Bakanlık Seviyesinde Güvenilirliğin de Dik ‘’Âlâ’’sı
Efsanevi-Destansı Tuhaf Bir Sadâkat Örneği
(17-25 Aralık Anısına)
Sadâkatinin temeli, Erzurum’un soğuğunda yoğrulmuş hamuruyla atılır evvela. Zor zamanlarda Üniversite okuma daraltısının üstesinden de geliverir. Bu olayı da hocalarına olan sadâkatiyle mi halleder bilinmez ama sonuçta öyle ya da böyle hallediverir. Allah Azze ve Celle verdikçe verir bu kuluna, açar önünü alabildiğine. Kendisini farklı kılan ve ileride herkesten çok daha farklı kılacak olan, iyiye de, kötüye de eyvallah deme kabiliyetini de geliştirir kariyerini geliştirdikçe. Şartlar her ne olursa, nasıl olursa olsun büyüklerine, üstlerine, şeflerine, tıpkı bir bülbül gibi gülüne, ‘’Gülseren’’ine sadâkatten hiçbir zaman ayrılmaz. Hep sevmişimdir zaten karısını seven, karısına ziyadesiyle değer veren adamları.
Sadâkatinin semeresi kendisine bal ve kaymak olarak dönerken kaymakamlıkları valilikler takip eder. Sadâkatin getirisi de bir yere kadar, öyle değil mi? Hemen Vali olunmaz öyle. Bazı imtihanlardan geçip sınanmak gerekir. İçişleri ve Turizm Bakanlıklarında önemli seviyelerde görevler üstlenilir. Sadakatin seviyesi az biraz daha ölçüldükten sonra Valiliğe gelir sıra. Batmanlının gönlünü hoş tutar da, Diyarbakırlının gönlünü okşamaz mı hiç? Başbakanlık müsteşarlığına kadar götürür işi sonunda.
Her seviyede sergiler sadâkatinin boyutunu pervasızca. Kat’i bir güven kazanır. Emîndir o, satması, ihaneti, yarı yolda bırakması asla düşünülemez. Köpeğin sadakatinde yediği yalın payı büyük olur da insanın sadakatine yediğinin, aldığının, kazandığının tesiri olmaz olur mu hiç?
Sadakatin Aşağılığı Olur mu?
Sadakat büyük bir erdemdir ama bunun da aşağılığı vardır. Onun sadakati de işte bu durumun açık bir örneği kabilindendir maalesef. Bazen felsefe yapar, Mandıra Filozofu için çetin bir rakip izlenimi verir, saman tozu gibi savurur durur, samanlık filozofu mu desek, harman filozofu mu desek, ne desek? Konuşmalarında ayetten, hadisten ve söz ustalarından örnekler zikretmekten de geri durmayayım derken çok çamlar deviren, esip savururken harmanı dağıtıp mahsulü berbat eden Samanlık Filozofu, birçok sözü, ilkeyi de belli ki yanlış anlamıştır. ‘’Allah’a isyanda kula itaat yoktur’’ Nebevî düsturunu da ya gözlüğünün ayna etkisi yapıp ters göstermesinden ya da bakışındaki bozukluktan sebep tersinden okuyup her şeye rağmen, kayıtsız şartsız mutlak itaat şeklinde anlayarak çarpıcı bir zilletin içerisine yuvarlanmıştır.
Hırsızlıkta, yolsuzlukta, soygunda, talanda, vurgunda ve her türlü adaletsizlikte, zulümde dahi mutlak itaatten yana tavır koyarak büyük bir izzet olan sadakat üzerinde zillet nasıl sergilenir, bunun çarpıcı bir örneği olmuştur adeta. Sadakatin kötüsünün, pisinin ve de ucuzunun ete kemiğe bürünmüş halini Bakanlık seviyesinde bu millet, bu siyaset tarihi, onda görmüş, onunla tanımıştır. Sadakat sadakat olalı tarih boyunca çok işkenceler, çok zulümler görmüş geçirmişse de inanın böylesini görmemiştir.
Allah var, söylemezsek hak olur. Düşman olan kırk yıllık eski dost taklacı ‘’Şahin’’lerin ve yol arkadaşlarını foyası meydana çıktığında bir anda satıveren inaat sektörünün beynelmilel ‘’Bayraktar’’larının, saat koleksiyoncusu şelale misali ‘’Çağlayan’’ların, ‘’Egemen’’liğine sahip çıkamayan ve koltuğa oturduğunda kaybolanların eşsiz figürlerini olanca çıplaklığıyla sergilediği arenada, büyüklerini ipten alan adam olmuştur. 25 Aralık ve sonrasında sayısız başarılı operasyon geçirmiştir. Öyle düğmelere basıp öyle işler gerçekleştirmiştir ki, haber kaynakları dahi operasyon yoğunluğuna ve hızına yetişmekte güçlük çekmiş, resmen aciz kalmışlardır.
Sezar’ın Brütüsü, Recep Tayyip Erdoğan’ın Ala’sı
Diyeceğim o ki: Sezar’ın Brütüs’ü yerine bir Efkân’ı olsaydı, dosttan da öte, yoldaştan da öte, sırdaştan ‘’Âlâ’’ bir adamı olmuş olsaydı Roma’nın kaderi belki de başka çizilir, bambaşka takdir edilirdi. Sezar ile Brütüs’ün hikâyesini tarihe not düşen, kaydeden tarihçinin bu asırdaki mümessili her kimse, yaşanmış olan o trajedinin zıttı şu sadakat örneğini de not düşmeli, mutlaka kaydetmelidir tarihe. Bu asrın en mühim, en başarılı hikâye-öykü yazarları her kimseler -Sezar ile Brütüs’ün hikayesini işleyen diğer yazarlar bir tarafa- en az Shakespeare’in yazdığı kadar okkalı ve sağlam, ciddiyetle yazmalıdırlar bu sadakat hikayesini. Bu münasebet, bu bağ ve bağlılık, dikkatle ve özenle efsaneleştirilmeli, destanlaştırılmalıdır mutlaka.
Ne duruyorsunuz öyle efendiler, ne duruyorsunuz? Önünüze büyük bir fırsat çıkmıştır! İnsanlık tarihinin bu mühim münasebetine şahit olan talihli nesiller olarak sizler, bu perdede sahne alan figürleri yermek, eleştirmek ve tenkit etmek yerine, bu sadakat efsanesine, bu sadakat destanına şehadet şerefini doya doya yaşayıp tadını çıkarmaya bakmalısınız.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin