- Mürşidin Aile ve Yakınlarına Hürmet
- Neseb, Üstünlük Sebebi Değil midir?
- Müridin, Şeyhinin Yakınları ile İlgili Uyması Gereken Âdâb
- Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin Ailesi
- Tarih Boyunca Görülmemiş Küstahlık ve Edepsizlik Peyda Oldu!
- Hasan Efendi Hazretlerimizin Ailesi Hakkında
- Gayemiz Doğruyu Anlatıp Hakikati Hatırlatmaktır
“Vay vay bu âhir zaman dervişlerine! Ne edeb ne de saygı var!.. Bazan ıslık çalacak kadar cüretkârlarına rastlanıyor. Huzur-ı şeyhte lâubâli konuşmalar, seslerini yükseltmeler, tenkitler, gıybetler, hattâ tahakkümler de görülen hâllerdendir. Aman yâ Rab!..”
Mukaddesatı tâzim, yani dinî açıdan değer taşıyan unsurlara saygı, mü’minlerin şiarındandır. Başta enbiyâ-i izâm hazerâtı olmak üzere dinî açıdan kıymeti hâiz insanlara hürmet etmek de bu esasa dâhildir. Âdâb-ı şer‘iyyede sahâbe-i kirâma hürmet, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e hürmetten ayrı tutulmamış, onlara hürmetsizlik veya muhabbetsizliğin Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e hürmetsizlik ve muhabbette zayıflık olacağı ifade buyurulmuştur. Bu noktada meşâyih-i kirâmın durumu da farklı değildir. Onları tâzim, müridânı Allah Teâlâ’nın yoluna sevk etmek vazifesi ve feyz vasıtası olmalarının yanı sıra Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in nâibi olmaları açısından, Allah Teâlâ’ya ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e tâzim kapsamında değerlendirilmiştir.[1] Evet, bu açıdan mürşidi tâzimin, Allah Teâlâ’ya ve Rasûlüne tâzim olduğu rahatlıkla söylenebilir. Meşâyih-i kirâmdan (Kaddesallâhu Esrârahum) birinin adı anıldığında “Kuddise Sirruhû” denilmesi de bu tâzimin ifadesidir.
Tarîkat mensupları nazarında evliyâullâha hürmet, temel edeblerden biri olmakla beraber, kendilerine Allah Teâlâ’nın yolunu bizzat yaşayarak öğreten rehber özelliğindeki mürşidin hususi bir yeri vardır. Bu hususiyet, şeyhe karşı daha özel bir saygıyı iktiza eder. Bu sebeple, âdâb kitaplarında “mürşide hürmet edebi” müstakil bir bahis olarak genişçe ele alınır ve riayet edilmesi gereken edepler madde madde anlatılır.
Mürşidin Aile ve Yakınlarına Hürmet
Hakk’a kurbiyete bağlanan seyr u sülûk yolu, son derece meşakkatli ve hassas ölçülerle örülüdür. Feyiz ve berekete nâil olmanın, en mühimi de Allah Te‘âlâ’nın rızâsına kavuşmanın yolu, elbette ki kolay kat edilebilir değildir.
Tarîkat-ı aliyye, sâlikin istisnasız her ânını düzenleyen manevî bir müessesedir. Sâlik, seyr u sülûk yolunda sağlıklı bir şekilde mesafe kat edebilmek için dinî mükellefiyetlerini eksiksiz yerine getirmenin ve yasaklardan sakınıp ihtiyaç dâhilinde olmayan işlerden uzak durmanın yanı sıra, tarîkat-ı aliyye’nin erkân ve âdâbına da uymak zorundadır.
Sâlik için mürşid önemli olduğu kadar, onun ehli (ailesi ve çocukları) de önemlidir. Bir mürid, şartlar ne olursa olsun şeyhinin aile ve yakınlarına hürmet etmeli, onların hakkını gözetme konusunda diğer insanlara nazaran daha hassas olmalıdır. Şeyhin yakınlarını gözetmek, onları muhtelif vesilelerle ziyâret etmek, hâllerini ve hatırlarını sorup müşküllerini izâle konusunda özverili olmak, müridânın riâyet etmesi gereken edeplerdendir.
Meşâyıh-i Kirâm Hazerâtının (Kaddesallâhu Esrârahüm) hâl tercemelerine baktığımızda her birinin, mürşidlerinin ailesine ve çocuklarına ne derece edeple yaklaştıklarına dair sayısız örnekle karşılaşırız. Bu durum kimi zaman bizzat elleriyle yazmış oldukları mektuplarda, kimi zamansa menkıbelerde çıkar karşımıza.[2]
İbn Acîbe el-Hasenî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, tefsirinde ezvâc-ı tâhirât ile ilgili edebleri beyân ettiği Ahzâb Sûresinin 53 ve 54. âyet-i kerîmelerinin tasavvufî işaretlerini açıklarken, aynı edeblerin bir mürid için, şeyhi ve ailesine/ yakınlarına karşı gözetmesi gereken edebler olduğunu özellikle vurgulamıştır.[3]
Neseb, Üstünlük Sebebi Değil midir?
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Kimin ameli kendisini geride bırakır ise, nesebi onu hızlandırmaz.”[4] buyurmuştur. Hadîs-i şerîf ilk bakışta nesebin önemsiz olduğu düşüncesini çağrıştırıyor gözükse de “hızlandırmaz” ifadesinde bir incelik vardır. Şârihler bu incelikten hareketle, sağlam ve bereketli bir nesebe sahip olan kimselerin amelleri vesilesiyle sâir insanlara göre manevî terakkiye daha çabuk nâil olacaklarını ifade buyurmuşlardır. Dolayısıyla, şerefli bir nesebe sahip olmak, bir üstünlük vesilesidir. Nesebinin şerefine uygun yol tutanlar, yüksek bereketlere kavuşurlar.
Bu itibarla, şeyhin ailesine mensubiyetin tâzim vesilesi olduğu konusunda hiç şüphe yoktur. Nitekim Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri de mürşide ve yakınlarına hürmet edilmesi gerektiğini tembihlemiştir: “Mürşidine karşı daima edeb üzere olması gereken mürid, mürşidinin yakınlarına da hürmet etmeli, gönüllerini hoş tutmalıdır.”[5]
Müridin, Şeyhinin Yakınları ile İlgili Uyması Gereken Âdâb
Bir müridin, şeyhinin yakınlarına edebi konusu es-Semennûdî’nin[6] Tuhfetu’s-Sâlikîn ve Âdâbu’s-Seniyye adlı eserinde şöyle beyan edilmiştir:
1- Mürid, gerek şeyhinin hayatında gerekse de vefatından sonra onun çocuklarına, arkadaşlarına ve yakın akrabalarına saygı ve hürmette kusur etmemeli, imkânları ölçüsünde onlara iyilikte bulunmalıdır.
2- Şeyhinin yokluğunda ailesinin durumunu sormalı, varsa bir ihtiyaçları yerine getirmeye çalışmalı, onlara iyilik yapıp hizmetlerinde bulunmalıdır. Şüphesiz müridin, şeyhinin ailesine karşı bu davranışı, şeyhi döndüğü zaman kalbinde müride karşı sevgi ve şefkat meydana getirir.
3- Şeyhinin boşadığı bir kadınla veya şeyhi vefat ettiğinde onun hanımıyla evlenmemelidir.[7]
Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin Ailesi
Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, vaktiyle Ankara’nın Bozulus kasabasından bir kısmı Rize, bir kısmı Alaçam’a giden ailenin, Of’a göç eden kesimine mensuptur. Anne ve babası takvâ ve verâ ile tanınan, hürmet gören kimselerdi. Üzerinde namaz borcu bulunmadığı, cemaatle namaz ve ikindi namazının ilk sünnetini dahî hiç terk etmediği belirtilen babası Ali Efendi’nin hac ibadeti için, medfûn bulunduğu Mekke’ye gitmeden evvel İsmailağa’ya gelip oğlunu görmüş olması, hisleri kabartan ince bir detaydır.[8]
Ahmet Ustaosmanoğlu Hocaefendi
Böylesine mümtaz bir ailede dünyaya gelip yetişen “Bismillâh’ın oğlu”[9] Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin evlâtları da kendisi ve nesebindeki güzeller gibi oldular. Büyük oğlu Ahmet Ustaosmanoğlu Hocaefendi, bugün kendisine yönelik taarruz ve tezviratta bulunanlar karşısında değerini ifadeden nâkıs kalacağımız bir ahlâk ve seciyeye sahiptir. Bırakın ahlâkının zekâtını, asgarî fitre miktarı bile tüm muarızlarını ihyâya yetecektir.
Hâfızdır, ilim sahibi bir müderristir. İsmailağa Kur’ân Kursu’nda ders okutmuş, âl-i himmet dayısı Ahmed Vanlıoğlu ile beraber ilmî tedrîsât geleneğini zor zamanda yaşatmak için üstün bir gayret sergilemiştir.
Cemiyet içerisinde görgüsü ve asaletiyle örnek bir şahsiyet olarak temayüz etmiş, toplumun her tabakasından hürmet görmüş, üst düzey devlet ve siyaset adamları nezdindeki itibarıyla tevazudan ayrılmadan cemiyette istikamet ve “duruş” sahibi olma şerefini yaşayarak öğretmiştir.
Şeyh evlâtlarının âdeta “kelle kopardığı” bir ortamda; Ğavsu’l-Evtâd, Kutbü’l-Aktâb ve Müceddid-i Azam bir irşâd kutbunun mahdûmu olmasına rağmen, kanaatkârlık ve mahviyetin istiğna ile ne büyük bir zarafete dönüştüğünü göstermiştir.
Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, Ahmet Ustaosmanoğlu Hocaefendi‘ye her daim, halifesi Hasan Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerini muhafaza etmesini ve cemaatine sahip çıkmasını emretmiştir. Nitekim Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin vefatından sonra, bu koruma vazifesini her şeye rağmen yerine getirmiştir. Babasının manevî nesebini kurutmak isteyenlerin plân ve uğraşlarını boşa çıkarmıştır. Son tahlilde, Hasan Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin, emaneti Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerine teslim ettiğine dair beyânının şâhidi ve mübelliği olarak, üç devir meşâyihin nâzırı olma şerefine kavuşmuştur.
Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin tayin ettiği, Hasan Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri ve Fikri Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin de nasbettiği İsmailağa İstişare Heyeti’nin ilmî ve hayrî faaliyetlerinin sevk ve icrasında hizmetlerini sürdürmektedir.
Abdullah Ustaosmanoğlu Hocaefendi
Muazzez ilim ve tebliğ ocağında yetişen belirli bir yaş çağının üzerindeki hocaların tamamının üstadıdır. Emr-i bi’l-ma‘rûfun rehberlerinden olup tebliğ ve davetin incelikleri hususunda letafet ve zarafetiyle gönülleri fetheden mümtaz bir şahsiyettir.
Sağlıklı olduğu yıllarda köy köy ve şehir şehir gezmek suretiyle memlekette ayak basmadık yer neredeyse bırakmamış, herkese ulaşabilmek ve Allah Teâlâ’nın kullarını hak ve hakikatle buluşturabilmek için eşine az rastlanır bir seferberlik sergilemiştir.
İlim, ahlâk, tebliğ şuuru ve dünya görüşü konusunda, babası Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin usûlü ve davasına tam bir bağlılık ve sadakatle yetiştirdiği evlâtları, ailenin gelecekteki manevî varlığı ve hizmetlerinin teminatıdır.
Muhammed Fatih ve Abdulhâlik Ustaosmanoğlu Hocaefendiler, küçük yaşlarda hâfızlık, medrese, tekâmül ve ihtisas tahsillerini tamamlamışlardır. Yeni medreseler açarak ilim tahsilinin; dernek ve mescidler tesis edip ev sohbetleri düzenleyerek ve emr-i bi’l-ma‘rûf seferlerine çıkarak sohbet ve davetin yaygınlaştırılması için çalışmaktadırlar. Ateizm, deizm, agnostiklik gibi özellikle gençleri hedef alan akımlarla ve ehl-i bid’at fırkaların yeni söylemleriyle de mücadele etmek suretiyle hizmetlerini dedelerinin izinde, modern hayata karşı güçlü bir direniş ve yüksek bir hassasiyetle sürdürmektedirler.
Velhâsılıkelâm, soyundan gelenlerin yolundan gitmesi açısından, bilhassa yakın tarihte Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin ailesi gibisine rastlayabilmek çok zordur.
Hazreti Fâtıma’nın İzinde Anneler
Zehra annenin uzun yıllar süren hastalığının ardından, Şehid Hızır Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretlerinin şehâdeti ve tek kızları Fâtıma annenin vefatıyla birbiri ardına zor günler geçiren ailenin en büyük dayanağı; evin gelinleri, Hasan Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin kızları oldu.
Hasan Efendi Hazretlerinin Kerîmeleri
Anneler, “Bir oğlum daha olsaydı, yine Hasan Efendi’nin kapısına giderdim” buyuran Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin sadece evini çekip çevirmekle kalmadılar, kursların ve tekkenin hizmetlerini görebilmek için canla başla gayret ettiler. Hoca hanımların yetişmesi konusunda, kimsenin olmadığı o zor zamanlarda var oldular. Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinden okuduklarını okuttular ve ömür sermayelerini ilim yolunun ikmâl ve tekâmülü için sarf ettiler.
Bu Zamana Ait Olmadılar
Hizmetleri ve tevazularıyla, Hazreti Fâtıma annemiz gibi, sahâbe-i kirâm (Kaddesallâhu Esrârahüm) hazeratının zâhidlerinin kitaplarda okuduğumuz örnek hayatlarındaki gibi yaşadılar. Özellikle Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerine yapıldığı belirtilen büyülerin etkisiyle, aile fertleri olarak ciddi rahatsızlıklara maruz kaldılar. Yaşadıkları vefâtların etkisi devam ederken, elîm bir şehâdet hâdisesiyle sarsıldılar. Takip eden vefâtlar ve hastalıkları; “Dosttan gelene belâ deme!” buyuran Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin işaret ettiği gibi, yüksek derecelere ulaştıran sebepler olarak gördüler.[10]
Her sabah, kendilerinden önce, yedirmeleri gereken hastaları yedirdiler ve hizmetlerini gördüler. Âhir zaman fitnelerine rağmen takvâ ve verâ üzere bir hayat yaşamanın mümkün olduğu gerçeğini canlı birer örnek olarak, gıptaya lâyık derecede ispat ettiler. [11]
Tarih Boyunca Görülmemiş Küstahlık ve Edepsizlik Peyda Oldu!
Şeyh ailesine gösterilmesi gereken muhabbet ve nezaket de hemen her konuda olduğu gibi şu modern zamanın erozyonundan nasibini almıştır. Bu erozyon öylesine şiddetli olmuştur ki yakın dönem Hâlidiyye meşâyihinden merhûm Mehmed Zâhid Kotku (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, bu çürümeyi âh ü vâh ile şöyle ifade buyurmuştur:
“Vay vay bu âhir zaman dervişlerine! Ne edeb ne de saygı var!.. Bazan ıslık çalacak kadar cüretkârlarına rastlanıyor. Huzur-ı şeyhte lâubâli konuşmalar, seslerini yükseltmeler, tenkitler, gıybetler, hattâ tahakkümler de görülen hâllerdendir. Aman yâ Rab!..”[12] Varın bugünkü durumu siz düşünün!
Yüksek fedakârlık ve örneğine ender rastlanır diğerkâmlıkları vesilesiyle cemaatlerini de aşıp ümmet-i Muhammed’e mâl olmuş kıymetli ailenin bilhassa son iki senedir, “Sulbümden gelen değil, yolumdan gelen” denilerek manevî nesebiyle bağının koparılmaya çalışılması ve dedelerinin kadr u kıymeti hiçe sayılarak hedef gösterilmesi son derece kahredicidir.
Dedeleri “Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin yolunu muhafaza” iddiasıyla taarruza geçenlerin edepsizliklerine karşılık, Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin usûlünü ve Hasan Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin manevî şahsiyetini muhafaza için çalışan çok sevdiğimiz aile için iki cihanın güzelliklerini Cenâb-ı Hak’tan niyâz ediyoruz.
Hasan Efendi Hazretlerimizin Ailesi Hakkında
Hatm-i kelâm eylerken, Hasan Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin hizmetlerini özveriyle yürüten ailesine, ihvân ve muhibbânın minnettarlığını ifade etmek gerekir.
İki seneye yakın irşâd devrinde müridanın mürşidiyle arasına girmedikleri, görüşmek isteyenlere imkânları el verdiğince yardımcı oldukları ve cuma ziyaretleri hususunda özverili davrandıkları için eminiz ki her daim şükran ve minnetle hatırlanacaklardır. Hatta son iki senede yaşanan büyük imtihandan biiznillâh-i teâlâ en kazançlı çıkanın kendileri olduğu gerçeği de ihvân ve muhibbânın şâhidliğiyle ortadadır.
Gayemiz Doğruyu Anlatıp Hakikati Hatırlatmaktır
“Sultana yakınlık, ateşten gömlek giymeye benzer” sözü fehvasınca, tarifsiz sıkıntılara maruz bırakılan bu muazzez aileyi tanıtmanın ancak ciltler dolusu kitaplarla mümkün olabileceği izahtan varestedir. Gayemiz, haksız yere büyük bir taarruza maruz kalan, hatta hedef gösterilen güzide ailenin önemi ve kıymetini, insafını hâlâ yitirmemiş olan kardeşlerimize hatırlatmaktır.
Dipnotlar
[1] Risâle-i Hâlidiyye, Semerkand Yayınları, İstanbul, 2011, s. 55.
[2] Mahmud Efendi Hazretlerinin, şeyhinin aile ve yakınlarına hürmeti, bkz. Hâfız Bahâeddîn Gürbüzler
[3] İbn Acîbe el-Hasenî, el-Bahrü’l-Medîd, trc. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, İstanbul, 2013, 7/604-605 ve 607.
[4] Müslim, Zikir, 38; Tirmizî, Kıraat, 10; Ebû Dâvûd, Vitir, 14; İbn Mâce, Mukaddime, 17; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/252.
[5] Mahmud Efendi Hazretleri, İrşâdü’l-Mürîdîn, s. 140.
[6] 1785 yılında Kahire’de vefat eden Muhammed b. Hasan es-Semennûdî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, Halvetiyye-i Bekriyye-i Cemaliyye’nin Hıfniyye şubesi meşâyihindendir.
[7] Mehmet Şirin Ayiş, Tarikat Adabı-Muhammed b. Hasan Es-Semennûdî’nin Hayatı Eserleri ve Tarikat Âdâbı ile İlgili Görüşleri, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2015, s. 175.
[8] Hatıralarla Mahmud Efendi Hazretlerinin Hayatı, Ahıska Yayınevi, İstanbul, t.y., 1/13 ve 15.
Aile, bir araştırmaya göre Ankara’ya doğudan gelmiş olup seyyid bir soya dayanmaktadır.
[9] Hatıralarla Mahmud Efendi Hazretlerinin Hayatı, 1/25.
[10] Konuyla ilgili hadîs-i şerîfi hatırlayalım:
“İnsanlar içinde en ağır imtihana çekilenler Peygamberlerdir. Sonra sırasıyla (rütbeleri) onları takip edenler, sonra onları takip edenlerdir. Kişi dinine göre müptela kılınır (imtihana çekilir). Eğer dininde salabetli ise imtihanı (göreceği bela ve musibet) ağır olur. Eğer dininde gevşek ise o oranda imtihan edilir. Bela o kimseyi devamlı takip eder. Nihayet onu bırakıncaya kadar. Böylece kul, yeryüzünde hatası olmadığı halde yürür.” (Tirmizî, “Zühd”, 56; İbn Mâce, “Fiten”, 23)
[11] Annelerin şahsiyeti ve hizmetlerini anlayabilmek için, Mahmut Eren Hocaefendi’nin ilgili hitabına kulak verilmeli: 13 Mayıs 2024 Hasan Efendi Hz Kızının cenazesinde Mahmud eren Hocaefendinin konusmasi, https://www.youtube.com/watch?v=5LuhsHn5huw
[12] Mehmed Zâhid Kotku (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin, Risâle-i Hâlidiyye ve Âdâb-ı Zikir Risâlesi’nde “mürşidin huzurunda bulunma edebi”ni işlerken yaptığı ilâve.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin