Zarf İle Mazrufu Çarşaf İle İçindekini Birbirine Karıştırıp Hor ve Hakir Gören Modern İnsana Özümsenmiş ve Benimsenmiş Bir Arka Plan Sunumu
Modern insanı bu konuda tenkit etmemeli aslında, bilâkis hakkını vermeli. Aleyhte bulunanın lehteki şahitliği, zaten lehte bulunanın şahitliğinden daha makbuldür. Onlar, çarşafın itici olduğunu söylüyorlarsa: ‘’ ALLAH Teala şâhitliklerini kabul eylesin. el-Hak, bu doğrudur.’’ Onlar öyle diyorlarsa ve çarşaftan maksat giyeni, malum bakışlardan izole etmekse; maksat hâsıl olmuş demektir vesselâm…
Aslında şu yazıyı yazmanın, mahrem olanı açık etmek sebebiyle -normal şartlarda- caiz olmayacağının farkındayım. Ancak, burada insanların bir kesiminin tamir ve tedavi edilmesi gereken haksız tepkisi ve su-i zann’ı söz konusu olduğu için; ‘’zaruretler, miktarlarınca takdir olunurlar’’ kaidesi gereği bu su-i zannı, yanlış ve çarpık algıyı yıkmak, belki de kin ve nefret seviyesinde bakış atan kem gözlerin sahiplerini bu işten sakındırmayı sağlayabilme noktasında tamir ve tedavi adına kendimce ‘’haklı’’ bir gerekçeyle, maslahata binaen –sadece zaruret miktarı kadar hatta ondan da az bir miktar- yazıyorum…
Zarf ile mazrufu, yani çarşaf ile çarşaflıyı karıştıranlar onların, hiçbir söz hakkı ve özgürlüğü olmayan, tamamen esaret altında kalmış, irâdesini adeta kiraya vermiş ya da satmış, hiçbir fikri olmayan hatta düşün(e)meyen, bekârken anne-baba ya da ağabeyinin, evliliğindeyse kocasının boyunduruğu altına girmiş ve ‘’kadınsı’’ her şeyden, her duygudan uzak kimseler olduklarını düşünüyorlar! Bu düşünce, son derece yakışıksız ve haksız, bir o kadar da, acı bir düşüncedir şüphesiz! Bir de dalga geçenler, aşağılayanlar yok mu…?
Horlayanlar
Sudan çıkmış balık gibidirler fıtratlarıyla mukayese edildiğinde bunlar. Ezeli de ebedi de idrak edememişlerdir. Tarihlerini unutmuş, batıdan taraf olmakla, bitaraf olmuşlardır. Tekerrürü şaşırmış, darb-ı mesellerin modern zamandaki malzemesi haline gelmişlerdir. Ardan, hayadan ve edepten nasip alamamış, çağdaşlık adı altında bağnazlaşmış ve yobazlaşmışlardır. Rezil, rüsva olmaktan başka neticede, ne sürülebilecek bir iz, ne gidilebilecek bir yol, ne de varılabilecek bir yer bulabilmişlerdir!
Onlar Çarşaflı Görmemişler!
Onlar sadece zarfı görmüş, mazrufu hiç tanımamışlardır. Oysaki o tanıyamadıkları çarşaflılar, bugün büyük şirket ve kurumların genel müdürü, Ceo’su konumundaki modern kadınları, yüksek seviyede kariyer yapmış, beynelmilel işlere imza atmış çağdaş bayanları, ayrıca yeni nesil patroniçeleri, her alanda sahip oldukları bilgi, birikim ve dahi ilmî-fikrî donanımla önlerinde adeta diz çöktürebilecek derecede kalburüstü şahsiyetler, Belkıs’ın tahtına aday, gönülleri çeviren, mûkimi bulundukları bölgenin hatta arzın (yeryüzünün) sultanlığına, aday kimselerdir onlar.
Kötü niyetli kimselerin kötü düşüncelerinin aksine; yerini bilen, hak ettiği saygı ve sevgiyi sonuna kadar gören, fikirleriyle yol açıp ufuk gösteren, deniz feneri misali kimselerdir onlar. Sıkıntı ve dertlerin dermanı, İyi zamanda-kötü zamanda, varlıkta, darlıkta ve de yoklukta yuvasına sahip çıkan, lüks mekanlarda yemek yemeyi itibar sayanların aksine, bayat bir simitle dahi yetinebilen, yanına oturulduğunda enginlik ve dinginlikle birlikte huzur ve mutluluk saçıp, alabildiğine genişlik veren, yeri geldiğinde kocasını, bir çocuk gibi koruyup kollayan, dar sokaklarda yürürken –her fırsatta hesap yapan modern kadının aksine hesapsız ve ğayr-i ihtiyâri- kocasını kaldırıma çıkarıp kendisi yolda yürüyecek kadar ince davranan, latif kimselerdir onlar… Hâne sultanlığında yani evlerinde ise, ahval, tarz ve maharetiyle hayranlık uyandıran, kabalığa asla meyletmeyip zarafet ve nezaketten katiyen taviz vermeyen, kadınlıkta zirve, iffet âbidesi ve asâlet timsali, emsal şahsiyetlerdir onlar…
Ve… ‘’O’’
Muarızlar, kötü konuşan art niyetliler sahiden de sadece zarfı görmüş, mazrufu hiç tanımamışlardır. Oysa, onlardan öyleleri vardır ki… ‘’O’’ da onlardan birisidir. Ezher (Zehralar/çiçekler) arasında en nadide çiçek misâli, güller gibidir, karşıdan bakıldığında ise, her çeşit renkten, lalelere benzer. Modayı takip edip aşüfteleri kendisine örnek alıp rehber edinen modern kadının aksine, gönül güzelliği ve râbıtayla Hz. Havvâ’dan sevgiyi, onun kızı İklimyâ’dan güzellik ve zarâfeti, Hz. Şuayb’in kızı Safura’dan iffet, utangaçlık ve terbiyeyi, Hz. Hacer’den fedakârlığı, Hz. Sâre’den sahiplenmeyi, Hz. Hatice’den kadir, kıymet bilmeyi, Hz. Aişe’den zekâ, derinlik ve kurşun gibi ağırlığı, Hz. Eyyûb’un hanımı Rahme’den sabır ve sadakati, Hz. Meryem’in annesi Hanne’den özveriyi, Hz. Meryem’den ibadette gayret ve azmi, Hz. Musâ’nın annesi Yûhâbiz (ya da Eyâriha)’den teslimiyeti, Firavun’un hanımı Asiye’den hak olandan ayrılmamayı ve haksızlıkla, batılla her şeye, her güce rağmen mücadele etmeyi, İmam Müzenî’nin hemşiresinden (İmam eş-Şâfiî’nin ilim meclisinde yetişmiş İmam Tahavi’nin annesi) muallimliği, devam ettiği ders halkasının hocalarından dirayeti ve ilmî şahsiyeti alıp özümsemiş ayrıca, ilmî nesep yoluyla Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm’a bağlanmış müstesnâ kimselerden olup, Muhammed Mustafa’nın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kızı Fâtıma’nın (Radıyallahu Anh) örnekliğinde Betül, yani namuslu, temiz ve paktır, o… ‘’Seni sen olduğun için değil, sevdiğim sende olduğu için seviyorum ey İstanbul!” diye haykıran adam için; Sur İçinin sultanı, Haliç önleri ve sahillerin hanımefendisidir o… Mecidiyeköy, Fatih bir başka, Eminönü ve Beyazıt bir başkadır onunla, Süleymaniye ve Kalenderhane ise bambaşka… İbnu’l-Emin’dir, en güvenilir, en emin, en sadık dosttur, Üzeyir’in viran olup da yeni baştan imar edilen şehri gibi,[*] viran olmuş gönül şehrini, baştan imar eden, harabeye dönmüş gönül köşkünü en baştan tamir eden gönül sultanı, cennet nimetlerinin dünya boyutundaki canlı bir misali, her iki dünyanın da hakikatidir o…
-çAlıNtı-
——————-
[*] Seninle Hikâyemiz Biraz Mûsa’nın Biraz Üzeyr’in Hikâyesi Gibiydi
http://asikyekini.wordpress.com/2013/03/01/seninle-hikayemiz-biraz-musanin-biraz-uzeyirin-hikayesi-gibiydi/
Yorum
bunu da buraya bırakmış olalım
http://www.youtube.com/watch?v=nGbP1kcAFCU
Yorum Ekleyin