmalar yapan Ebu’l-Vefâ el-Bûzcânî’nin mevkii daha çok astronomi sahasında teslim edilmiştir. Tarihten psikolojiye kadar birçok alanda çalışan İbn Miskeveyh, felsefî tezlerde yenilik ve uzlaştırma dirayetiyle tanınmıştır. Bizim daha çok tarih ilmindeki yetkinliğiyle tanıdığımız el-Birûnî; gökbilim, matematik, doğa bilimleri, coğrafya ve astronomide söz sahibi olmakla beraber, maddenin üç hâline ait verileri tanımlamasıyla kimya alanında çığır açmış bir bilim adamıdır.
Tıp alanında İbn Sinâ’nın, fizik ve astronomi alanında önemli çalışmalarının yanı sıra tümevarım teorisine katkısıyla Ali ibni Rıdvân’ın namı dünyaya yayılmıştır. Astronomi alanındaki katkılarının önemi vesilesiyle Ay’daki kraterlerden birine adı verilmiş olan Ebu’l-Abbâs Ahmed ibni Muhammed ibni Kesîr e-Ferğânî, mekanik alanında da önemli çalışmalara imza atmıştır. Astronomi, coğrafya ve ağırlıklı olarak tıp sahasında çalışan Ali ibni Îsâ, optik konusundaki büyük buluşu vesilesiyle Batı dünyasında da özel isimle anılmış bir bilim adamıdır.
İbni Heysem; Nil nehri ile ilgili geliştirdiği istifade projesi, geometriyi mantığa uygulayıp inşaat alanında da yararlanması, eskiden gelen matematik ve geometriyi geliştirmesi, gözün kısımlarını net hâliyle ortaya koyması, görme fiilini izah eden göz ışın kuramını açıklaması ve ışık hızına yönelik ölçüm çalışmalarıyla tanınmıştır. Kemaleddin el-Fârisî, gökkuşağının nasıl oluştuğunu tespit etmiş; Ömer Hayyam tıp, fizik, astronomi, cebir, geometri, yüksek matematik, edebiyat ve şiirde öne çıkmış, ayrıca İbn Sinâ’dan sonra tıptaki en önemli kişi konumunu kazanmıştır.
İbn Rüşd, Kristof Kolomb’dan önce keşifleri ortaya koymuş ve zehirlerin yanı sıra ateşli hastalıklarla ilgili bilgileri tespit edip yazmıştır. Kare ve küp tarifleri, çizgilerin ve yüzeylerin çarpımı ve katlamalar gibi geometri konularında ilerleyen dönemlere ışık tutan tespitlerde bulunmuş ve bilimlerin konuları ve tasnifi üzerine de meşhur Mevzuatü’l-Ulûm adlı eserini kaleme almış olan Molla Lütfi, aynı zamanda Sultan Fatih’in de kütüphane müdürü olarak hizmet vermiş bir bilim adamıdır.
Osmanlı’da ilk rasathane kuranlardan olup güneş sistemindeki yörünge hareketlerini tespit etmiş, ondalık kesirleri trigonometri ve astronomiye uygulamış ve optiğe de önemli katkı sağlamış olan Takiyuddin er-Râşid; fiziğin dinamik ve hidrostatik alanlarına ağırlık veren ve sıvıların yoğunluğunu ölçebilecek âletler yapan Abdurrahman el-Mansûr el-Hâzinî; beş duyu organı ve hassalarına dair kaleme aldığı eserle dikkat çeken Abdullâtif el-Bağdâdî; sonradan yer bilimi olarak müstakil bir dal olarak teşekkül eden Batı’da da jeolojinin öncülerinden sayılan Zekeriya ibni Mahmûd el-Kazvînî, bilim tarihinde önemli birer dönüm noktası teşkil etmiş bilim adamlarıdır.
Konu bilim olduğunda adı üzerinde özellikle durulması gereken zatların başında hiç şüphesiz, İstanbul’un manevî fatihi Akşemseddin Hazretleri gelir. Zira o, genç yaşta aklî ve naklî ilimlerde önemli bir mertebeye erişmiş, Maddetü’l-Hayât adlı eserinde mikrobun tarifini yapmış ve hastalıkların hangi ilâçlarla en sağlıklı şekilde tedavi edilebileceğini ortaya koymuştur. Kartoğraf ve deniz bilimleri üstadı olup haritasıyla yedi düvele nam salmış olan meşhur Piri Reis; geometri ve matematik işlemlerine yeni bir soluk getirip sonrakilere ufuk açmış Matrakçı Nasuh ve uçuş denemeleriyle şöhreti dünyaya yayılmış Hezarfen Ahmed Çelebi de çalışmaları ve mevkileriyle muhakkak dile getirilmesi gereken bilim adamlarıdır.
El-Cezerî’nin Dünyayı Sarsan Makinaları
Ebu’l-İz ibni İsmail ibni Rezzâz el-Cezerî, sibernetik üzerine yapmış olduğu çalışmalarla robotik biliminin babası sayılmaktadır. El-Cezerî, medreseden yetişti, fizik ve sibernetiğe yoğunlaştı. Yaptığı makinalar, şimdilerde Batılıların ilk icat olarak takdim ettikleri makinalarından çok öncedir. Mekanik hareketlerden mühendislikte faydalanmanın yolunu açan el-Cezeri, el-Câmiu’l-Beyne’l-İlmi ve el-Ameli en-Nâfi fi Sınâati’l-Hiyel adlı eserinde 50’den fazla cihazın kullanım esaslarını ortaya koymuştur. Eserin aslı bilindiği kadarıyla günümüze ulaşmamışsa da dünyanın muhtelif kütüphanelerinde istinsah edilmiş nüshaları bulunmaktadır. Makinalarını evvelâ maket olarak hazırlayıp sonra mekanik versiyonlarını yaptığı kaydedilir. Altı bölümden oluşan kitabının ilk bölümünde su saatleri, ikinci bölümünde kap-kaçakların imalâtı ve yapımı ile ilgili bilgiler, üçüncü bölümünde hacamat gereçleri ve abdestte su kabı olarak kullanılan ibrik ve taslar, dördüncü bölümünde havuzlar ve fıskiyeler, beşinci bölümünde kuyu ve nehirlerden su kaldırıp taşıyan âletler ve altıncı bölümde muhtelif gereçlerin yapımına dair bilgi ve anlatımlar yer alır.
Saatle ilgili yaptığı çalışma, hesap makinasıyla ilgili temel çalışmaların da en eskisi niteliğindedir. Kaldıraçların yanı sıra su gücü ve basınç sistemiyle yaptığı makinalar da ileride hayatın önemli bir parçası hâline gelen otomatik cihazların öncüsü özelliğindedir.
Hepimizin Hayatî Görevi
Hafızamızı kısaca tazeledikten sonra, devrinin önemli ilim adamlarından istifade eden Ali Kuşçu ve öncüsü Uluğ Bey’i ve eserleriyle çağına ve geleceğe damga vuran, konumuz mimari olmadığı için sadece adını anmakla yetineceğimiz, sahasında önemli hesaplamaların ve yeni bir üslûbun sahibi olan Mimar Sinan’ı özel olarak hatırlatırız.
Adını andığımız veya burada anamadığımız birçok âlim, icatlarını Batılıların kendilerine mâl etmelerinden asırlar önce ortaya koymuş Müslüman bilim adamlarıdır. Onların hizmetlerini, son dönemde el-Cezerî’nin gündeme geldiği gibi, herkesin haberdar olacağı şekilde öne çıkarmak, üzerine yoğunlaşmamız gereken bir vazifemizdir.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin