Altın ve Gümüşü Tarih Üstü Değer Ölçüsü Yapan Sır
Dünya ticaret tarihi incelendiğinde ticarette en eski yöntemin mübadele yani mal değiş-tokuşu, bir diğer deyişle “trampa” olduğu anlaşılıyor. Altın ve gümüşün birer değer aracı olarak kullanılması ise bir milat olarak kabul ediliyor.
Altın ve gümüş yakın döneme kadar en değerli madenlerken, kimya ilminin ve madenciliğin gelişimine bağlı olarak yakut ve zümrüt misali daha değerli madenler ve taşlar ortaya çıktı. Buna mukabil altın ve gümüş gibi ticarette aslî araç ve aslî değer kabul edilebilen herhangi bir birim daha yaygınlaşmadı.
Ansiklopedilerde kayıtlı bulunan tarihî veriler bize, altın ve gümüş madenlerinin insanlar tarafından ilk kullanılan madenler olduğunu haber verir.[1] Bu kullanım konuyla ilgili araştırmacılar tarafından M.Ö. 2000’li senelere hatta bundan 7000 sene gibi çok daha öncelere götürülebilmektedir.[2]
Hazreti Yûsuf’un (Aleyhisselâm) devrinde köle ticareti konusunda karşılık olarak gümüşten bahsedilmesi de bu kanaati kutsal kitaplar tarafından destekleyen bir ayrıntı olarak dikkat çekmektedir. [3] Paranın tarihçesi konusunda, M.Ö. 6. asırda hüküm sürmüş olan Lidyalılar öne çıksa da, [4] onların yaptığı; altın ve gümüşü değiş tokuşun yerine ilk kez kullanmaya başlamaktan ziyade, bunu para olarak şeklen ve müstakillen basmaları ve üzerinde hükümdarlarına ait sembollere yer vermiş olmalarıdır. Dolayısıyla altın ve gümüşün birer değer aracı olarak insanlar indinde kabul gördüğü yönündeki vakıa, Lidyalıların hüküm sürdüğü asırdan daha önceki asırlara dayanmalıdır.
Tarihin ilerleyen kesitlerinde altının yanı sıra gümüş, bakır, bronz, kalay ve nikel gibi birtakım madenlerin de para olarak kullandığı hatta bunların fıkıhta “fels” şeklinde müstakil bir ıstılah olarak ele alındığı da bilinmektedir. [5] Takip eden asırlarda ise “Monometalizm” olarak kavramsallaştırılan ‘tek maden usulü’ doğrultusunda, dirhem olarak basılan gümüş ve dinar olarak basılan altın, yegâne “değer ölçüsü” olarak kabul edilmiştir. Sonradan banknotlar ve madenî paralar yaygınlaşmışsa da bunların rezervi ve değeri de hep altın madenine bağlı olarak belirlenmektedir.[6]
Hikmetlerin Beyanı
Bu bilgiler ışığında düşünüldüğü takdirde, değer ölçüsü olarak altın ve gümüşün bu denli kabul görmüş olmasının hikmetleri de bir sual olarak ortaya çıkmaktadır.
Esasında “Arş”ı tasvir eden birtakım hadîs-i şerîflere ve İsrâiliyyâta dayalı bilgilere bakıldığında “altın” ve “gümüş”ün takdis edildiği anlaşılmakta, bu madenlerin insanlık için birer değer ölçüsü olarak kabul edilmelerinin Allah Teâlâ’nın takdiri olduğu ve kendisine isimlerin öğretildiği beyan edilen Hazreti Âdem’le (Aleyhisselâm) birlikte tedavüle konulduğu sonucuna varılmaktadır.[7]
Altın ve Gümüşün Değer Ölçüsü Kabul Edilmesinin Sebebi
Sûfîlerin büyüklerinden ibnü Atâ’nın (Rahimehullâh) şöyle dediği nakledilir:
“Âdem (Aleyhisselâm), Rabbine âsi oldu” sedası yayılınca, Âdem’in (Aleyhisselâm) hâline altın ve gümüş hariç her şey ağladı. Bu ikisine Allah Teâlâ’dan:
— Âdem’in (Aleyhisselâm) hâline siz niçin ağlamıyorsunuz? diye vahiy geldi. Bunlar da:
— Sana başkaldıran bir kimseye biz ağlamayız, dediler. Bunun üzerine Allah Teâlâ buyurdu ki:
— İzzet ve Celâlime yemin olsun ki, her şeyin kıymetini sizinle ortaya koyup, Âdemoğlunu size hizmetçi kılacağım.”[8]
Konuya ışık tutan bir hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) altın ve gümüşü, kendisine ve insanlığa Allah Teâlâ’nın lütfu olarak ifade etmiştir:
“Rabbim benim için yeryüzünü dürüp topladı ve ben yeryüzünün doğusunu ve batısını gördüm. Ayrıca Rabbim bana kırmızı (altın) ve beyaz (gümüş) olan iki hazine verdi. Şüphesiz benim ümmetimin hükümranlığı, dünyadan benim için dürülüp toparlanan yere ulaşacak. Ben, Rabbim’den ümmetim için, onları genel bir kıtlıkla helak etmemesini ve onlara kendilerinden başka bir düşman musallat edip de köklerini kazımamasını istedim, Rabbim bu isteklerimi yerine getirdi…”[9]
Kâinat, en ince ayrıntılarına varıncaya kadar kurulu bir sistemdir ve bu sistem de Sünnetullâh’ın tecellîlerinden ibarettir…
Dipnotlar
[1] Meydan Larousse, “Altın”, 1992, c.1, s.383
[2] Resimlerle İnsanlık Tarihi Ansiklopedisi, “İlk Uygarlıklar”, Karacan Yayınları, İstanbul, c.2, s.31
[3] , Catherine Eagleton & Jonathan Williams, Paranın Tarihi (Çev. Fadime Kâhya), İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2011, s.2
[4] John Maynard Keynes, Para Üzerine Bir İnceleme (Çev. Cihan Gerçek), İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2013, s.17-18
[5] İ. Banu Doğan, Tarih Öncesinde Ticaret ve Değiş Tokuş, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2012, s.52
“Fels” hakkında detaylı malûmat için bkz. İbrahim Artuk, “Fels”, DİA, c.12, s.309-311; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihâli, Erkam Yayınları, İstanbul, 2012, s.143-144
[6] Hamdi Döndüren, a.g.e. s.632
[7] İslâm Tarihi Ansiklopedisi, c.8 s.161
[8] Ferîdüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, İlim ve Kültür Yayınları, Bursa, 1984, s.530
[9] es-Süyûtî, ed-Durru’l-Mensur, Ocak Yayıncılık, İstanbul, c.6, s.93
İmam es-Suyûtî bu hadis-i şerifi; İmam Ahmed ibnü Hanbel, Abd ibnü Humeyd, İmam Müslim, İmam Ebû Dâvûd es-Sicistânî, İmam et-Tirmizî, İmam ibnü Mâce, İmam el-Bezzâr, ibnü Hibbân ve Hakîm’e nispet ederek kaydediyor.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin