Îşarî Tefsir Ve Garâib-i Tefsir
Tefsir Kısımlarından Üçüncü Kısım İşarı tefsirdir. Bu bahiste îşarî tefsirinin mânâsı, şartlan ve alimlerin görüşleri açıklanacak; sonra işari tefsirden örnek verilecek, bu konuda yazılan önemli kitaplar ve bu kitaplarda bulunan işarı tefsirlerden kabul edilenler ve edilmeyenler beyan edilecektir.
İşari Tefsirin Mânâsı
İşarı Tefsir: Allah Teala’nm kalplerini nurlandınp da Kur’an’ın sırlarını anlayan ilim sahiplerinden bazılarının veya nefisleriyie cihad eden arif billah olanların İlahî ilham veya rabbani fetih vasıtasıyla zihinlerinde parlayan ince mânâları birtakım gizli İşaretlere göre Kur’an’ı, zahirinin hilafına tefsir etmektir. Fakat bu işari tefsir ile ayeti kerîmelerden murad edilen zahir mânâlarının arasının bağdaştırılması mümkündür.
İşarı Tefsir: Müfessirin zahîr mânâdan başka görmüş olduğu başka bir mânâdır ki, bu görmüş olduğu mânâ ayeti kerîmenin ihtimali dahilinde bulunan mânâlardandır. Fakat bu mânâyı her insan anlayamaz, ancak Allah Teala’nın kalbini aktığı, basiretini nurlandırdığı, kendilerine anlama ve kavrama kabiliyeti ihsan ettiği sâlih kullarının halkasına dizmiş olduğu kimse anlar. Nitekim Teala Hazretleri Hızır (a.s) ile Musa (a.s.) kıssasında: “Derken kullarımızdan Öyle bir kul buldular ki, biz ona tarafımızdan bir rahmet verimiş ve tarafımızdan bir ilim Öğretmiştik” (Kehf Suresi: 65) buyurmuştur. Bu nevi ilim, okumak ve araştırmak ile elde edilen “kesbi” ilim nevinden olmayıp ancak “ledünni” ilimdendir. Yani takvalığı, istikametin ve salahın neticesi olan “vehbî” ilimdendir. Nitekim Allah Teala Hazretleri: “Allah’tan korkun, Allah size öğretiyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara Suresi: 282)
İşari Tefsir Hakkinda Alimlerin Görüşleri
İşarı tefsir hakkında alimler ihtilaf edip, ayrı ayrı görüşlerde bulunmuşlardır: Bazıları ona cevaz vermişler, bazıları onu menetmişler, bazıları onu imanın kemalinden ve irfanın safiliğinden saymışlar, bazdan onu Allah Tebareke ve Teala’nın dininden meyletme, sapma ve ayrılma saymışlardır.
Gerçek şudur ki, bu konu çok incedir, geniş çapta incelemeye, hakikatin derinliklerine inmeye muhtaçtır. Eğer bu nevi tefsirden maksat “batınıyye” fırkasının yaptığı gibi keyif ve hevaya uymak ve Allah Teala’mn âyetleriyle oynamak olursa böyle bir tefsir zındıklık ve sapıklık olur. Eğer bu nevi tefsirden maksat Kur’an-ı Kerim’in kudretleri, kuvvetleri, yaratanın kelamı olduğuna beşerin onu tam manâsıyla kavrayamayacağına, bu Allah kelamının pek çok mânâları, sırlan, nükteleri, incelikleri bitmeyen hayranlık veren tarafları bulunduğuna işaret etmek olursa, böyle bir tefsir irfanın safiliğinden ve imanın olgunluğundan sayılır. Nitekim İbn-i Abbas (r.a.) demiştir ki: “Şüphesiz Kur’an-ı Kerim’in her konusu İçice girmiş çeşitli ilim dallarına, zahir ve batın mânâlarına sahiptir. Onun akılları hayrete düşüren fevkaladelikleri bitmez tükenmez, onun sonuna ulaşılmaz. Her kim ona yumuşak olarak dalarsa kurtulur. Her kim ona sert olarak dalarsa helak olur. Onda haberler, misaller, helal-haram, nasih-mensuh, muhkem müteşabih, zahir-batın vardır. Zahirden maksad, tilavettir; batından maksad, tefsirdir. Kur’an’ın mânâsını alimlerden sorun, Kur’an’ın mânâsını beyinsizlerden sormayın.” (el-îtkan: 2/185)
İşari Tefsire Cevaz Verenler
Işari tefsirin caiz olduğunu söyleyenler Buharî’nin Sahih’inde tefsir babında Nasr suresinin tefsirinde ibn-i Abbas (r.a.)’dan rivayet ermiş olduğu hadisi şerifi delil gösterdiler. İbn-i Abbas (r.a.) demiştir ki: “Hazreti Ömer (r.a.) Bedir harbine katılan yaşlı zatlarla beraber, beni de şûra meclîsinde bulunduruyordu. Bunlardan bazıları içinden kızarak: “Bu genç bizimle beraber niçin bulunuyor, bizim bunun kadar oğullarımız vardır?” dediler. Bunun üzerine Hazreti Ömer (r.a.) dedi ki: “O, bildiğiniz kimsedir.” Hazreti Ömer (r.a.) bir gün onları çağırdı, beni de onların yanma aldı, sonra anladım ki, o gün beni onlara göstermek için çağırmış. Hazreti Ömer (r.a.) onlara: “Allah Teala’nın mısreti ve fetih gelince…” (Nasr Suresi:1) ayeti hakkında ne dersiniz?” dedi. Sahabeden bazıları: “Bize nusret ve fetih ihsan edildiğinde Allah’a hamd ve istiğfar etmemiz emrolundu” dediler. Bazıları ise hiçbir şey söylemeyip sustular. Hazreti Ömer (r.a.) bana: “Ey Abbas oğlu! Sen de mi böyle söylüyorsun?” dedi. Ben de: “Hayır” dedim. Bunun üzerine Hazreti Ömer (r.a.): “Ya ne diyorsun?” dedi. Ben de: “O, Rasulullah (s.a.v.)’in ecelidir ve bunu Allah Teala kendisine bildirerek: “Allah’ın nusreti ve fetih gelince (O, senin ecelinin alametidir) hemen Rabbini hamd ile teşbih et, ve O’ndan mağfiret dile, şüphesiz ki, O; tevbeleri çok kabul edendir” buyurmuştur” dedim. Hazreti Ömer (r.a.) de: “Ben de vallahi bu sure hakkında ancak senin söylediğini biliyorum” dedi. İbn-i Abbas (r.a.)’ın bu anlayışını ashab-ı kiramdan diğerleri anlamadılar. Bu mânâyı ancak Hazreti Ömer (r.a.) ile İbn-i Abbas (r.a.) anladılar. Bu anlavış, Allah Teala’nın kullarından dilediği bazı kimselere ilham edip bildirdiği İşarı tefsirdendir. Bu Nasr suresinde Resulullah (s.a.v.)’in vefatına dair haber ve ecelinin yaklaşmış olduğuna dair işaret vardır. Bunun bir benzeri de Ebu Said el-Hudri’den rivayet edilen hadisi şeriften gelmiştir: “Rasulullah (s.a.v.) insanlara bir hutbe okudu. Hutbelerinin arasında: “Şüphe yok ki, Allah Teala kulunu, dünya ile kendi katı arasında muhayyer kıldı ve o kui Allah katındakileri seçti” buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekir (r.a.) ağladı.” Diğer bir rivayette Ebu Bekir (r.a.): “Ya Resulellah! Babalarımızı ve analarımızı (varımızı yoğumuzu) sana feda ederiz.” dedi. Biz onun ağlamasına şaştık. Rasulullah (s.a.v.) vefat edince, muhayyer bırakılan kulun kendisi olduğunu bildik. Bunu tek bilenimiz Ebu Bekir (r.a.) idi. Ebu Bekir (r.a.) bütün sahabenin anlamadığı şeyi işaret yoluyla anlamıştır. Hadise Hazreti Ebu Bekir (r.a.)’in dediği gibi oldu.
Bu Konuda Alimlerin Sözleri
Mevla’dan bize doğruyu ilham etmesini ve bizi hatadan sapıklıktan uzaklaştırmasını isteyerek İşarı tefsir hakkındaki alimlerin sözlerini kısaca nakledeceğim, sonunda da misk kokusu bırakan İmam-ı Gaza-lî’nin sözünü getireceğim. Allah Teala’dan yardım dileyerek derim ki:
Zerkeşî’nin ” El-bürhan’’ İsimli Eserindeki Sözü
Zerkeşi “el-Burhan” isimli eserinde demiştir kî; ”Kur’an tefsiri hakkındaki sufilerin sözleri: “Tefsir değildir. O sözler Kur’an okunurken sufilerin buldukları mânâlardır ve bulgularıdır denilmiştir. Nitekim bazı sufiler “Ey îman edenler! Size yakın olan kafirlerle harbedin” (Tevbe Suresi: 123) ayetindeki “size yakın olan kafirlerle” nefs murad edilmiştir. Bize yakın olanlarla savaşmamız emredilmiştir. İnsana en yakın olan şey ise nefsidir” demişlerdir.’
Nesefi İle Taftazani’nin Sözleri
Nesefi “el-Akaid’’ isimli eserinde: “Ayeti kerîmelerden zahir mânâları murad edilir. Zahir mânâlarından, batın ehlinin iddia ettiği mânâlara sapmak Islâmdan çıkmaktır.” demiştir.
Taftazanî “Şerhü’l-Akaid” isimli eserinde demiştir ki: “Mülhidlere “Batıniyye” denilmiştir. Çünkü bu Batıniyye: “Ayeti kerîmelerin zahir mânâları murad edilmeyip batın mânâları murad edilmiştir. Bu batın mânâları da -kendi ıstılahlarınca- muallim (günahsız İmam)’den başkası bilmez” diye İddia etmişlerdir. Bu habislerin maksatları şeriatı tamamıyla nefyetmek ve inkar etmektir. Bazı muhakkıkların: “Ayeti kerimelerden zahir mânâları murad edilmektedir, bununla beraber ayeti kerîmelerde sülük erbabına açıklanan birtakım İnceliklere, gizli işaretler vardır ki, asıl murad olan zahir mânâları ile bu ince ve işarî mânâların arasını bağdaştırmak mümkündür” yolundaki görüşleri ise imanın kemalinden irfanın safîliğindendir. Görüyorsun ki, Nesefi “Batıniyye ve işaret etmiş ve onların yollarının Allah’ın dininden sapmak ve çıkmak olduğunu açıklamıştır. Taftazanî bu bahsi tafsilatlı olarak ele almış ve bu konuyu izah etmiş, “Baıniyye”nin sapıklığını ortaya koymuş, sülük erbabından bazılarının ince mânâların ve gizli işaretlerin açıklan-masındaki yollarını kabul etmiş ve bunu marifetin ve imanın olgunluğundan saymıştır. Bu açıklamadan, bazı arif-i billah olanların işarî tefsiri ile aziz ve şanlı kitabın mânâlarını değiştiren sapık olan “Batıniyye”nin batını tefsiri arasındaki fark açık olarak anlaşılmıştır, işarî tefsir sahipleri zahir mânânın murad edilmesini menetmiyorlar. bilakis asıl murad edilen zahir mânâlardır diyorlar ve insanları zahir mânâlarına teşvik ediyorlar. “Önce zahir mânâların bilinmesi lazımdır, zahir mânâları tam ve sağlam olarak bilmeden Kur’an’ın sırlarını anladığını iddia eden kimse kapıdan girmeden, evin ortasına ulaşmış olduğunu iddia eden kimseye benzer” diyorlar. “Batıniyye”ye gelince onlar: “Kur’an’ın zahir mânâsı asla murad edilmeyip ancak batınî mânâsı murad edilmiştir” diyorlar. O habislerin maksatları bu sözlerin arkasına gizlenerek şeriatı ortadan kaldırmak ve hükümlerini iptal etmektir. Bu, şüphesiz dinden sapmaktır. Nitekim Allah Tebareke ve Teala: “Bizim ayetlerimiz hakkında sapıklığa düşenler, şüphesiz bize gizli kalmazlar. Kıyamet gününde ateşe atılan mı, yoksa güven içinde gelen kimse mi, daha iyidir. Dilediğinizi yapın çünkü O, sizin bütün yaptıklarınızı görendir” (Fussilet Suresi: 40) buyurmuştur.
>>>Devam Edecek<<<
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin