Yeni Zelanda’da gerçekleştirilen saldırıların ardından, Sri Lanka’da önce Müslümanların mabedi olan camiye, daha sonra art arda kiliselere ve toplu yaşam alanlarından biri olan otellere saldırılar düzenlendi. Bilanço oldukça ağır; yüzlerce ölü ve beş yüzü aşkın yaralı var!
Yeni Zelanda’nın huzurlu ve gerek toplumsal gerekse farklı inanış ve görüşlerden hatta milletlerden insanların bir arada dostluk içerisinde yaşadığı bir ülke olduğunu bu yazımızda belirtmiş ve gerçekleştirilen saldırılarla, mevcut sükûnet ortamının hedef alınarak dünyaya mesaj verilmek istendiğini ifade etmiştik. Sri Lanka’da gerçekleştirilen saldırıların sebebi de bundan başka bir şey değil!
Huzurlu Fakat Etnik Arızaların Kaşınabileceği Bir Ülke
Kadim şehrimiz İstanbul’un barındırdığı mültecileri de hesaba katarsak üç aşağı beş yukarı aynı nüfusa sahip olduğunu söyleyebiliriz Sri Lanka’nın. Müslümanların, ülke nüfusunun %9,7’sine tekabül ettiği ülkede dindaşlarımızın yanı sıra; (nüfus yoğunluğuna göre) Budist, Hindu ve Hristiyanları da kapsayan çok parçalı bir dinî yapı mevcut. Bununla beraber; din, dil ve ırk gibi özellikleri gözetmeksizin herkesin birbirine saygılı olduğu memleket, gelir düzeyi ve okur-yazar oranı en yüksek ülkeler arasında bulunuyor. Dünyanın en mutlu insanlarının yaşadığı ülkeler sıralamasında da, yine listelerde en üst sıralarda yer alan birkaç ülkeden biri.
Burada da her şey güllük gülistanlık değil elbette! Devletle çatışma hâlinde bulunan Tamiller olarak anılan bir grup mevcut. Devlet zaman zaman barış yapma yolunu, zaman zaman ise çatışma yolunu tercih ediyor. Son birkaç yıldır (2009’dan bu yana) sular durulmuş gibi görünse de, bu etnik problem küçük kaşımalarla ciddi bir sorun olarak tekrar gün yüzüne çıkabilecek potansiyele sahip. Her şeye rağmen, dün (bize göre 21 Nisan 2019’da) yaşanan saldırılara kadar, ülkenin, dünyanın en huzurlu ülkelerinden biri, bilhassa başkentinin, en huzurlu kentlerden biri olduğu söylenebilir.
Evanjelistlerin/Armagedoncuların Gayesi
Protestanlık içerisinde gelişmiş ve özellikle 20. Yüzyılda büyük bir etki alanı oluşturmuş olan Evanjelistleri diğer gruplardan ayıran en önemli unsur, Dispansasyonalizm’dir. Bu anlayış, Yuhanna İncil’inde gelecekte gerçekleşeceği bildirilen gelişme ve aşamaları ifade eder. Bunun temelini Mesih’in ikinci kez yeryüzüne geleceği inancı teşkil eder. Bahsi geçen aşamalardan ilki de, Mesih’in ikinci kez gelişine yönelik vaziyetin oluşmasıdır. Bu ortam da; başta Ortadoğu olmak üzere, yeryüzünde küresel bir kaos ortamıdır. Söz konusu ilk aşamanın son noktası, “son savaş” olarak adlandırılan “Armagedon”dur.
İnanışlarına göre, yeryüzü büyük bir kaosa hatta son savaşa sürüklenecek, oluk oluk kan akacak fakat kendilerine bir zarar gelmeyecek ve kurtarıcı olan Mesih inerek kendilerini salaha eriştirecektir.[1] Armagedon inancının, sadece Evanjelizm’e özgü olmadığını, gerek Hristiyanlığın gerekse Yahudiliğin muhtelif mezheplerinde de mevcut olduğunu ayrıca belirtmeden geçmemek lâzımdır.
Yeni Zelanda ve Sri Lanka gibi, dünyanın bir ucunda bulunan bölgelerde kaos çıkarılarak, ellerinin oralara kadar uzanabildiğinin sinyallerini veriyor, bir nevi güç denemesi yapıyor ve eylemlerle de bu güçlerini bir nevi ispat etmiş oluyorlar.
Katolik Kiliseleri Neden Hedef Alınıyor?
Evanjelistler arasında Katolik kilisesine, yani Roma’ya bağlı bazı kiliseler de bulunuyor. Buna mukabil, bilhassa siyasî güçleri vesilesiyle Katolik merkezleri de idarî yönden etki altına aldıkları vakıadır. Dolayısıyla, daha önce belirtmiş olduğumuz kaotik ortamın oluşturulması yolunda Katolik kiliselerine dahi saldırı düzenlenmesi bu zihniyet açısından pek de bir problem teşkil etmemektedir.
“Bir Kuşak Bir Yol” Projesinin Önemli Yatırım Merkezi
Milâdî 21. Yüzyılın ve gelecek plânının en önemli projesi, tarihî İpekyolu’nun yeniden canlandırılması anlamı taşıyan “Bir Kuşak Bir Yol” projesi. Bu projenin hayata geçmesiyle birlikte, ABD artık etkisini tamamen kaybetmiş olacak.
Sri Lanka, proje kapsamında Çin’in önemli yatırım plânlarının bulunduğu bir ülke. Bu sebeple, ABD’nin yönettiği örgütlerin Sri Lanka’yı hedef almış olma ihtimali son derece yüksek görünüyor. Nitekim saldırıyı DAEŞ’in üstlenmiş olması da bu iddiaları güçlendiren bir gelişme olarak pekâlâ değerlendirilebilir.
Hazreti Âdem Babamızın Yeryüzüne İndirildiği Yer
Müslümanlar için Sri Lanka, azınlık konumunda bulunan dindaşlarımızın varlığı kadar, Hazreti Âdem’in yeryüzüne indirildiği bölge olması açısından da önem taşır. İmam Taberî rahimehullâh, Hazreti Âdem’in nereye indirildiğine dair rivayetleri kaydettikten sonra, söz konusu bölgenin Serendib[2], yani bugünkü adıyla Sri Lanka olduğunu şu tespitle beraber aktarmıştır:
“(…) Fakat Hazreti Âdem ve Hazreti Havva’nın indirildikleri yerler, ancak delil olabilecek bir haberle doğru olarak ispat edilebilir. Hazreti Âdem’in Hint toprağına indirildiğine dair rivayet hariç olmak üzere, bu hususta böyle bir haber nakledilmiş değildir. Çünkü Hazreti Âdem’in Hint toprağına indirilişi, Müslüman âlimler tarafından inkâr edilmediği gibi, Tevrat ve İncil ehli tarafından da kabul edilmektedir. Bu haberin sıhhati, bu âlimlerden bazılarının rivayet ve haberleri ile de ispat edilmiştir. Bir rivayete göre Hazreti Âdem’in indirildiği bu (Serendib’deki Buz) dağın(ın) yüksek tepesi, yeryüzündeki dağ tepelerinin göğe en yakın olanıdır.”[3]
Nakletmiş olduğumuz pasajda Hazreti Âdem’in indirildiği dağın zirvesinin, göğe en yakın nokta olduğu bildiriliyor. Bu bilgi, ilk bakışta günümüzdeki verilerle, yani yeryüzünün en yüksek noktasının 8.848 m olan Everest olduğu bilgisiyle çelişiyor gibi gözükse de, bilimsel açıdan durum tam olarak öyle değildir. Zira Dünya, yapısı gereği geoit biçiminde olup merkez dairesi olarak ifade edilen “ekvator” düzleminde şişkindir. Dolayısıyla, atmosfere yakınlık esas alındığı takdirde, Kuzey yarım kürede bulunan Everest’e göre, ekvator düzleminde yer alan Âdem Dağı, yükselti açısından daha düşük bir rakıma sahip olsa da, mesafe açısından atmosfere aynı oranda uzak değildir.
Yapılan matematiksel hesaplamalara rağmen gerek Ekvador ülkesinde And sıradağları üzerinde bulunan Chimborazo’nun, gerekse Everest’in Âdem Dağı’ndan atmosfere daha yakın olduğu çıksa da, tırmanabilirlik gibi özellikler göz önüne alındığında bu bilginin pratikte hatalı olmayacağı hususu da tartışılabilir. Nitekim aynı adanın en yüksek zirvesi, 2.524 m rakımlı Pidurutalagala Dağı olmasına rağmen; bitki örtüsü ve su durumu gibi, gerek tırmanabilirlik gerekse hayatı idame yönüyle Âdem Tepesi esas alınarak böyle bir değerlendirme yapılmış olma ihtimali yüksektir.
Hiç şüphesiz, her şeyin en doğrusunu bilen Allah Teâlâ’dır. Zalimlerin her ne kadar plân ve projeleri varsa da, bu tür hâdiselerin bir daha yaşanmaması yönündeki niyazımız sadece O’nadır…
Dipnotlar
[1] Şinasi Gündüz, Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2017 (Şubat), 1. Baskı, s. 153-154.
[2] Serendib, Sri Lanka’nın 13. Yüzyıla kadar yazılmış olan İslâmî kaynaklarda geçen ismidir. Bu ada, ilerleyen asırlarda ise “Seylân” olarak anılmıştır. Bkz. İsmail Hakkı Göksoy, “Sri Lanka”, DİA, c. 37, s. 425.
[3] İmam Taberî, Târihu’l-Ümem ve’l-Mülûk (Târihü’t-Taberî), Beytü’l-Efkâri’d-Devliyye, Riyâd, t.y., c. 1, s. 45.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin