— 26 Şubat 2013 Tarihli 21.00’da Habertürk Tv’de Türkiye’nin Nabzı Programında konu alevîlikti ve program konuklarından birisi muhterem hocamız Ebubekir Sifil Hocaefendiydi. Program hakkındaki düşüncelerimizi naçizane, paylaşmak niyetiyle… —
Hocalarımızın bu tür programlara çıkmalarını tasvip etmiyoru(m)z türünden söylemleri kaldırıp bir kenara bırakıyoruz! Onlar eskidendi…
Programın başında Ebubekir Hocamız, alevîler adına konuşan vatandaşın sözlerinden de alıntı yaparak alevîlerin fikren tek tip olmadıklarını ifade edip yurtdışından da örnekler verdiler. Türkiye’den göç eden alevîlerin yaşamakta oldukları muhtelif devletler tarafından alevîliğin tanınması için kendilerine başvuru yapıldığında ilgili devletlerin, birleşin ve tek bir noktada buluşup gelin, derdinizi anlatın ve ona göre sizlerle ilgili işlem yapalım diye mukabelede bulunduklarını fakat alevîlerin bunu başarıp da ortaya birlik-beraberlik içerisinde bir taslak koyamadıklarını ifade ettiler.
Ebubekir Hocamıza göre alevîlerin tam bu noktada yapmaları gereken en önemli işin ortak bir deklarasyon yayımlayarak hükümetin önüne koymaları olduğu anlaşılıyor ki buna herhalde karşı çıkacak herhangi bir kimse yoktur.
İlk bölümde göze çarpan en önemli söylem hocamızın; ‘’kamuoyunda araştırma yapalım bakalım kaç tür alevîlik çıkacak’’ mealindeki söylemiydi. Bu aslında bir bakıma karşı tarafa koz vermek gibiydi nitekim muarız da; ‘’ister misin bu araştırmayı kendilerini Sünniliğe nispet edenler arasında da yapalım’’ diye karşılık verdi.
Ebubekir Hocamızın cevabı böyle bir araştırma yapılsa dahi inanç esasları noktasında insanlar arasında bir fark olmayacağı yönündeydi fakat şu süreçte bu sonuca ulaşmak bu kadar kolay görünmüyor. İlk başta akla; sokakta çevrilecek insanların büyük çoğunluğun amentüde belirtilen inanç esaslarını bir çırpıda sayabileceği yönünde bir düşünce geliyor ama özellikle günümüzde bu durum tartışmaya açık gibi görünüyor. Nitekim bu olumsuz durumu kötü niyetli bazı haber siteleri ve gazetelere servis edilen anketlerden gözlemleyebiliyoruz.
Herkese malumdur ki, hiçbir dönemde olmadığı kadar ciddi bir bozulma süreci yaşıyoruz. Kendilerini hayatları boyunca Sünniliğe nispet etmiş, ellerindeki kitapları, müktesebatı ve tevarüs edilmiş ilmi, gelenek diyerek hor gördükleri yapıya borçlu olan kimseler, günümüzde Ehl-i Sünnet dışı birçok görüşe meyletmelerine, sünnetin delil oluşu noktasında dahi ciddi problem üretmelerine rağmen Ehl-i Sünnet’den ayrıldıklarını söylemiyorlar. Geleneği dinleştirmişsiniz diyenler dahi hala kendilerini Ehl-i Sünnet’e nispet etmeye devam edip, heva ve heveslerini Kur’ân’a arz etmek suretiyle yaptıkları işi hadisleri Kur’ân’a arz olarak nitelendirip sözde ezber bozuyor, yerine göre mütevatir hadisleri dahi ellerinin tersiyle itip, bunu da Allah Azze Ve Celleye, Hz.Peygamber’e hakiki bağlılığın bir gereği gibi görerek yaptıklarını savunuyorlar! …
… Ve bu bozulma hareketi geldiğimiz süreçte maalesef insanlara sirayet etmiş durumda. ‘’Geleneği dinleştirmişsiniz’’ söylemiyle başlayan kulak tırmalayıcı çığlıklar, Edille-i Şer’iyyeden dökülmüş muhkem kapıların sonuna kadar açılmasıyla Neo-Selefî dilimden başlayıp ateist-marksist kafaların islâm yorumlarına kadar dilimlenen yelpazede yer bulabilmiş bütün görüşleri pervasızca içeri davet etmeye dönüşüyor.
Bu kapılar maalesef ki maalesef bugün menteşeleri zorlayacak son noktaya kadar açılmış durumda. Endişeliyiz ama çok da abartacak bir şey yok. Bugünün, Nebî Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in açık ve net ifadesiyle deccalerinin ve kezzaplarının karşısında duran, hakkı söyleyen, onların şüphelerini bertaraf eden mehdîler var, hak sözlüler var, ak sakallılar var!
Ebubekir Hocamız belki şu cevabı verse daha olumlu olurdu. Bu konuyu günümüzde yaşayan insanlara sormak yerine isnad noktasında, mezhepler tarihi noktasında ele alıp değerlendirmek gerektiğini söyleyip daha sonra Zeydiyye üzerinden gündeme getirmiş oldukları usullü ve für’ulu, sistemli bir yapı sorgulaması üzerinden konuşmanın doğru olacağını ifade etmiş olsaydı karşıdaki vatandaşın verebilecek bir cevabı sanıyorum olmazdı. Zaten konu bu düzleme geldiğinde muarızların keyfinin ziyadesiyle kaçtığını farkettik. Programın ilerleyen diliminde Ebubekir Hocaefendi mes’elenin bu tarafını da gündeme getirdiler.
Programda da gördük ki; Ebubekir Hocamızı haklı çıkaracak şekilde, Alevîliğe birbirinden tamamen farklı üç cihetten yaklaşan üç farklı kişilik vardı. Bunlardan birisi kendilerini Alevîliğe nispet edenlerin müslümânî olma gibi bir zorunluluklarını olmadığını söylüyor, bir diğeri Alevîliği adeta islâmın aslı gibi takdîm ediyor, bir diğeri ise alevîliğin tarihi olarak takdîm edilen olgunun bugünün alevîlerinin aksine bir durum olduğunu, Kâdiriyye, Rufâiyye, Halvetiyye gibi kendilerini Hz. Ali’ye nispet eden tarîkatlerden farklı olmadığını ifade ediyordu.
Vatandaşlardan birisi koca koca resimleri sergileyerek cem evlerini inşaat yapısı bağlamında ele almak suretiyle Mecid-i Nebevî’nin devamı, günümüze yansıması olarak takdîm etmeye çalışıyordu. Burada Mustafa Çağrı Hocanın ve Ebubekir Hocanın sorduğu soru ziyadesiyle önemliydi. ‘’Duvarlarını, camını, çerçevesini bırakın da içeride yapılan işlerle bugün cem evlerinde yapılan işler birbiriyle ne kadar örtüşüyor’’ şeklindeki soru Alevîlerin işlerinin Asr-ı Saadetle bağdaşması noktasında şüphesiz önemli bir soru olmuştur.
Alevîlikle ilgili tartışmalar tarihi süreçle birlikte götürülmeli. Alevîliğin birçok fraksiyona bölünmüş olduğu bir vakıa olarak ortaya koyulmalı. Bu fraksiyonlardan her birinin gerek İslâmiyet öncesi inanışlardan gerekse de coğrafi olarak yakın bulundukları şiîlerden etkilenmiş oldukları ortaya net bir şekilde koyulmalı ve gerisin geri dönülerek tarihten bu güne kadar serüven irdelenip tespitler açıkça masaya yatırılmalı. Bu metod dışında yapılacak tartışmalar kısırlığa mahkum tartışmalardır.
Son bölümde çözüm önerileri konuşuldu. Öneri noktasında derli-toplu öneriyi Hitit Üniversitesi rektör yardımcısı sunmuş gibi göründü ama bunun da hayalden öteye geçmesi mümkün görünmeyen bir öneri olduğunu ifade edelim.
Programın hiçbir diliminde maalesef Alevîlerin inancına dair konuya değinilmedi. Can alıcı olarak sadece ve sadece cem evinde yapılan ritüeller çok az da olsa gündeme getirilmiş oldu.
Ebubekir Hocanın ‘’şu anda burada filanca (alevîlerin namaz kılmasını ve Sünniler gibi ibadet etmelerinin meşru olduğunu savunan) şahıs olmuş olsaydı burada farklı bir alevîliği konuşuyor olacaktık sözü ilk bölümde oldukça önemliydi fakat sonradan birkaç kez daha tekrar etmiş olması belki çok şık durmadı. Amaç da zaten şıklık değildi!
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin