Tutarlılığın Da Tutarlılığı / Talha Hakan Alp Hocanın Hz. Eyyûb Peygamberin Hastalığı Konusundaki Alışılmışın Dışında Tavrı
Hz. Eyyub Aleyhisselâm Efendimizin kıssasından hemen herkes bir şekilde haberdar olmuştur. ‘’Eyüp Sabrı’’ terkibi de bu kıssadan geçmiştir dillere. Bu kıssanın tartışılan bazı noktaları vardır, özellikle de Hz. Eyyûb Aleyhisselâm’ın hastalığının şekli ve şiddeti…
Sahih kaynaklar bu kıssanın detaylarıyla ilgili pek bilgi vermiyor bize. Detayları Eski Ahit’te Tora’nın (Tevrat) Eyüp kitabında[1] buluyoruz. İlgili müstakil kitapta geniş bir anlatım mevcut ve burada Hz. Eyyûb Nebî’nin (Aleyhisselâm) hastalığının ciddi boyutlara, etrafına insan yaklaşmayacak kadar, insanların kendisinden uzaklaşmak zorunda kalacağı kadar problemli bir noktaya geldiği anlatılıyor. İşin kurtlanma vs… boyutlarına girmek istemiyorum bile!
Ehl-i Sünnet müfessirlerin İsrâiliyyat’a bakış açısı malumunuzdur. Bu bağlamda birçok müfessir ve tarihçi, kıssanın bu boyutunu; ‘’Rasul konumundaki bir kimsenin, insanların kendisinden uzaklaşacağı türden bir hastalığa kapılması mesleğine terstir. Adeta ‘’Peygamber Kasabı’’ haline bürünmüş, eline peygamber kanı bulaşmış bu azılı zihniyetin[2] bir peygambere böyle bir iftira atmış olması şaşırtıcı bir iş değildir. Ayrıca, şeytanın bir insana fiziksel zarar verebilmesi de mümkün değildir’’ tarzı rezervlerle kesinlikle reddetmektedirler.[3]
Bu fakir de naçizane, ilgili kıssanın müfessirler ve tarihçiler tarafından dikkat çekilmiş, halk arasında meşhur olan ve sahih zannedilen lakin problemli olan bu yönünü her vesilede dillendirip, kıssa bağlamında ortada duran bu problemin izâlesine uğraşan biri olma gayretindeydim. Bu konuyu muhtelif vesilelerle yazmaya çalıştığım gibi, kısa videoların daha çok ilgi çekmesi ve daha geniş kitlelere hitap etmesi sebebiyle, videolu paylaşmanın da ayrıca elzem olduğunu da düşünmüştüm bir açıdan. Ama bu problemin izâlesi noktasında maksadımıza uygun bir video da, henüz bulamamıştım.[4]
Muhterem Talha Hakan Alp Hocamızın Ali Emiri Kültür Merkezinde haftalık tertip etmiş oldukları tefsir derslerini kayıtlardan takip etmeye çalışıyorum. Dersler, Sâd Sûresi tefsirine ulaştığında hocamızın Hz. Eyyûb Aleyhisselâm ile ilgili kıssayı anlattığı kesite gelince heyecanlanmış ve; ‘’Hakan Hocam şimdi İsrâiliyyat’tan olan bu bilgilere karşı sertçe bir tavır koyar ortaya da, o bölümü ayrıca keser paylaşırız ve böylece maksat hasıl olmuş olur’’ demiştim kendi kendime. Fakat durum hiç de öyle olmadı. Hakan Alp Hocaefendi bize alışageldiğimizden farklı ve bundan sonraki ilmî çalışmalarımıza ışık tutacak bir tavır ortaya koydu.[5]
Ver Kurtulculuğun Karşısında Mutedil Tavır
Ver kurtulcu kimseler vardır hani. Karşısına bir işgal çıktığında, düşmanından kaçarken kendisine sığınmış bir kimseyi dahi, düşman kendisinden talep ettiğinde, bu işten zarar göreceğini düşündüğü anda düşmana teslim edebilen, yani verip de kurtulmayı tercih eden omurgasız, güvensiz ve bu kafayla devam ettiği müddetçe yaptığı işlerde ya da ortaya koyduğu/koyacağı düşüncelerde tutarlı olmayı asla başaramayacak, tutarsızlığa adeta mahkum olmuş kimseler…
Öyleki, rahatsız edici bir tepki gördüğünde inandıkları uğruna o tepkiye göğüs germek yerine, muarızının gönlünü yapmak ve arayı bulmak adına değerlerini hemen teslim edip kurtulmayı tercih eden, bu uğurda sahih, hasen seviyesindeki haberleri, hatta belki de yeri geldiğinde mütevatir haberleri, âyetleri dahi muarızına uyup direkt ya da te’vil yoluyla inkar edebilen…
Modernistlere, müsteşriklere ve bazı inkarcılara karşı dini müdafaa edeceğim derken bir yandan onlarla orta yolu bulabilmek adına farkında olarak ya da hata yoluyla inkarcılığa sürüklenen, ateistlere cevap vereceğim derken züccaciye dükkanına girip orayı dağıtan fil misali, dinin sabitelerini dahi yerle yeksan edebilen kimseler…
İşte burada mesele! Mesele; bunlardan olmamak, bunlara benzememe adına bunların tevessül ettiği yollara yönelmemek ve en önemlisi de, yapılan iş ve ortaya koyulan düşüncelerde tepeden tırnağa tutarlı olabilmektir…
Talha Hakan Alp Hoca Ve Tutarlılığın Da Tutarlılığı
İnkâr hiçbir zaman ilim olmamıştır. Ehl-i Sünnet işbu kavşakta, kendisi dışında kalan İslâmî[6] ya da Ğayr-i İslâmî metot ya da metotsuzluklardan ayrı bir yerde konuşlanarak birtakım masabaşı rezervlerle beslenen peşin inkârcılıktan uzak durup senet sistemi ve daha başka metotlarıyla tarihten gelen haberleri en sağlıklı biçimde ve kendi içerisinde tutarlı olacak şekilde, ayrıca belli bir mantık örgüsü çerçevesinde ‘’bilgiye’’ dönüştürmüştür.
Sahih haberlerin atıf yapıp detay vermeden geçtiği bazı meselelerin izahında eğer İsrâiliyyat’a başvurulacaksa bu da mantık örgüsü çerçevesinde yapılmalıdır. Talha Hakan Alp Hocaefendinin ciddi bir kelamcı olması hasebiyle üzerine konuşmakta olduğumuz bu meselede atlamayıp vurgu yaptığı nokta da aslında budur.
Söz gelimi biz, yeri geldiğinde eğer İsrâiliyyat’a başvurur ve bunu yaparken mantık zemininde bazı hususları ıskalayıp tam bir tearuz söz konusu olmadan bazı İsrâilî haberleri peşinen reddetmek suretiyle inkarcı bir tutum takınacak olmamız durumunda bir açıdan tutarsız davranmış oluruz. Bu anlayış, bu tavır zaman zaman, muarızlara koz verme durumuna sürüklenmemize de sebep olabilir. Diyeceğim o ki; Talha Hakan Alp Hocaefendinin Hz. Eyyûb Aleyhisselâm kıssasını bilhassa âyet-i kerîmedeki; ‘’Şeytan bana dokundu…’’[7] ifadesini nirengi noktası kabul ederek sergilemiş olduğu tavrı bu arka plan zemininde dikkatlice değerlendirmek gerekiyor.
Talha Hakan Alp Hocaefendi Ve Hz. Eyyûb Aleyhisselâm Kıssası
Hocamız mana yoluyla aktaracak olursak kıssa hakkında şöyle bir izahta bulunuyor:
‘’Müfessirlerimiz ve tarihçilerimiz Hz. Eyyûb Aleyhisselâm’ın hastalığının insanların kendisinden uzaklaşmalarına sebep olabilecek bir boyuta eriştiği yönündeki isrâilî haberleri, böyle bir şeyin bir nebîye yakışmayacağı ve dahi şeytanın insana fiziksel bir zarar veremeyeceği gibi kabullerden hareketle reddetmişlerdir. Bu anlatımı sahih kaynaklar desteklemediğinden bunda bir bakıma haklıdırlar da. Ama bize düşen, bu olayı reddetme hususunda kat’i bir tavır sergileyip meseleyi bir tür tartışma konusu haline dönüştürmemek, Hz. Eyyub Aleyhisselâm’ın İsrâilî haberler dışında bizim kaynaklarımızda haber verilmemiş olan durumunu, söz konusu gerekçeler bağlamında istisna kabul etme payını da göz önünde bulundurmaktır.
Nebîler için insanların onlardan uzaklaşmalarına sebep olabilecek bir hastalığa kapılmaları ve de iblisin bir insana fiziksel müdahalesi muhal bir şey olsa da ‘’iblis bana dokundu…’’ ifadesi bir bakıma bunun şeytan-insan münasebeti noktasında istisnai bir durum olabileceğini işaret etmektedir. Hz. Eyyûb Aleyhisselâm’ın konuyla ilgili gelen haberlerde yer aldığı gibi üç ya da yedi sene gibi bir süre zarfında böyle bir imtihan yaşamış olması Nebîlerin konumu bağlamında ciddi bir tearuz gibi görünmemektedir. Bunu Hz. Eyyûb Aleyhisselâm ile açılmış ve de yine onunla kapanmış bir parantez olarak değerlendirebilmek mümkündür.’’[8] (manen nakil sona erdi)
Netice
Buraya kadar aktarmış olduğumuz hususlardan anlaşılacağı üzere muhterem hocamız Talha Hakan Alp, muhakeme kabiliyetinin seviyesi ve naklî bilgileri değerlendirme noktasındaki başarısıyla bize tutarlılığın hayati önemini vurgulamakta, bir bakıma tutarlılığın da tutarlılığını sergilemiş olmaktadır. Burada Hocaefendi daha çok, çelişki dediğimiz mefhum bağlamında Hz. Eyyûb Aleyhisselâm’ın hastalığına dair gelmiş haberleri alışılmışın dışında bir tarzda değerlendirmekte, konu, ilgili kıssanın anlatıldığı bir başka bölümde geçen Hz. Eyyûb’un ALLAH Teala’ya karşı sızlanıp şikâyetlendiğine hatta içerisinde bulunduğu durum karşısında isyan edip lanet okuduğuna[9] dair kısma geldiğinde ise, bu noktada herhangi bir istisnanın söz konusu olmayacağını, Hz. Eyyûb Aleyhisselâm’ın böyle bir halden berî olduğunu beyan edip bu iddiayı şiddetle reddetmektedir. Buradaki amaç şüphesiz, konuyla ilgili gelmiş olan malumatı birtakım rezervlerden ve peşin yorumlardan arındırılmış bir perspektifle ortaya koymaktır.
▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
[1] Kıssanın başlangıcı ve devamı için bknz.
http://kutsalkitaptevrat.wordpress.com/tora/eyup/b1/b1/
[2] Peygamber Kasabı: Bu tabir ilk bakışta abes gibi gelebilir ama Kur’ânî bir söylem olduğu ifade edilebilir. el-Bakara Sûresinin 61, 87 ve 91, Âli İmran Sûresinin 112, Nisâ Sûresinin 155. Âyetleri bu noktada örnek olarak gösterilebilir.
Tefsir ve Tarih kitaplarında yer alan bilgilere göre İsrâiloğulları, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. İşâya ve Hz. Cercis başta olmak üzere birçok Peygambere eziyet vermiş bilahare onları şehit etmişlerdir. Bazı peygamberlerin ağaç kovuğuna gizlenmişken o ağaçla birlikte testereyle kesilerek şehit edildikleri nakledilmiştir.
[3] Detaylar için hemen hemen bütün tefsir ve tarih kitaplarına, müstakilen Peygamberlerin hayatına dair kaleme alınmış eserlere bakılabilir. Bu eserler arasında ez-Zemahşerî’nin Keşşâf’ında, Muhammed Ali es-Sâbûnî’nin ve Abdullah Aydemir’in Peygamberler tarihine dair eserlerindeki sert tavır dikkate şayandır.
[4] Youtube kanalımız için bknz.
https://www.youtube.com/user/ASIKYEK…ew=0&flow=grid
[5] 19. Tefsir Dersi Sâd Sûresi Tefsiri / Hz. Eyyûb Aleyhisselâm’ın Kıssası bknz.
https://www.youtube.com/watch?v=NbiFIKlTC_8
[6] Kendilerini İslâmiyet’e/İslâmî olmaya nispet etmeleri sebebiyle, mecâzen.
[7] Sâd Sûresi’nin 41. âyet-i kerîmesi:
‘’Kulumuz Eyyub’u da an o zaman Rabbine şöyle nida etmişti: ”Bak bana, Meşekkat ve acı ile şeytan dokundu!’’
[8] Kur’ân Ve Hayat Tefsir Sohbetleri 19. Ders Sâd Sûresi Tefsiri / 6.dk. – 30.dk. arasındaki kesit.
https://www.youtube.com/watch?v=NbiFIKlTC_8
[9] Tevrattaki ilgili kısım için bknz.
http://kutsalkitaptevrat.wordpress.c…yup-konusuyor/
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin