İnsanların Peygamberleri, Meleklerin Peygamberlerinden,[1] insanların peygamber olmayanları, meleklerin peygamber olmayanlarından üstün ve faziletlidir. Peygamberlerin, peygamberliklerine iman ve tasdik bakımından aralarında herhangi bir fark yoktur fakat onların da kendi aralarında bir fazîlet sıralaması vardır. Her Rasul aynı zamanda bir Nebîdir. Rasuller, Nebîlerden üstün olup, Rasuller arasındaki beş Ulu’l-Azm Peygamber diğerlerinden üstün ve fazîletlidir. Mahlûkâtın en fazîletlisi, en şereflisi, Peygamberlerin de İmâmı olan, Hz. Muhammed Mustafa’dır. (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) Hiçbir velî, sahâbe, hiçbir sahâbe de Peygamber seviyesine erişemez. İ’tikâdımız bu olup, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat i’tikadının ilgili İman maddesinin özeti de budur.[2]
Bu i’tikad gayet tabiidir ki Efendimiz’i methetme noktasındaki müstakil bir alanın mevcut müktesebat arasında geniş yer bulmasına vesile olmuştur. Bu, tarih boyunca, Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam ile diğer peygamberler arasındaki münasebetin hakkı verilerek, diğer Peygamberlere duyulması gereken muhabbet dozajında tefrite düşülmeden, ustalıkla yapılagelmiştir.
Kimileri, Peygamberler arasında herhangi bir fazîlet farkı olmadığını iddia etmekte ve bazı deliller getirmektedirler. Peşinen söylemeliyiz ki, onların öne sürmüş oldukları deliller ya peygamberlerin tamamına iman etme konusunda aralarında bir fark olmadığı yönündeki deliller, ya getirmiş oldukları haberleri tasdik noktasında bir fark olmadığı yönündeki haberler, ya da Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam’ın, peygamberler arasında mukayese eder tarzdaki konuşmaları, diğer peygamberlere bir nâkısa (eksiklik) isnad edilebilecek türden söylemleri men edişini, tevazuunu ihtiva eden nakillerden ibarettir.[3]
Efendimiz Aleyhissalatu Vesselâm’ın kadrini tenkis sadedinde daha evvel atıf yapmış olduğumuz kimileri, Onun diğer Peygamberlerden fazîletli oluşunu tasdik etmekle birlikte, onun bu –Müslümanların kahır ekseriyeti indindeki- fazîletinin bazı çevreler tarafından haddinden fazla mübalağa edildiğini savunmakta, bazıları ise, Onun diğer Nebîler üzerine herhangi bir fazîleti olmadığını, bu fazîletlerin sonradan birtakım kimseler tarafından uydurulup böylece kurgulandığını savunmaktadırlar.[4] Peygamberler arasında fazîlet yönünden fark olduğuna[5] ve Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam’ın diğer peygamberlerden fazîletli oluşuna dair deliller, sayılamayacak kadar çok olmakla birlikte, ayın on dördü kadar göz kamaştıracak derecede açık ve nettir. Detaylar, konuyla ilgili yazılmış müstakil kitaplarda ziyadesiyle mevcuttur.[6]
Nuru Muhammedi ve Hakikat-i Muhammediye tasavvurunu[7] benimsemiş birisi olarak, beni dahi rahatsız eden bazı tavır ve söylemlerle karşılaşıyorum. Çocukluktan itibaren Peygamberler tarihiyle hep ilgili oldum. Hakkında malumat tevarüs etmiş olduğumuz Nebîleri tanımaya çalıştım, tanıdıkça muhabbet duydum. Hemen hepsiyle aramda ayrı birer muhabbet bağı hâsıl oldu. Bazı söz ve tavırlardan rahatsızlığım da belki bu hassasiyetten ötürü açığa çıkıyor.
Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem haricindeki Enbiyâ-i Kir’âm Hazerâtı sanki gündemimizde yokmuş gibi. Onları yeteri kadar tanımıyoruz. Halbuki, Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i tanımanın yolunun onları tanımaktan geçtiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Enbiyâ-i Kir’âm Hazerâtıyla ilgili, genel ahvalin böyle olmasında, onların yeteri kadar tanınmayışında muhakkak ki haklarında fazla malumatımız olmaması, tevarüs etmiş olduğumuz müktesebattaki malumatın önemli bir kısmının da İsrâiliyyât kaynaklı oluşudur.[8] Bu bilgileri özümseme noktasında mutlaka sahih nassların bize çizmiş olduğu Nebî prototipini kıstas olarak aklımızın bir köşesinde tutmalı, gereken sağlamayı, İsrâiliyyât’ın nakledilmesi caiz olmayan kısmına geçit vermeme adına, sık sık yapmalıyız.
Neticede diyeceğim şudur ki, Bir saatten fazla süre Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam’dan bahsettikten sonra, Peygamberi Ekber’’ vb. söylemlerde bulunduktan sonra, salvelemizde dahi yokken(!) hiç olmazsa sözlerin sonunda Enbiyâ-i Kir’âm’ın tamamını bir selamla dahi selamlamadan geçmek olmaz. Hiç olmazsa sözlerimizi, bu selâm ile nihayete erdirelim.
Ne yapıyor, ya da yapmıyoruz? Hâsılı kelam; birisi: ‘’ve’’ bağlacı, diğeri: ‘’a’lâ’’ edatı olmak üzere ayrıca iki kelime ilaveyle birlikte kurulmuş dört kelimelik bir cümleden: ‘’ve selâmun a’lel-Mürselîn’’[9] demekten mi sakınıyoruz?
_____________________________________
[1] Meleklerin Peygamberlerinden maksat, Dört Büyük Melek diye bildiğimiz sırasıyla: Cebrail, İsrafil, Mikail, Azrail’dir. (Aleyhimusselâm)
[2] Bknz. Akâid-i Nesefî: 53. Madde ve El-Emâlî Beyitleri/Oşlu Ali b. Osman: 24, 25, 33. Maddeler.
[3] -Peygamberlerin, kendilerine imân etme bakımından aralarında fark gözetmemek gerektiğine dair, bknz. el-Bakara 285, Âli İmran 84, en-Nîsâ 150 vd.
-Kendilerine indirilmiş olan mesajların tasdiki noktasında herhangi bir fark gözetmemek gerektiğine dair bknz. el-Bakara 136.
-Efendimiz’in, diğer peygamberlerle mukayeseye verdiği cevaplar sadedinde:
‘“Beni Yunus b. Matta’ya üstün tutmayın. Peygamberler arasında tafdil (daha faziletli olduğunu söyleme) yapmayın. Beni, Mûsâ’dan daha hayırlı görmeyin. Ben şüpheye düşme hususunda İbrahim’e göre daha zayıfım. Yusuf’un kaldığı kadar hapiste kalsaydım kralın davetine hemen uyardım.” (Sâhih-i Buhari ve Sahih-i Müslim’de farklı varyantlarla kayıtlıdır.)
[4] Bu taife hakkında ve söz konusu zümrelerin birbirlerinden tefriki noktasında şu anda oruçlu bulunmam hasebiyle, yazamadan evvel tasarlayacağım şeyler sinirimi ve tansiyonumu aşırı şekilde hoplatacağından herhangi bir şey yazmak istemiyor, işin bu tarafını mûbarek Ramazan Bayramından sonraya erteliyorum.
[5] ‘’Bu (sûrede sözü geçen) peygamberlerin bir kısmını, kendilerine verilen özelliklerle diğerlerinden üstün kıldık.’’/el-Bakara 253. Âyet-i kerîme.
-Ayrıca, ‘’Biz, seni ancak Âlemlere Rahmet olarak gönderdik’’ mealindeki Enbiya Sûresinin 107. Âyeti. Ayrıca, Efendimiz’i diğer peygamberlerin tasdikine dair: Âli İmran/81, Ahzab/7. Âyet-i Kerîmeler.
-Ulu’l-Azm Peygamberler sırasıyla: Hz. Muhammed, Hz. Îsâ, Hz. Mûsâ, Hz. İbrahim ve Hz. Nûh Nebîlerdir. Bknz. Ahzab/7 ve Şûrâ/13 bağlamında el-Ahkaf/36. Âyet-i Kerîme.
-Efendimizin Ademoğullarının Efendisi oluşuna dair:
‘’Ben Âdemoğullarının Efendisiyim ama övünmek yok…’’ (Müsned, III, 2; Tirmizî, 3618; İbn Mâce 4308.)
[6] Konuyla ilgili en meşhur eser olup üzerine şerhler yazılmış ve metin olarak da hala okutulmakta olan, Kadı İyâd’ın, Şifâ-i Şerîf olarak bilinen: eş-Şifâ fî Ta’rif’i Hukûki’l-Mustafâ isimli eseri şerhleriyle birlikte okuyuculara mes’eleye dair delillere şahit olma noktasında kifâyet edecektir.
[7] Konuyla ilgili tahkîkat ve detaylar için 12 serî makaleden oluşan yazısı dizisi, bknz. Levlâke Rivâyeti, Nûru Muhammedî ve Hakîkât-i Muhammediye/Yrd. Doç. Dr. Ebubekir Sifil:
http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Levlke_rivayeti_ve_Nur-u_Muhammed_meselesi/13280
[8] Peygamberler Tarihinin, İsrâiliyyât’ın istifadesi ve nakli caiz olmayan kısımlarından arındırılmış sunumu için Muhammed Ali es-Sâbûnî’nin ve Abdullah Aydemir’in kitaplarını tavsiye edebiliriz. Abdullah Aydemir’in kitabında zaman zaman, ölçünün kaçırılmış olduğunu bu sebeple biraz daha dikkatli okunması gerektiğini de sözü hitama erdirmeden evvel ekleyebiliriz.
[9] es-Saffat/181
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin