Şia ne demek, Şia ezanı, Şia namazı, Şia inancı, Şia abdesti, Şia kelime anlamı, Şia kimdir, Şia’nın kolları ve bu mezheb ile ilgili cevaplanması gereken daha pek çok soru var! Biz ise ilmî gündemde önemli yere sahip bir konuyu ele almak istiyoruz.
Neo-con, neo-selefî ve daha başka terkiplerle dinî ve fikrî alanda sıklıkla karşılaştığımız “neo” ön eki, zihnimizde özdeşleşmiş bulunduğu akımlar sebebiyle pek de olumlu şeyler çağrıştırmaz. Oysaki ele alacağımız, Şia içerisinde ortaya çıkan anlayış, “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat”e, yani Sahâbe-i Kirâm’dan gelen ana caddeye dönüşün önemli bir kavşağını teşkil ediyor.[1]
Nedir Bu Neo-Şiîlik?
Tarihte zaman zaman karşılaşılan ve bazı ciddi örneklerine özellikle Zeydiyye içerisinde rastlanabilen, 1970’te yaşanan İran devriminin ardından yıllar geçtikçe yaygınlaşan mühim bir akımın çalışmalarını yakından takip ediyoruz. Bu anlayışa sahip kimseler, ılımlısından en şedidine varıncaya kadar Şiî fırkaların hemen tamamının teorik açıdan ortak kabulü olan; imamet, ric‘ât gibi esasların kaynaklara dönülerek sorgulanması gerektiğini, ehl-i beyt büyüklerinin “imamet” gibi bir dava gütmediklerini savunuyorlar. Mü’minlerin annesine iftira ve büyük sahâbîlere hakaret gibi yaklaşımlardan uzak durmak lâzım geldiğini, mevcut mushafın tahrife uğradığı ve dolayısıyla eksik olduğu iddiasının doğru olmadığını belirtiyorlar. Şia’nın kendi içerisinde köklü bir yenilenmeye ihtiyaç duyduğunu, (Şia’nın benimsediği) bir kısım arızalı inançların tarihten taşındığını ve bunları yaşamak, sırtlarında birer kambur misali taşımak zorunda olmadıklarını deklare ediyorlar. Bir kısmı kendilerini artık Sünnî olarak tarif ediyorsa da ciddi bir kısmı hâlâ İmâmî olduğu kanaatinde. Bu sebeple, Şia içerisinde günden güne güçlenerek büyüyen bu cereyana “Neo-Şiîlik” ya da “Yeni Şiîler” diyoruz.
Hazreti Mehdî’den Öncesi ve Sonrası
İlgililerin bildiği üzere, gün gelecek ihtilâflar ortadan kalkacak. Hazreti Mehdî’nin üç vazifesinden biri, adaleti tesis etmektir. Ümmet içi ihtilâfları giderip hususan itikadî mezhebler arasındaki ayrışmayı ortadan kaldırmak da bu kapsamda zikredilen işlerindendir.[2] Elbette ki bu noktada adaletin sağlanmasının idarî, siyasî ve askerî kanadı olduğu gibi fikrî kanadı da olacaktır. Onun zuhurundan evvel bu altyapı tesis edilecek ve daha sonra geniş bir tabana yayılıp hız kazanacaktır. Neo-Şiîlik konusunun değerlendirilmesi gereken zaman kesiti de belki, Hazreti Mehdî’den önce kurulması muhtemel altyapı süreci olmalıdır.[3]
Tehditler, Sansürler ve Suikastlar
Teşeyyü‘, yani Şiî yayılmacılığı, yüksek bütçeler ayrılmış büyük bir proje olarak İran resmî devleti eliyle yürütülüyor. Hâl böyle olunca bu projeyi sekteye uğratabilecek her türlü duruş büyük bir problem olarak algılanıp sansür ve tehditlerle karşılaşıyor. Neo-Şiî olarak tanımlanabilecek şahısların hemen hepsinin bu sansüre muhatap olduğu, buna karşın Avrupa ülkelerinde yaşayan bazılarının ise birtakım yayınları yapmayı başarabildikleri görülüyor. Kimi şahısların ise alenî tehdit edildiği hatta suikastlarla katledildiğine yönelik haberler dikkat çekiyor. Humeynî ile aynı tabakadan olup “Âyetullah” seviyesine yükselen ve Şiî akidesini sorgulayan yayınlar yaptıktan sonra kurşunların hedefi olan, bu uğurda oğlunu kurban veren, birden çok kez tutuklanıp bilâhare sürgün edilen ve nihayetinde, 1993’te zehirlenerek öldürülen Ebu’l-Fadl el-Burkaî el-Kummî bu kimselerin başında geliyor.
Konuyla ilgili araştırmalarımıza devam ederken, Muhammed İskender el-Yasirî’nin, aracına açılan ateş sonucu ölümüyle karşılaşıyoruz. Devrimin hazırlık ve vuku sürecinde Humeynî’nin arkadaşı olarak faaliyet gösteren ve sorgulamalarının ardından farklı düşüncelere kapılan ve bu gidişatı neticesinde sindirilen Hüseyin el-Mûsevî de bir başka hikâyeye sahip. Hacca gittiğinde yaşadığı dönüşümle sorgulamalara girişen ve biraz da vehhabiliğe kaydığı görülen Ayetullah Muhammed Hasan Şeriatsancaklî ise bir başka portre. Musa el-Mûsevî ve resmî görevlerinden uzaklaştırılıp tecride mahkûm edilen Hüccetullâh Nikûî’nin durumu da daha farklı. Benzer kaderi paylaşan; Haydar Ali Kalemdar el-Kummî, Allâme İsmail İshak el-Huveynî, Ahmet Müftizade, Şekip Aslan ve Mirza Mahdum ibni Seyyid Şerif Muiniddin Eşref Şerif el-Hasenî ve Nâdir Şâh gibi bu çizginin eslâfı arasında zikredilebilecek diğer şahıslar…
Ehl-i Sünnet’ten Taviz Bekleyen Vahdet Söylemi
Sözlerimize devam ederken, yazıp çizdiklerimizin günümüzde sıklıkla karşılaştığımız vahdet teranesiyle ilişkilendirilmesinin önüne geçmek adına bir-iki noktayı hatırlatmakta fayda görüyoruz. Öncelikle, vahdet adına itikadî mezhebler arasındaki farklılıkları, bâhusûs Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat ile fırkalar arasındaki ihtilâfları hafifseyen ve “ümmet bölünmesin” sloganıyla yok sayan anlayışı şiddetle reddettiğimizi belirtmek istiyoruz. Ümmetin bir araya gelmesi, âlem-i İslâm’ın birlik olması için daima Sünnî dünyaya çağrı yapılmasını, ehl-i bid‘atın değirmenine su taşımaktan farksız bir yaklaşım olarak gördüğümüzü önemle vurguluyoruz.
Azerbaycan-Karabağ Kazanımını Mezhebsel Zemine Taşıma Fırsatı
Son dönemde, Azerbaycan’ın Ermenistan işgali altındaki topraklarının kurtarılması konusunda başlayan iş birliğinin çok daha ileriye taşınacağı hususunda ümitliyiz. İran’ın, halkının ekserisi aynı hâkim mezhebe mensup olmasına rağmen Azerbaycan’a destek vermeyişinin sebebinin Türkiye ile Türk dünyası arasına set çekmek olduğu âşikâr. Şimdilerde konu garantörlüğe havale edilmek suretiyle kısmen belirsiz bir hâl almış gibi gözükse de yanan bu ateşin sönmeyeceği ortada. İnşallah hayırlı neticeler hâsıl olup da Türk dünyası ile aramızdaki bu tampon ortadan kalktığında, dinî-ilmî ve kültürel zeminde çeşitli müzakerelere de imkân doğmuş olacaktır. Bu kertede, özellikle mezheb ihtilâfı gündeme getirilebilecek ve belki bir tür çözüm yolu da açığa çıkabilecektir.
Cumhurbaşkanı’nın Tarihî Sorumluluğu
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “İslâm birliği” ve “mezheb konusunda” hassasiyetini ve Hazreti Ebû Bekr, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Âişe gibi sahâbîlere karşı menfî tavrın kabul edilemez olduğuna dair görüşlerini yeri geldikçe dile getirdiğini, hatta İran yetkili mercilerinin yüzüne haykırdığını hatırlıyoruz. Temennî ve beklentimiz; askerî ve idarî sorunlar hâllolduğunda, -her ne kadar iki devlet lâik ise de- bu zeminde Türkiye ve Azerbaycan arasında geniş çaplı müzakereler başlatılmak suretiyle, başta itikadî ayrılıklar olmak üzere Şia’nın Kur’ân ve Sünnet kabullerinin yanı sıra Sahâbe tasavvurunun ele alınmasıdır. Neticede acem palavrası ve çeşitli mizansenlerin reddedilip hakikatlerin akl-ı selîm doğrultusunda kabul edilmesi; zihin ve gönüller safsatalardan arındırılarak, kahir ekseriyeti Sünnî olan Müslüman-Türk dünyası arasında her alanda kardeşane iş birliğininin tesis edilip sağlıklı bir şekilde yürütülmesi hepimizin en büyük dileğidir.
Şia ile Mücadele Konusunda Eksikliğimiz
Şiî iken sorgulamaları neticesinde sünnîleşen ya da mezhebinin temellerinin sağlam olmadığını kabul ederek birtakım esasların reddedilmesi gerektiğini savunan şahısların kahir ekseriyetinin Şiî merciler tarafından Vehhâbî ilân edilmiş olması, önemli bir noktayı ve bir iç muhasebe gereğini dikkatlerimize sunuyor. Ehl-i Sünnet’e tarih boyunca yakıştırdıkları “Nâsıbî” sıfatı günümüzde Vehhâbîlerle özdeşleşmiş görünüyor. Doğu’da ve Batı’da, kaşıtları için Vehhâbî ithamından önce Sünnî ithamında bulunmaları gerekirken Şiî karşıtlığını direkt olarak Vehhâbîlik olarak ifade etmeleri, Mâtürîdîler ve Eş‘arîler olarak bu sahada etkisiz kaldığımızı gösteriyor.
İran devleti eliyle yürütülen teşeyyu‘ ve güçlü propaganda karşısında bizlere hiç şüphesiz hayatî vazifeler düşüyor.
Dipnotlar
[1] Bu konuda malûmat edinilebilecek geniş bir okuma-dinleme listesi sunmak istiyoruz:
Ebubekir Sifil, Şia Tehlikesi, Vahdet Vakfı Konferansı, https://www.youtube.com/watch?v=vqD-U3xNLb8
Ebubekir Sifil – Talha Hakan Alp, İlmihâl, https://www.youtube.com/watch?v=H0OCavhB7pw
Ahmet el-Kâtib’in Yeni Şiî Beyannamesi, https://www.haksozhaber.net/ahmet-el-katipten-yeni-sii-beyannamesi-30602h.htm
Ebubekir Sifil, Ahmed el-Kâtib’in Yeni Şiî Beyannamesi-1, https://www.youtube.com/watch?v=6Ko22liet-o
Ebubekir Sifil, Ahmed el-Kâtib’in Yeni Şiî Beyannamesi-2, https://www.youtube.com/watch?v=GWnGgz-Bh9s
Ebubekir Sifil, Ahmed el-Kâtib’in Rüyası, https://ebubekirsifil.com/gazete-yazilari/2012-yili-aralik-ayi-gazete-kose-yazilari/ahmed-el-katibin-ruyasi/?hilite=%27K%C3%A2tib%27
[2] İmam el-Berzencî şöyle kaydetmiştir:
“Mehdî, dini Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin zamanında olduğu gibi aynen uygulayacak. Yeryüzünde mezhebleri kaldıracak. Hâlis, hakiki dinden başka hiçbir mezheb kalmayacak.” (el Berzenci, Kıyamet Alâmetleri, s.186-187)
Hazretî Mehdî’nin bid‘atları kaldırıp küfrün ateşini söndürmeye de büyük ölçüde muvaffak olacağına dair İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin izahatı için bkz. 255, 260, 261 ve 2. cild 68. mektuplar
[3] Ebû Dâvûd, No. 4282, 4283, 4285, 4290; İbn Mâce, No. 4082, 4086, 4087; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, III/27, 37, 52.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin