Kökünde birçok anlamı barındıran “es-Salâ” (الصَّلاٰة) kelimesi, konumuz özelinde minarelerden çağrı veya duyuru niyetiyle okunan salât ü selâmı ifade eder. Çağrı ve duyuru, sosyal hayatın olmazsa olmazlarındandır. Gündelik hayat içerisinde pek çok sebebe bağlı olarak çağrı ve duyurulara ihtiyaç duyarız. Birtakım gelişmeleri ahaliye duyurma işi geçmişte yüksek bir yere çıkılarak yapılırken, günümüzde ise ses âletleri vasıtasıyla yapılmaktadır. Bir şiar hâline gelmiş olduğundan minareler günümüzde de muhafaza edilmekte ve her ne kadar çeşitli ses araçları kullanılıyor olsa da, bu noktada minarelerin yüksekliğinden istifadeye de devam edilmektedir. Böylece duyurulmak istenen bilginin kısa sürede geniş kitlelere ulaşımı kolay yoldan sağlanmış olmaktadır. Nitekim Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem, Habeşistan Kralı Necâşî’nin vefatını duyurmuş ve bu fiilî sünnete bağlı olarak cenazeyi duyurmak, müctehid imamlarımızın hükmünce müstehab kabul edilmiştir.
Bahsettiğimiz genel duyuruların yanında, Cuma gecesinin girişini hatırlatma ve cenazeyi ilâna yönelik duyurular daha hususî olup dinî özellik taşıdığından; minarelerden, evvelinde salâ vermek suretiyle yapılır.
Minarelerden Salâ Okumak Bid‘at mıdır?
Lügatte, “sonradan icat edilen şey” anlamına gelen bid’at ifadesi; ıstılahta, “aslı dinde bulunmayıp sonradan icat edilen; bir farzı, vacibi ya da sünneti ortadan kaldırma yoluyla dini tahrip eden her türlü inanç, düşünce, fikir, kabul veya amel” şeklinde tanımlanmış ve “çirkin” nitelendirmesiyle “bid‘at-ı seyyie” terkibiyle ifade edilmiştir.
Kimileri asr-ı saadet devrinde böyle bir uygulama bulunmadığı, kimileri ise methiyede mübalağalı nidalar ihtiva ettiği gerekçesiyle salânın bid‘at olduğunu savunmaktadır. Oysaki salânın, ıstılah manası açısından bid‘at olduğunu iddia etmek; tefakkuhtan uzak, isabetsiz bir yaklaşımdır.
“Hamdele” ve “Salvele”de Bulunmanın Önemi
Yeri gelmişken, “Duyuru yapılması gerektiğinde ‘Dikkat!’ çekerek pat diye yapmak mı edeben daha uygun olur yoksa usulen hamdele-salveleyle başladıktan sonra yapmak mı daha uygun olur?” sorusuna cevap aramak doğru olur. “Hamdele-salvelesiz başlanan işin sonu kesiktir” ve “Allah Teâlâ’nın adı anılmadan sona eren meclisten dağılanlar, eşek leşinin başından kalkmış gibidir!” buyuran hadis-i şerifler, dikkatlerimize önemli ölçüler sunmaktadır. Duyuru yapmadan önce salât ü selâmda bulunmak ve bitirirken de hamd etmek, bu nebevî arka plâna dayanmaktadır.
Cuma Salâsı
Cuma günleri, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selleme salât ü selâmda bulunmak, kuvvetli sünnetlerden olup Kur’ân-ı Kerîm’in emrini muayyen bir zamanda yerine getirmektir. Gerek Perşembeyi Cumaya bağlayan gece, gerekse Cuma namazından bir veya yarım saat önce salâ vermek; bu sünneti topluma duyurarak hatırlatıp yaşatmak anlamına gelmektedir. Cami musikisi kapsamında, Cuma salâsı için “Dilkeşhâverân” makamının daha uygun olduğu belirtilmekteyse de, günümüzde yaygın olarak “Hüseynî” makamında okunduğu görülmektedir.
Cenaze Salâsı
Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellemin, Habeşistan Kralı Necâşî’nin cenazesini ilân yoluyla duyurduğu daha önce geçmiş ve bunun müstehâb olduğu beyan edilmişti. Bu itibarla, cenazeyi duyurmadan önce de, her konuşmanın başında edeben yapılması gerektiği gibi hamdele ve salvelede bulunmak uygun bir davranış olacaktır. Nitekim günümüzde cenaze ilânından önce salâ verilmesi bu anlayışın neticesidir.
Cenaze haberi, lezzetleri unutturan ve insanı hüzne gark eden bir haberdir. Bu acı hâdiseyi duyurmak için de, sesin bu acıya büründüğü “Hüseynî” makamı tercih edilmekte, günümüzde cenaze salâları genellikle bu makam üzere okunmaktadır. Hüznün hâkim olduğu bu makam, dinleyiciye acı içre acı hissettirmekte, psikolojik açıdan derin bir tesir bırakmaktadır.
15 Temmuz Hâdisesi, Sınır Ötesi Harekâtlar ve Diğer Zor Zamanlarda Salâ Etkisi
Minarelerden salâ verilmesi, -girişte de belirttiğimiz gibi- mü’minlerin bayramı olan Cuma gününün geldiğini duyurmak veya cenazeyi ilân ile sınırlı değildir. Nitekim köylerde, imece usulü çalışmaları duyururken bile evvelinde salâ verildiğini, en azından belli yaş grubundaki dostlarımız hatırlamakta zorlanmayacaklardır. Günümüzde her ne kadar bu hassasiyeti yitirmiş olsak da, ahaliye yönelik her türlü duyuru söz konusu olduğunda önce salâ verilmesi hem Allah Teâlâ’nın adının tazim ve hamd ile anılması hem de Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve selleme salât ü selâm getirilerek hamdele-salvele edebine riayet edilmesine vesile olacaktır. Hiç şüphe yoktur ki bu tavır, Müslüman cemaatine yakışan bir tavırdır.
Geçmişte afetler neticesinde minarelerden olağanüstü çağrıyla verilen salâları en son 15 Temmuz gecesi tecrübe etmiştik. O gece edebe riayet ettiğimizden hem bereket husûle gelmiş hem de milletçe muvaffakiyete nail olmuştuk.
O en uzun gecede yaşananlar; şehadet yüklü yüreklerin kahramanlığı, akan kan ve gözyaşı, hüznü en güzel ifade eden makamlardan biri olan hüseynî makamında okunan salâlarla daha da içselleşmiş ve derunî bir boyut kazanıp halkı karşı duruş için ziyade hareketlendirmiştir. Şimdilerde işittiğimiz salâlarda dahi o geceyi hatırlamamız ve tüylerimizin âdeta diken diken olması, vurgulamaya çalıştığımız psikolojik tesirin bir sonucudur. Salânın bahsettiğimiz etkisi, “temsil-i okuyuş” olup Kur’ân kıraatinde de güzel görülen ve sünnette de tavsiye edilen bir tatbikattır.
Ordumuzun, Suriye’nin kuzeyine yönelik plânladığı “Barış Pınarı Harekâtı”nın başlangıcında salâ okutulması da, bahsettiğimiz psikolojik farkındalığı sağlamak için ortaya konulmuş, ince düşünülmüş, isabetli bir uygulama olmuştur.
Âlemlerin Rabbi dışında sığınacak bir kimsemiz yoktur!. O’ndan geldiğimiz gibi O’na dönücüleriz. Sığınacağımız zaman da, adını anarak O’na iltica etmekten ve salât ü selâm getirdiğimiz Resul’üyle tevessülden başka bir çıkar yolumuz bulunmamaktadır!
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin