Şehid Ahmed Yasin’in 1999’da vermiş olduğu bir mülâkatta geçen “2027 senesinde İsrail diye bir varlık olmayacak” beyanı,[1] son günlerde yeniden gündem oldu. Bu tespitini, el-Mâide Sûresinin 26. âyet-i kerîmesinden yola çıkarak ortaya koyduğunu belirtmişti.
Âyet-i kerîme, İsrailoğullarının, Hazreti Musa (Aleyhisselâm)ın arz-ı mev‘ûda dönüş emrine karşı çıkarak isyan edenlerine kesilen “çöllerde geçen kırk sürgün yıl” cezasını hatırlatır.[2] Âyet-i kerîmeden hareketle her ne kadar bu “kırk yılın” İsrailoğullarının tarihinde tekerrür eden/ edecek değişim periyodunu ifade ettiği kesin olarak söylenemese de vakıa bunu bir ölçüde destekler niteliktedir.
Yahudilerin tarih boyunca maruz kaldıkları, ilki kuzeydeki İsrail Krallığı’nın yaşadığı Asur sürgünü ve ikincisi olarak güneydeki Yehuda Krallığının maruz kaldığı Babil/ Buhtunnasr sürgünü ve nihayetinde Roma veliaht prensi Titus’un MS. 70’te bastırdığı ayaklanmanın ardından isyankâr Yahudi son grubun yaşadığı sürgün neticesinde, Filistin’de kayda değer bir Yahudi topluluk kalmamıştır.[3] Avrupa’nın ve yeryüzünün muhtelif bölgelerine dağılımla sonuçlanan Yahudilerin son sürgününden önceki sürgün dönemlerinin “hafta” yahut daha güçlü görüş olarak “yıl” bakımından “yetmiş” sayısıyla ifadesi, zahirî anlamda ispat edilmeye çalışılsa da bunu kesretten kinaye kabul etmek vakıaya daha uygun düşmektedir.[4]
Romalıların sebep olduğu sürgün sonrası özellikle Avrupa’nın çeşitli bölgelerine yayılan Yahudilerin; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da “Holokost borcu ve utancının neticesi”[5] olarak ifade ettiği, II. Dünya Savaşı’ndan sonra maruz kaldıkları öne sürülen soykırımın kefareti olarak, tekrar Filistin bölgesine yerleşimine imkân tanınmıştır.[6] Filistin’de, 1948’de İsrail Devletinin kuruluşundan itibaren her türlü hukuksuzluk ve soykırıma kadar varan insanlık dışı taarruzlarla günümüzdeki iç parçalayıcı duruma gelinmiştir.[7]
Yahudilerin Sürgünü Bitecek miydi?
Bugün Siyonist Yahudiler ile Ortodoks Yahudilerden Siyonizm karşıtı olanlar arasında arz-ı mev‘ûdda devlet kurma konusunda görüş ayrılığı bulunduğunu biliyoruz. Siyonist olmayanlar; Tevrat’tan hareketle, Mesîh gelinceye dek Kudüs çevresinde devletleşmenin yasak olduğu düşüncesindeler. Siyonist Yahudiler ise Tevrat’taki hükmün farkında olmakla beraber, Mesîh’i aynı zamanda bir hareket olarak kabul ettiklerinden, güce ulaştıklarında arz-ı mev‘ûda hâkim olmakta bir problem görmeyip sürgün sürecinin tamamlandığını ve Kudüs’e hâkimiyet hakkını tekrar kazandıklarını savunmaktalar.
Fiten ve melâhim kitaplarımız ile onlardan süzülen malûmatlarla hazırlanmış kaynaklarımıza baktığımızda; mevcut gidişatın melhame-i kübrâya (ya da onların dilinde Armageddon’a) varmayacağından, Şehid Ahmed Yasin’in de ifade buyurduğu gibi modern İsrail Devleti’nin emellerine ulaşamayıp yıkılacağından emin olmaktayız. Kaynaklarımızda, Hazreti Mehdî (Aleyhi’r-Rıdvân) öncesi bir vetirede Kudüs’e hâkim Yahudi krallığı yahut devleti kurulacağına dair hiçbir haber geçmemektedir. Esasında bu durum Mesîh gelinceye kadar geçecek süre esas alındığında, Yahudi kaynaklarında da aynı şekildedir. Onlar, Mesîh’i kendilerinden gördüğü için onun nüzûlünün ardından Kudüs merkezli bir devlet kuracaklarına inanmaktalar. Bunun muharref bir bilgiye dayandığı açıktır.[8]
Melhame-i kübrâ; Hazreti Mehdî (Aleyhi’r-Rıdvân)ın zuhûrunun ardından iktidar devrinin sonlarında, Deccâl’in hurûcu ve Hazreti İsa (Aleyhisselâm)ın nüzûlünden kısa bir müddet önce cereyan edecektir. Hazreti Mehdî (Aleyhi’r-Rıdvân)ın iktidar devrinden önce Kudüs’te hilâfet devleti kıvamında güçlü bir Müslüman hâkimiyeti tesis edilecek ve Müslümanlar beklenen o büyük zâtın hilâfeti ve hükümranlığında yeryüzünün tamamına hâkim olacaklardır. Bu anlatıya göre tekrar etmek gerekirse: Müslümanların Kudüs’e hâkimiyet sürecinden önce modern İsrail Devleti ortadan tamamen kalkmış olacaktır.
Şehid Ahmed Yasin’in Dediği Gibi Olacaktır
Bahsi geçen mülâkatında modern İsrail Devletinin 2027’de var olmayacağını söyleyen Şeyh Ahmed Yasin, İsraillilerin yürüttükleri soykırıma varan zulüm politikalarının kendi sonlarını hazırlayacağını, kısa bir mühlet dışında ilâhî iradenin buna izin vermeyeceğini vurguluyor. İsrail’de iç karışıklığa varan hareketler, tüm insanlık gibi İsraillilerin de Netenyahu’nun zulüm zihniyetinden rahatsızlığının hat safhada olduğunu ortaya koyuyor. Bölgede özellikle ABD seçimlerinden sonra farklı bir sürece girileceğini tahmin etmek zor değil.
Şeyh Ahmed Yasin’in İsrail’in muhtemel yıkılış sebebine yönelik yaklaşımına paralel bir değerlendirmede bulunan Taha Kılınç tahminini şöyle açıklıyor:
“Tarihe baktığımızda, yukarı çıkmak için dibe düşmek gerektiğini görüyoruz. Henüz dibe düşmedik, zemine dokunmadık. [Bu sözlerin, dibe vuruş sonunun başlangıcı olarak tanımlanabilecek 7 Ekim 2023’ten önce söylendiğini hatırlayalım.] Tarihte Yahudilerin kurmuş olduğu siyasi organizasyonlar, kendi içlerindeki çatışmalarla yok olmuş. Ben İsrail’in de bu şekilde, bir şekilde zayıflayacağını, bazı tavizler vermek zorunda kalacağını ve her şeyin bir ömrü olduğu gibi onun da ömrünü bu şekilde tamamlayacağını öngörüyorum. Allah’ın hiçbir millete borcu yok! Allah, zalim bir devletin zevalini başka bir zalim devlet eliyle de takdir buyurabilir. İsrail’in zevali de illâ Müslümanlar eliyle olmayabilir.”[9]
Onlar İzzeti Yaşarken Biz Zilletin Pençesindeyiz
7 Ekim’de başlayan ve 9 aya yakın bir süredir devam eden, Gazze’nin kuzeyinden sonra Refah Kenti’ni saran saldırıların bilançosu artık II. Dünya Savaşının sebep olduğu bölgesel kayıpları aşmış durumda. 2 Haziran 2024 itibarıyla 36 bin 439’u aşkın kardeşimizi bu soykırımda kaybettik. Bugün Gazze şeridinin yüzde 35’e yakını fiilen işgale uğramış durumda. Açlık ve sefaletin hat safhada olduğu bölgede, maddî kayıpların ise haddi hesabı yok![10]
Vesîle Olduğu İnkişaf
Bu kahredici bilançoya karşılık, yaşanan soykırımın söndüremediği cihâd ruhunun yedi düvelde büyük bir uyanışa, ciddi bir inkişafa vesile olduğu aşikâr. Bilhassa Batı dünyasından gelen haberler, her gün yüzlerce kişinin İslâmiyet’e girdiği yönünde. Bu durum, hadîs-i şerîflerin de işaretiyle beraber düşünüldüğünde, Allah (Celle Celâluhû) ve rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in; Gazze’de, Refah’ta ve diğer beldelerde intifadayı sürdüren mücahidlerden râzı olduğunun açık bir delili. Nitekim Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde o azîz kardeşlerimizin nâil olduğu izzeti şöyle beyân etmiştir:
“Ümmetimden bir grup insan dine yardımcı olmaya ve düşmanlarını kahretmeye devam edecek. Başlarına gelecek meşakkat ve sıkıntı dışında muhalifleri onlara bir zarar veremeyecek. Allah’ın emri gelene kadar onlar bu hâl üzere devam edecek.” Bunun üzerine “Ey Allah’ın Rasûlü, onlar nerede olacak?” diye sorulunca., “Beytü’l-Makdis’te ve civarında” buyurmuştur.”[11]
Müslümanlar olarak, aralanan ğayb perdesinden huzme misali süzülen bilgiler vesilesiyle, gelecek hakkında fikir veren ciddi anlatımlara sahibiz. Geleceğe yönelik bu tespitleri bilenler, süreci doğru okuyacak ve doğru hamlelere muvaffak olacaktır. Konumuzla direkt ilgili olmadığı için girmeyip başka bir yazıya havale ettiğimiz sorumluluk ve hâl çarelerini toplu olarak Yusuf el-Karadâvî’nin (Ğaferahullâh) kaleminden okuyabilirsiniz.[12]
Kudüs’ün Gelecek Tarihi
Geçmişin kısa özeti ve yakın geleceğe dair ihtimallerden sonra, Kudüs’ün gelecek tarihine kaynaklarımızın ortak anlatımı doğrultusunda özetle göz atalım:
Süfyânî’nin hurûcu ve İslâm coğrafyasını istilâ ettiği dönemden önce, modern İsrail Devleti yıkılmış olacak ve Kudüs, çevresiyle beraber yeniden imar edilecektir. Hazreti Mehdî (Aleyhi’r-Rıdvân)ın zuhûrunun önünü açacak olan Hâşimî’nin ordusu, Süfyânî’nin ordusuna galip gelecek ve Hazreti Mehdî (Aleyhi’r-Rıdvân)a ilhâk olacaktır. Bu gelişmeyle birlikte, altın çağ devrinin zemini döşenecektir. Muktedir hilâfet devleti Kudüs’te Hazreti Mehdî (Aleyhi’r-Rıdvân) devrinde kurulacaktır. O güne kadar kurulduğu iddia edilecek hilâfet devletlerinde ya da müessesesinde, bilhassa tehdidini yerine getirme ve âleme nizâm verme gibi bir kudret bulunmayacaktır. Bu tür hilâfet iddiaları, IŞİD benzeri gibi tamamen Batı kurgusu projelerin ürünü olacaktır. İslâm Devletlerinin bir araya gelerek tesis etmesi muhtemel hilâfet müessesesi ise Hazreti Mehdî (Aleyhi’r-Rıdvân)ın iktidarına ortam sağlayacak hizmetlerde bulunacak fakat tehdidinin gereğini yerine getirme ve âleme nizâm verme gibi bir güce maatteessüf kavuşamayacağından hakiki bir hilâfet devleti hüviyetini elde edemeyecektir.
Hazreti Mehdî (Aleyhi’r-Rıdvân)ın idare ve kumandasında Roma ve Venedik’in fethi de dâhil yeryüzü İslâm ile müşerref olduktan ve devamında Melhame-i Kübrânın tamamlanmasının üzerinden yedi sene geçtikten sonra, İsfahan’dan 70 bin Yahudi’yle Deccâl hurûc edip yeryüzünü ezecek ve dünyadaki diğer Yahudiler de ona tâbî olacaktır. Cereyan edecek savaşta son derece zorda kalınan bir durumda nüzûl edecek olan Hazreti İsa (Aleyhisselâm) Efendimiz Deccâl’i katledecek ve desteğiyle Müslümanlar muzaffer olacak, yeryüzünde yeniden altın çağ yaşanacaktır. Sonra kıyametin kopuş süreci başlayacak ve ilerleyen dönemde kozmolojik bozulmalar da dâhil olmak üzere, ürkütücü manzaralar birbirini takip edecektir…[13]
Dipnotlar
[1] Şeyh Ahmed Yasin: “2027 senesinde ‘İsrail’ diye bir varlık olmayacak!”, https://www.youtube.com/watch?v=ztC1XiB-E7s
[2] Konunun derli toplu anlatımı için bkz. Vehbe ez-Zuhaylî, et-Tefsîrü’l-Münîr, Risâle Yayınları, 3/419-425.
[3] Ahmet Güç, “Yahudilik”, DİA, 43/207-212.
[4] Ali Osman Kurt, “Yahudilik’te Sürgün Teolojisi: Tanrısal Bir Ceza Olarak Sürgün”, Dinî Araştırmalar, 9/76-77.
[5] Antisemitizmin temel argümanlarından biri olan “Holokost”un, resmî tarihsel tanımlamalar dışında, müstakil bir araştırma konusu olarak alternatif değerlendirmelere ihtiyaç duyduğunu, merhûm Kadir Mısıroğlu’nun yaklaşımının bu noktada örnek gösterilebileceğini belirtmek isteriz.
[6] Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya’da konuştu: “Biz Holokost Cenderesinden Geçmedik”, https://www.youtube.com/watch?v=Yc9z48MqMWk
[7] Modern İsrail Devletinin kuruluşunun “Gizli Dünya Devleti” kurgusuyla beraber nasıl plânlandığı ve adım adım hangi düşüncelerle uygulandığına dair arka plânı anlayabilmek için bkz. Necmettin Erbakan, Davam, s.121-163.
[8] III. Mabet Hareketi ile ilgili detaylı bilgi için Hatice Kübra Baktemur’un Oksident Dergisi’nde neşredilen “Modern Dönem Yahudilikte Süleyman Mabedi’ni Yeniden İnşa Girişimi: III. Mabet Hareketi’nin Doğuşu” başlıklı makalesine bakılabilir.
[9] Taha Kılınç, “Taha Kılınç ile Kudüs Üzerine Söyleşi”, TDV İstanbul Müftülüğü Din ve Hayat Dergisi, 2022, s. 90.
[10] 7 Ekim’de başlayan soykırım ve işgal sürecinin güncel bilançosu için bkz. İsrail’in Gazze ve Refah kentine saldırıları 240’ıncı gününde de devam ediyor.
[11] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, thk. Şuayb el-Arnaut vd., Muessesetu’r-Risâle, Beyrut, 2001, 36/57, No. 22319.
[12] Yusuf el-Karadâvî, Her Müslümanın Ortak Davası Kudüs, trc. İzzet Marangozoğlu, Nida Yayıncılık, İstanbul, 2009, s. 152.
[13] İmam eş-Şa‘rânî, Ölüm, Kıyamet, Âhiret ve Âhirzaman Alâmetleri, trc. Halil Günaydın, Bedir Yayınevi, İstanbul, 2017, s. 425-510.
İmam eş-Şa‘rânî Hazretlerinin, Tezkiretü’l-Kurtubî üzerine hazırladığı muhteşem eserini ilgililere özellikle tavsiye ediyoruz.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin