- Şeyhi İsmailağa Heyeti Seçmedi Mürîdânın Hilâfeti Kabulü, Onların Seçtiğini mi Gösterir?
- 65 Yıllık Sadakat
- Bazı Eleştirilerin Cevabı
- Fikri Efendi Hazretlerinin Hilâfeti Usûle Aykırı mı?
- Hilâfet Açısından Abdullah el-Herevî Hazretleri ile Fikri Efendi Hazretleri Arasındaki Benzerlik
- Fikri Efendi Hazretlerinin, Şeyhi Mahmud Efendi Hazretleri Tarafından Hilâfete Lâyık Görülmesi
- Abdullah el-Herevî Hazretlerinin Hissettiği ve Fikri Efendi Hazretlerinin Hissettiği
- Şeyhin İmamlığını Yapmak Fazîlet Değil midir?
- Gayemiz Polemik ya da Kavga Değil!
Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleriyle ilgili yazılanlardan önce; burada anlatılanların da ilk bölümü olma özelliği taşıyan, Hasan Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleriyle ilgili yazılanları okumak isteyenler Mahmud Efendi Hazretlerinin Halifesi Hasan Efendi Hazretleri başlıklı içeriğe bakabilirler.
…
Hilâfet konusuyla ilgili gelişme olduğunda haber vereceğini söyleyen Hasan Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, cemaat umresinden dönüldükten sonra bir akşam Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinden sitayişle bahis açtı. Ahmet Ustaosmanoğlu ve Salih Topçu Hocalarımızı çağırttı. Beraberinde iki oğlunun da hazır bulunduğu görüşmede vazifeyi kendisinden sonra Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin devam ettireceğini açıkladı. Bu vasiyetten hiç kimseye bahsedilmemesini tembihledi. Bugün o tembihin haklılığını, o günlerde Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri hakkında başlatılan itibarsızlaştırma hıyanetini hatırlayarak anlayabilmek mümkün.
Neticede heyetin ve ihvânın halifeye intisâb noktasında bir tercih hakkı söz konusuydu. Kabullendiklerini yahut münasip gördüklerini söylemeleri “şeyhi seçmek” anlamına gelmiyordu. Kelime oyunları ve te’villerle hakikati eğip büken kalbi marazlılara en açık cevaplar âdâb kitaplarımızda çoktan verilmişti.
Şeyhi İsmailağa Heyeti Seçmedi
Mürîdânın Hilâfeti Kabulü, Onların Seçtiğini mi Gösterir?
Geçmiş büyüklerimiz, bugün yaşadığımıza benzer bir durumu Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin postnişin halifesi İsmail Enârânî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri kendi yerine Abdullah el-Herevî (Kuddise Sirruhû) Hazretlerini halife tayin ettiği günlerde şöyle yaşamışlardı:
“Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin (Kuddise Sirruhû) müridlerinden herkes bu hilâfet işine razı olup kabul ettiler. Şeyh Abdullah-ı Herevî (Kuddise Sirruhû) gelince ona da sözlü olarak söylediler. Altına da İsmail el-Enârânî Hazretleri imzasını attı.”[1]
“Bu vasiyetnâme halifeler arasında hoş karşılanmış, görüş birliği ve adı geçen şeyhin izni ile irşad makamına Şeyh Abdullah el-Herevî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri geçmişti.”[2]
Nakilde de gördüğünüz gibi, diğer halifeler ve müridanın kabulü ve rızasından bahsediliyor. Böyle bir kabulün varlığı; vasiyet olmadığı, postnişinin halifeler veya müridan tarafından seçildiği ya da belirlendiği anlamına gelir mi?
Ayrıca, ilgili anlatımın devamında yer alan, “Kim ona karşı bir davranışta bulunursa, o bizden değildir, bizim yolumuzdan da çıkarılmıştır” vurgusu, şeyhten sonra halifesini kabul etmeyenlerin yoldan koptuğuna dair açık bir delil niteliğindedir.
Söz buraya geldiğinde, Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizi tanımayanlar için kısa bir bilgilendirmeyi uygun görüyoruz:
65 Yıllık Sadakat
- 10 yılı imamlık olmak üzere 60 seneyi aşkındır İsmailağa Camii’ndedir.
- Emekli olduktan sonra 15 yıl camiyi bırakmamıştır.
- 43 senedir vekildir. 10 yıldır teveccüh izni ve yetkilisidir.
- Mahmud Efendi Hazretlerinin ilk eserlerini yazan kâtibidir.
- Mahmud Efendi Hazretlerinin usulüne, başlangıç ve kemâlinde daima yanında olduğundan en vâkıf âlimdir.
- Beraberliği vesilesiyle usûl ve esasları en iyi bilen ve en iyi koruyacak olandır.
- İlmiyle âmil, tevâzu ve nezaket sahibi müşfik bir şahsiyettir.
- Bütün bunlara bakıldığında; hilâfetin, kapıya rehberliğin en çok ona yakıştığı çok açıktır.
Bazı Eleştirilerin Cevabı
- Kendisine yönelik eleştirilerin bir kısmı yarım anlatıldığı için haksızlık gibi yansıyan hususlardır. Genellikle, İsmailağa Merkez Yayınevi (Siraç Yayınevi) müdürü olduğu dönemde, Rûhu’l-Furkân ve baskı izinlerinin vakfiye iptal edilerek haksız şekilde alınmasına tepkidir. (Bu konular özel olduğundan girmiyoruz. İlgililer, yarım ağız konuşanlara sormadan iftiraya dâhil olmasınlar.)
- Gönderilen bir kimseye para vermediği ve imamlığı bırakırken cevap verdiği iddiası ise Mahmud Efendi Hazretlerine karşı bir tavır olmayıp istismar girişimi düşüncesine bağlı gelişen davranışlardır. (Hassas bir konu olduğu için bunu da fazla açmak istemiyoruz.)
Saymakla bitmeyen ve bugün bir ortağı bile bulunmayan bu yüksek hususiyetler ve sadakat, cevabı verilen; bazısı direkt, bazısı yarım ağızla iftiradan ibaret, çocukça ve seviyesizce tenkitlerle yok sayılabilir mi hiç? İnanıyoruz ki bir gün gelecek ve herkes gerçekleri muhakkak kabul edecektir.
Fikri Efendi Hazretlerinin Hilâfeti Usûle Aykırı mı?
İki şahid dahî yeterliyken dört şahidle sabit olan hilâfeti inkâr için hiçbir sebep yok; inat, hamaset ve hasedden başka! Bunu inkâr edenin, hayatta ispat edebileceği hiçbir şey olamaz. Kulları aldatıp kandırarak bu zarar ve ziyana sebep olanlar, korkunç bir vebal yüklendiler.
Hilâfetin usûl yönünden durumuna yönelik kısa bir değerlendirme ve halifenin hilâfeti sonradan öğrenmesine dair bir örnek aşağıda yer alıyor.
A-Şâhidler Açısından Uygunluk
Tasavvufta hilâfetin tayini için bazı istisnaî durumlar dışında, şahidlik müessesesinin genel hükmüne uygun olarak iki âdil şahid yeterlidir. Meclis-i Meşâyih kurumunun esaslarının mer‘î olduğu dönemlerde dahî yazılı ve mühürlü icazet fermanları için iki şahid yeterli görülmüştür. Nakşibendiyye’de meşâyih halife veya hulefasını genellikle hayattayken açıklasa da görülen lüzum sebebiyle açıklamanın geriye bırakılarak hilâfetin vasiyetle bildirilmesine dair de bolca örnek mevcuttur. Nitekim vasiyet, ümmetin emirliği için dahî geçerli görülmüş, hatta Mervan ibnü’l-Hakem’in vasiyeti sebebiyle iki oğlu Abdülmelik ve Abdülaziz arasında çıkan ihtilâftan dolayı Emeviler devrinde kısa bir süre iki başlılık yaşanmıştır.[3] Ayrıca, sâir tarikatlarda halife ilânının şeyhin vefâtından sonraya bırakılmasına dair örnekler pek çoktur.
Ne hikmetse, kabul de etmemelerine rağmen Mahmud Efendi Hazretlerimizin, Hasan Efendi Hazretlerimizin hilâfetini çok sayıda şâhidle açıklamasından hareketle, hilâfet tayini veya vasiyeti için sanki fazla kişi toplamak gerektiği gibi bir algı oluşturmaya çalışmaktadırlar. Meşâyih, içerisinde bulundukları zamana ve şarta göre hareket ederler. O gün nasıl öyle uygun görüldüyse, Hasan Efendi Hazretleri de güvendiği dört şâhidi yeterli görmüş; ses, görüntü ve yazıya ihtiyaç duymamıştır.
Bundan sonra, o şâhidleri yalanlayanlar artık âhirette, hesap günü geldiğinde bu iftiralarının bedelini ödeyeceklerdir.
B-Haberi Olmayıp Sonradan Öğrenmesi Açısından Uygunluk
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, bir mürîdin şeyhlik beklentisi olmasının, kendisini o makama lâyık görmesinin yedi kat semâdan düşmekten daha kötü bir durum olduğunu söyler. Zaten böyle kimselere de manevî paydan hiçbir şey verilmez. Dolayısıyla, Fikri Efendi Hazretlerinin böyle bir beklentiye sahip olmadığını belirtmiş olması bu edebe uygun bir durumdur.
Hilâfetin şahidler tarafından kendisine tebliğini şöyle anlatıyor:
“Beklemediğimiz bir işti bu. Ben şöyle olsun, böyle olsun diye hatırımdan, hayalimden böyle bir şey geçirmiş değildim. Hasan Efendi Hazretlerimiz (Kuddise Sirruhû) böyle bir tavsiyede bulunmuş. Arkadaşlarımız tebliğ edince, elim-ayağım kesildi, ne yapacağımı bilemedim. Ama teselli ettiler beni elhamdülillah. Sizlerin de duâlarını, yardımlarınızı bekliyoruz inşallah. Rabbim muvaffak eylesin!”[4]
Hilâfet Açısından Abdullah el-Herevî Hazretleri ile Fikri Efendi Hazretleri Arasındaki Benzerlik
Bazıları, halifenin vasiyetten habersiz olmasını hilâfet usulüne uygun olmadığını iddia ediyorlar. Bu genel teamülün dışında bir durum olsa da meşâyihin zaman ve ahvâle göre bir tercihi olarak değerlendirilmelidir. Özellikle âni vefat durumlarında bu tür örneklerle karşılaşılabilmektedir. Nitekim Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin halifelerinden İsmail Enârânî Hazretlerinin kendi yerine Abdullah el-Herevî Hazretlerini tayini de buna benzemektedir:
“Ben (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinden sonra yerine geçen İsmail Enârânî Hazretleri) kendimden sonra mürşidlik postuna salih, mücahid, zamanın en iyi dervişi, ihsan makamının sahibi, evliya yolunun en güzel yolcusu Şeyh Abdullâh-ı Herevî’yi oturttum. Onu yerime tayin ettim. Tıpkı, şeyhim efendim, dayandığım Mevlânâ Hâlid Nakşibendî hazretlerinin kendi yerine beni bıraktığı gibi. O kendi usulüne ve fikrine göre bundan sonra bu işi yürütecek, kim ona karşı bir davranışta bulunursa, o bizden değildir, bizim yolumuzdan da çıkarılmıştır.
Mevlânâ Hâlid’in (Kuddise Sirruhû) müridlerinden herkes bu hilâfet işine razı olup kabul ettiler. Şeyh Abdullah-ı Herevî (Kuddise Sirruhû) gelince ona da sözlü olarak söylediler. Altına da İsmail el-Enârânî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri imzasını attı. Bu haber Süleymaniye’ye ulaşınca, o verilen görevi kabul etti, ancak heyecandan neredeyse düşecekti, kendini zor toparladı. Bundan sonra Şam’a geldi. Makamına oturdu ve irşad işine başladı.”[5]
Fikri Efendi Hazretlerinin, Şeyhi Mahmud Efendi Hazretleri Tarafından Hilâfete Lâyık Görülmesi
Şeyh Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, şahitlerin anlattığına göre, Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri tarafından hilâfete lâyık görülmüştür.
1998 yılıdır. Bir gün Mahmud Efendi Hazretleri hastalanır ve muayene eden doktoru bir süre toplum içine çıkmamasını, dolayısıyla İsmailağa Camii’nden uzak kalmasını tavsiye eder. Bunun üzerine bir süre Çamlıca’da misafir olunur. Mahmud Efendi Hazretleri burada hastalanır ve şoförünün müdahalesiyle kendine geldikten sonra kalem kâğıt alıp yazmasını ister. Kâğıda sırasıyla Hasan Efendi, Mustafa Efendi, Hasbi Efendi ve Fikri Efendi’nin isimlerini yazdırır.[6]
Bu anlatım bizlere, Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin, sonraki devirde halifesinden sonra postuna oturan diğer halifesine yönelik vefatından önceleri yazdığı vasiyeti hatırlatır. Bu vasiyet şöyle nakledilmiştir:
“Şeyh İsmail Enarânî hazretleri irşad tahtına oturmuştu. Fakat dosta duyduğu muhabbet ve ayrılık hasretinden dolayı hastalanmış ve halifeler arasında irşad hususunda söylentiler ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine Şeyh İsmail Gazzî Hazretleri, Mevlânâ Hâlid Hazretleri (Kuddise Sirruhû) geçmiş senelerde hacca gittiklerinde ben fakire ve Şeyh Muhammed Nâsıh’a hitaben bir mektup göndermişlerdi. Şu anda bu mektup yanımdadır” diyerek mektubu gösterdi. Mektubun içindekiler şundan ibarettir:
“Besmele ve hamdeleden sonra irşad makamına ve vasiliğe Şeyh Molla Abdullah Herevî’yi, ondan sonra Şeyh Muhammed Nâsıh’ı, ondan sonra Şeyh Abdülfettah’ı, ondan sonra da Şeyh İsmail Gazzî’yi seçtim.” Bu vasiyetnâme halifeler arasında hoş karşılanmış, görüş birliği ve adı geçen şeyhin izni ile irşad makamına Şeyh Abdullah Herevî geçmişti.”[7]
Abdullah el-Herevî Hazretlerinin Hissettiği ve Fikri Efendi Hazretlerinin Hissettiği
Fikri Efendi Hazretlerinin hilâfet haberini aldığında ayaklarının boşaldığı anlatılır. Benzer bir durum Şeyh Abdullah el-Herevî’de de söz konusu olmuştur. Kendisinin hilâfet haberi ulaştı… “Bu haber Süleymaniye’ye ulaşınca, o verilen görevi kabul etti, ancak heyecandan neredeyse düşecekti, kendini zor toparladı. Bundan sonra Şam’a geldi. Makamına oturdu ve irşad işine başladı.”[8]
Şeyhin İmamlığını Yapmak Fazîlet Değil midir?
Fikri Efendi Hazretlerinin, Mahmud Efendi Hazretlerimiz tarafından imam tayin edildiği gerçeğinden bahsedildiğinde muarızlar bunu dahî bir üstünlük görmediklerini söylemektedirler. Burada şeyhe alelâde imamlık yapmaktan değil, daimî imametten bahsedildiğini özellikle belirtmek isteriz. Bunun fazîlet olduğu, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinin camiinde imamlık eden halifelerin fazîleti sadedinde özellikle vurgulanmıştır.
el-Hadâiku’l-Verdiyye müellifi, Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin halifelerinin hepsinin saymaya kalkılması durumunda 100 bini aşan bir liste olacağını belirttikten sonra en büyük halifenin özelliklerini şöyle anlatmıştır:
“Bu halifelerinden irşad bakımından en sağlamı, manevi yardımda en maharetlisi, maddi âlemle manevi âlemi bir araya toplayabilenlerin en büyüğü, en çok faydalı olanı, yüce âlimler arasında saflığı ve temizliği ile en ileride olanı Şeyh Muhammed el-Bağdâdî el-İmâm idi (Kuddise Sirruhû). Ölünceye kadar otuz sene boyunca Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) Hazretlerine imamlık yaptı. Vefat ettiğinde de Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin türbesinin içine defnedildi.”[9]
Ondan sonra, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinin büyük halifelerinden biri daha tanıtılırken imamlık yaptığı özellikle vurgulanmıştır:
“İmamların imamı, mürşid-i kâmil Molla Ebû Bekir Bağdâdî (Kuddise Sirruhû). Bu zat çok güzel vaaz ederdi. Şeyh Muhammed (Kuddise Sirruhû) vefat ettikten sonra bu zat, Mevlânâ Hâlid hazretlerine imamlık etmiştir. Bu görevi büyük şeyh ölene kadar sürdürmüştür. O ölünce onun telkinini verdi. Defin işinden sonra minbere çıkıp hutbe okudu.”[10]
Gayemiz Polemik ya da Kavga Değil!
Bu hususları tek tek yazmamızın sebebinin, polemik ya da kavganın bir parçası olmak değil, doğrulara ulaşmak isteyenlere imkân sunmak olduğu bilinmeli. Yazılacak daha çok şey var fakat insaf sahipleri için yeterli olacağı düşüncesiyle, bu kadarla iktifa ettik.
Muhakkak ki Mevlâ, kalplerdekileri çok iyi bilendir!
[1] Abdülmecid Hânî, Hadâiku’l-Verdiyye, trc. Mehmet Emin Fidan, Semerkand Yayınları, İstanbul, 2011, s. 859.
[2] El-Hâc Hasan Şükrü, Şemsü’ş-Şümûs, sad. Eser Sazak, Semerkand, 2013, 3. Baskı, s. 99-100.
[3] İsmail Yiğit, “Abdülaziz b. Mervân”, DİA, 1/192.
[4] Şeyhimiz Fikri Efendi Hazretlerimizin Huzurunda İlk Sohbet ve Önemli Açıklamalar, https://youtu.be/xssyH3xyaW0?t=5225, 01:27:01.dk.
[5] Hadâiku’l-Verdiyye, s. 859.
[6] Gündem Hakkında Açıklamalar ve Suallere Cevaplar, https://youtu.be/uDmDQm4igns?t=4425 01:13:43.dk.
[7] Şemsü’ş-Şümûs, s. 99-100.
[8] Hadâiku’l-Verdiyye, s. 859.
[9] Hadâiku’l-Verdiyye, s. 853.
[10] Hadâiku’l-Verdiyye, s. 854.
Yorum
Rabbim calismalarinizi şükranla layık eylesin
Dünya ve ahirette mukafatinizi bol bol ikram eylesin.sirati mustekimde daim eylesin evladim
Yorum Ekleyin