…ZAMAN OLA…
(19.10.2009 – 00:28)
Hayatın ne getireceği, ne götüreceği zaman olmadan gün gelmeden bilinmiyor. İnsan ne kadar ilim sahibi olsa da bildikleri bilemediklerinin yanında bir hiç nitekim bunun böyle olduğunu Ehl-i Sünnet’in reisi, âlimlerin en yücesi İmâm-ı Âzam Hazretleri (Rahimehullah) de ‘’Bilmediklerimi ayağımın altına koysam başım göğe ererdi’’ sözleriyle çarpıcı bir biçimde ifade ediyorlar.
Yola çıkacağız, yolumuz uzun ve meşakkatli olacak, bu noktada elbette uygulamamız gereken sünnetler var, onlara riayet etme çabasında olacağız, zor günlerimiz gelecek, onlara sabredeceğiz, bu süre zarfında çokça deneneceğimizin farkındayız. ALLAH Tebareke Ve Teala sıla-i rahim ziyaretini herkese nasibeylesin, kimseyi yerinden, yurdundan, sıladan, yakınlarından ayırmasın, coğrafi ayrılık mühim değildir günümüzde ulaşım artık sıkıntı edilmeyecek kadar kolaylaştı, vasıtalar ve seçenekler azami arttı önemli olan gönülden ıraklık, dargınlık ve kalp kırıklığı vermesin.
‘’Hangi günü gördük ki akşam olmamış?’’ der Âşık Hüseyni… Öyledir ne zaman bir günün sabahına çıkmışsak görebilene o günün bir akşamı olmuş o günü diğer günler takip etmiştir Sünnetullah’ın ortaya çıkması muhakkak söz konusu başımız gözümüz üstüne. Gün akşam olmuştur da beni vuran hep derin, uykusuz ve bitmek bilmeyen, düşüncelere daldığım, durmadan yazdığım gecelerdir. Kahvemi yanıma alıp hafiften türküyü verip usul usul yazmaya başladığım o kadar çok gece olmuştur ki çok geceler sabahlamışımdır. Hangi birini anlatayım hangi birini yazayım. Çok gerilere gitmeye gerek yok zira o gecelerden birisini yaşmaktayım ALLAH Teala nefesimizi kesmedikçe onun izniyle böyle geceleri daha çok yaşayacağımız ümidini taşımaktayız.
Gün geldi ayetten hadisten tefsirden büyüklerden bahsettik gün geldi duygularımızı yazdık gün geldi sıkıntılarımızı, sorunlarımızı yazdık gün geldi yalnızlığımızı yazdık. Kalemle yazmaya hiç benzemiyor klavye ile yazmak zira ıslanmıyor kâğıdımız gözyaşlarımızla ama elimize dökülmüyor değil acımızın, yalnızlığımızın ve duygularımızın ürünü gözyaşlarımız. Belki kâğıdı ıslatmadığı için muhatabı tarafından algılanmıyor, kâğıttan belli olmuyor ama eminim ki ifadelerimizde gizlenmiştir çığlığımız, muhatabımızın bize verdiği değer nispetince, yazdıklarımızı okudukça işleniyordur yüreğine…
Muhatabımız dostlarımız, yarenlerimiz oldu bir zaman, bir zaman hoyrata gönül verdik, yazdığımızı anlamadı, anlayamadı, zalime gönül verdik, zulmetmekten geri durmadı, ona yazdık, ona döktük duygularımızı, ona açtık yüreğimizi, belki anlaşılmadık belki oyalandık belki avutulduk hatta bir zaman satıldık, bir soysuz tarafından, bir arsız tarafından yıpratıldık, paramparça olduk ama zaman oldu, gün oldu, geçiverdi hepsi, unutmadık belki ama zamanla alıştık…
Hakkımız helaldir herkese, dosta da helaldir, düşmana da helaldir, mazluma da helaldir, zulmüyle yorulup yıprandığımız zalime de helaldir, soyu izi belli olmayan soysuza da helaldir. Herkes kendisini bilir, bizim yazdıklarımızdan ve söylediklerimizden alacağını alır.
Zât-ı Şahane Hazretleri’ne (Kaddesallahu Esararuhu’l Âli) sonsuz saygılar, en temiz duygular, en güzel kelamlar, övgüler, methiyeler olsun, Selâm O’na olsun… Himmetiyle… Muhabbetiyle… Bereketiyle… Zaman Ola… Gün Ola… Harman Ola… Ya Döneriz Ya Dönmeyiz… Bismillâh!!!
Şol geceye, şol gündüze,
Selam olsun, selam olsun,
Haberciyle ansıza,
Selam olsun, selam olsun.
Rasûl’ün saldığı üne,
Ün ile çevrilen düne,
Dünün getirdiği güne,
Selam olsun, selam olsun…
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin