İlm-i İlâhî Ve Kader Konusunu Herkesin Önünde Tartışmak Eğri Midir Yoksa Doğru Mu?
(23 Ağutos’ta Süleymaniye Vakfı’nda Düzenlenmesi Planlanan İlm-i İlâhî Ve Kader Konulu Ebubekir Sifil Ve Abdülaziz Bayındır Münazarası Vesilesiyle)
Kader konusu, insan aklıyla belli bir noktaya kadar anlaşılabilen, belli bir noktadan sonra ise anlaşılıp anlaşılamamasına bakılmayıp ALLAH Teala’nın ilmine havale ile böylece tasdik edilip kabullenilmesi gereken bir konudur. Kader konusunda çekişmek ve tartışmak hadis külliyatının kadere iman ve ilim bahisleri ile fıkıh kitaplarının cedel bahislerine bakıldığında görülecektir ki kesinlikle men edilmiş bir iştir. Münazaraya taraf olan hocamız da bunu gayet iyi bilmektedir ki işin bu önemli kısmına Mişkat dersinde ilgili rivâyetlere sıra geldiğinde önemle temas etmiştir. Mişkat dersinin yanı sıra ayrıca, kader konusunun müzâkere edildiği İlm-i Hâl programında da bu mühim hususa Talha Hakan Alp Hocayla birlikte Ebubekir Hoca tarafından önemle dikkat çekilmiştir. Zaten fırak (fırkalar / mezhepler) tarihine bakıldığında tespiti kolay olan, Kader konusundaki ihtilaflar sebebiyle birçok fırkanın teşekkül etmiş olduğu yönündeki mevcut durum, ilgili nebevî ikaz ve ulema sakındırmalarının ne kadar da haklı olduğunu gösterme açısından bir vakıa olarak karşımızda durmaktadır.
Evet, kader konusunda tartışmak men edilmiştir ama kulların fiilleriyle ilgili kısım burada kader inancının diğer yönlerinden farklı olarak üzerine konuşulması lazım gelen, insanların kayıtsız kalamayacağı, bana ne diyemeyecekleri, her insanın bir görüşünün muhakkak bulunması gereken bir kısımdır. Ayrıca, ALLAH Azze Ve Celle’nin sıfatlarını ve bu sıfatların tafsilatını bilmek bu konuda kendisine malumat ulaşmış herkes için (ittifakla) bir mükellefiyettir. Bu açıdan, ALLAH’ın (Celle Celâluhû) ilminin mahiyetine dair bozuk bir düşünce, i’tikâdî açıdan büyük bir zaaftır ve bu zaafın acele izâle edilmesi su içmekten, yemek yemekten dahi daha öncelikli, nefes almak kadar hayati önem taşıyan bir iş ve de mükellefiyettir. Bayındır’ın iddiaları da zaten bu iki alana yani kulların fiilleri ve ALLAH Teala’nın ilim sıfatının bu fiillere taallukuna yöneliktir.
Kader konusundaki tartışmalardan ümmetin men edilişi ve bu tartışmaların insanlarda kafa karışıklığına sebebiyet vereceği noktasında toparlanıp cem edilmesi mümkün olan bütün bu çekingeler göz önüne alındığında, mühim ve geniş kapsamlı olan bu konuyu herkese açık bir ortamda tartışmak özellikle de internet gibi herkesin kolayca erişebildiği bir ortamda sonradan yayınlanmak ilk bakışta problemli gibi gözükmektedir. Ama unutmamalıdır ki iddiaları kilosundan büyük bu vatandaşın insanların akidesine taalluk eden söz konusu iddia ve söylemleri her ortamda ve her fırsatta herkese açık bir alanı kapsayan, internet ve sosyal medya gibi umumi platformlar üzerinde dillendirilip böylece herkese ulaştırılmaktadır. Dolayısıyla bu durum, söz konusu ifsâd hareketine karşı aynı alan ve platformda cevap vermeyi gerekli kılmaktadır.
Kısacası mezkûr şahsın umuma açık her ortamda ve her fırsatta ortaya koymuş olduğu iddia ve söylemlere aynı ortam ve aynı platformda cevap vermek bir bakıma, Ehl-i Sünnet’in (Kur’ân-Sünnet ve Selef çizgisiniden oluşan ana damarın) kader inancı bağlamındaki görüşünü ortaya koymak suretiyle bu iddiaları alenen etrafa saçan ifsâd hareketini bertaraf etme vesilesi olarak düşünüldüğünde belki de kifâye bir vâcib hükmündedir.
Bu bakımdan, Ebubekir Sifil Hocaefendinin talip olduğu bu iş, kuru bir tartışma ve karşıdaki muarızı alt etme işi olmayıp, ümmetin üzerine vacip olan bir işi işleme, ümmeti bu vazifeden kurtarma noktasında değil eli, kafayı taşın altına sokma manasında ciddi derecede önemsenmesi ve takdir edilmesi gereken mühim bir iştir.
ALLAH Teala hocaefendiye muvaffâkiyet ihsân eylesin. Âmin.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin