28 Şubat vetiresine tekabül etmiş olan öğrencilik hayatımızın bir döneminde, Müslümanların maruz kalmış olduğu problemleri açık yüreklilikle dillendirme noktasında radyo-televizyon kanallarında bolca görüp işittiğimiz ve bir ağabey olarak bilip sempati duyduğumuz fakat sonraları –her nasıl olmuşsa olmuş- başımıza bir anda ‘’müfessir’’ kesilivermiş bir hokkabazın…
Vahdet söylemi adı altında, kereste ustasının acemi kesercisi edasıyla nedense hep Ehl-i Sünnet’i yontmayı kendisine uğraş edinmiş, nerede bir tartışmalı mes’ele varsa bunları, sıhhat derecesine bakmadan kenarda köşede gördüğü çürük çarık bazı isnatlar ile çölde mal bulmuş mağribi edasıyla gündeme getirerek insanların kafasını bulandırmayı meslek edinmiş bir hilebazın…
Modernist kimliğiyle bilinen ve ancak kendilerinin durduğu yerde duranlara nüfûz edebilen şahsiyetlerin aksine, muhtemelen evvelki kimliği döneminde uyandırmış olduğu sempati sebebiyle muhafazakar kesimden; sarıklı, takkeli, şalvarlı ve cübbeli erkeklerin dahi bir kısmının i’tikâdına ve ameline kastetmiş bir kumarbazın…
Bu mütedeyyin erkeklerle kalmayıp, İslâmî hassâsiyetleri yüksek, başörtülü ve pardösülü hatta çarşaflı kadınlara dahi batıl görüşleriyle tesir edip, onlara hayızlı haldeyken, kuran okuma, namaz kılma ve de oruç tutma fetvaları verip belki de bir kısmını bu şekilde ifsat etmeyi başarabilmiş bir düzenbazın…
İşte biz burada söz konusu bu zâtın eşelediği meselelerden birisi olan ‘’abdestte çıplak ayağa mesh’’ meselesine dair daha önce yapılmış çalışmalara haksızlık etmiş olmamak adına kısa bir sunum yapmak istiyoruz.
Bizim başlıkta hedef almış olduğumuz şahıs, elbette bu ümmetin evvelinden asırlar sonra gelmiş, önünde muttali olmuş bulunduğu mevcut delillere rağmen böyle bir fetva verme cesaretini ya da cahilliğini gösterebilmiş bir şahıs ve onunla aynı durumda olan şahıslardır. Bu meselede daha evvel aksi yönde fetva vermiş ya da vermiş olma ihtimali bulunan zâtları kesinlikle kapsamamaktadır. Takdir edersiziniz ki, bu meselede hata etmiş bir kimse ile, mesele asırlar sonra tahkikiyle ortaya koyulduktan sonra bile bile böyle bir fetva vermiş kişi bir tutulamaz.
Devam ederken… Biz burada onun, bu konuyla ilgili duruşu üzerine, daha önce bu konu lehte ve aleyhte delillerle pek çok makale ve kitap fasıllarında ele alınmış bulunduğundan delillerin mukayese ve değerlendirilmesi noktasına dalmayacağız. O’nun, sadece hareket ettiği argümanlar üzerinden ortaya genel bir değerlendirme koyacak ve meseleyi akıl sağlığı yerinde olup okuma-yazma bilen ve de okuduğunu anlayabilen insanların insafına, vicdanına sunmaya gayret edeceğiz. Gayret bizden, tevfîq, ALLAH Tebâreke Ve Te’âlâdandır.
A- el-Maide Sûresi’nin 6. Âyeti etrafındaki tartışmalar:
Âyet-i Kerîme abdest ayeti olmaktan ziyade daha çok ‘’teyemmüm âyeti’’ olarak meşhur olmuş bir ayettir ve son nazil olan ayetlerden birisidir. Dolayısıyla, bu ayetin nüzulünden evvel de namazlardan evvel abdest alınmıştır. Ayette birden farklı kıraatle söz konusudur ve ayakları yıkama ifadesinde ‘’ErcUlekum’’ ve ‘’Erculİkum’’ şeklinde iki kıraat vardır. Bunun yıkamak değil de mesh olduğunu iddia edenler 2. Kıraatten yola çıkmaktadırlar. Bu bağlamda;
a) Ashâb’ın ekserisi bunu ‘’Erculekum’’ şeklinde okumuşlardır, bir kısmı ‘’Erculikum’’ şeklinde okumuşsa da, bunun daha evvelden zaten sünnetle birlikte ayakların yıkanması noktasında farz olduğuna inandıklarından bunu ayrıca su dökmek ve ovalamak/el gezdirmek şeklinde anlamışlardır. Sünnetin teşrî kaynağı oluşunu peşinen reddetmiş bir zihniyet bu sahâbîlerin, kendi sünnet anlayışlarını paylaştığını zannetmekle büyük bir gaflete ya da maksatlı olarak açık bir hıyanete gark olmuşlardır.
b) Sonraki nesiller de bu kıraati aynen böyle almışlar ve bu hükümler etrafında görüş serdetmişlerdir. Zaten sonraki nesillerin büyük kısmı da, başta Irak ve Hicazlılar olmak üzere bunu ‘’Erculekum’’ şeklinde okumuşlardır. ‘’Erculikum’’ şeklinde okuyanların görüşü de, yukarıda naklettiğimiz sahâbîlerin görüşünden farklı değildir.
c) Ayet-i Kerîme’deki mesh, mestler üzerine meshle ilgilidir denilerek birtakım izahlarda bulunulmuştur. Detayları tefsir kitaplarında mevcuttur.
Bu bağlamdan anlaşılacağı üzere, ilgili kıraat farkından ve dahi abdestin bu ayetle indirildiğini söylemek söz konusu olamayacağından bu noktada muarızların, görüşlerini destekleyebilecekleri en küçük bir argüman dahi yoktur.
B- Efendimiz Aleyhissalatu Vesselâm’ın tatbikâtı etrafında dönen tartışmalar:
1- Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm’dan gelmiş olan hadis-i şerifler, gerek İslâmiyet’in ilk yıllarında gerekse de veda haccında onun ayağını yıkadığı ve de ayağını yıkamayanları bundan şiddetle sakındırdığı yönündedir. Başlı başına bu hadisler de sübut ve delâlet açısından ayrıca kemiyeti bakımından bunun farz olduğunu ispat sadedinde yeterlidir.
2- Efendimiz Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in, abdest esnasında ayağına zaman zaman, ayağında nalınları varken de su serpip nalınla beraber, elini ayağının üzerinde gezdirdiği nakledilmektedir. Bu durum, çıplak ayağın mesh edildiği anlamını taşımamakla birlikte ayrıca üç şekilde izah edilmiştir:
a- Nalınla birlikte çıplak ayağın, ayak çıkarılmaksızın yıkandığı rivayet zayıftır, aleyhinde pek çok şey söylenmiştir. Dolayısıyla, diğer hadis-i şerifler karşısında bu hadis-i şerif amele, haliyle fetvaya konu edilemez.
b- Buradaki mesh, az su kullanarak ayağı yıkamak anlamındadır.
c-Efendimizin burada yaptığı abdestlilik halinde serinlemek maksadıyla tekrar abdest alma durumundadır.
Bu bağlamdan anlaşılacağı üzere, meselenin bu boyutu da çıplak ayağa meshin abdestin farziyeti noktasında yeterli olacağına dair görüş serdedenlerin görüşünü destekleyecek bir argüman içermemektedir. Efendimizin böyle bir tatbikatı olmamıştır, hadis-i şerifn metninde geçen bazı ifadeler üzerine Ca’ferîlerin ortaya atmış olduğu tartışma, sûnî bir tartışmadan ibarettir.
C- Ashâb’dan gelen nakiller etrafındaki tartışmalar:
1- Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hüseyin Efendilerimizin Görüşleri:
a) Şiîler ve onların peşine takılmış, bizim bu yazıda hedef almış olduğumuz zât gibil safsızlar bu ictihâdı; ‘’Ehl-i Beyt Mektebi’’ ictihâdı olarak nitelendirmektedirler. Acaba hangi Ehl-i Beyt’tir? Halbuki İmam Ali, İmam Hasan ve Hüseyin’den ayakları yıkamanın farz olduğuna ve dahi ayağını yıkamayıp sadece mesh ile yetinmenin zemmine dair sahih haberler gelmiştir.
2) Hz. Ali Keremallahu Vechehu’nun görüşleri etrafında dönen tartışmalar:
Hz. Ali Efendimiz’in, ayağına su serpmek suretiyle eliyle sıvazladığına ve dahi su serpmeksizin sadece ıslatarak sıvazladığına (mesh ettiğine) dair bazı rivayetler gelmiştir. Buna göre;
a) Bu tür rivayetler zayıf olup, kendisinden bu işin zemmini de ihtiva eden sahih nakiller geldiğinden bu rivayetlerin fetvada delil olarak kullanılabilirliği söz konusu değildir.
b) Ayrıca, rivayetler, muhtelif varyantlarıyla beraber okunduğunda bu mesh etme işinin abdestsizliği gidermek maksadıyla alınan abdest alma noktasında değil de, abdestliyken serinlemek maksadıyla alınan abdestte ya da abdestten tamamen bağımsız olup serinlemek gayesiyle yapılan bir işe müteallik görünmektedir.
c) Kimilerine göre de Hz. Ali görüşünü sonradan, ayakların yıkanmasının farziyeti doğrultusunda değiştirmiştir. Bu nesh zemininde ele alınabilecek zayıf bir ihtimaldir.
Bu bağlamdan anlaşılacağı üzere, Hz. Ali’nin abdesti tamam telakki etme doğrultusunda ayaklarını mesh ettiği sabit değildir, bu bağlamı fetvaya konu etmek kesinlikle tutarlı değildir.
3- Hz. Aişe Radıyallahu Anh: Hz. Aişe’den abdestte ayağı yıkamayıp sadece mesh etmeyle yetinmenin zemmine dair haberler gelmiştir. Bunların bazıları direkt efendimizdendir, bazısı ise kendisinden nakledilmiş haberlerdir.
4- İbn-i Abbas Radıyallahu Anh’tan gelen haberler etrafında dönen tartışmalar:
İbn-i Abbas Efendimizden de bu meselenin zemmine dair bazı hadis-i şerifler gelmiş olmakla birlikte ayağa meshin yeterli olacağına dair de bazı rivayetler gelmiş, ayrıca talebelerinden de kendisine isnaden bu tür haberler nakledilmiştir. Buna göre;
a) İbn-i Abbas Radıyallah’tan ayağa mesh etmenin yeterli olacağına dair gelmiş olan haberler zayıf olup kendisinden bu işim zemmine dair nakledilmiş haberleri iptal edecek sıhhate sahip değildir.
b) Talebelerinden gelmiş olan haberler de lehte-aleyhte muhtelif olup yine aynı talebelerden bu işin zemmine dair de haberler gelmiştir.
c) İbn-i Abbas Radıyallahu Anh bu meselede sonradan görüş değiştirmiş, bir dönem çıplak ayağa meshin yeterli olduğu görüşündeyken sonradan bu görüşünü değiştirmiştir. Bu, konunun neshi bağlamında belki ele alınabilecek bir husustur. Zayıf bir ihtimaldir.
Bu bağlamdan anlaşılacağı üzere; bu meseleyi İbn-i Abbas Radıyallahu Anh üzerinden fetvaya konu etmek de problemlidir.
5- Enes b. Mâlik Radıyallahu Anh’tan gelen haberler etrafında dönen tartışmalar:
a) Enes b. Mâlik Radıyallâhu Anh’ın Haccâc ile bir tartışması nakledilir ve el-Maide Sûresi’nin 6. Ayetini mecrur (Erculikum) şeklinde okuduğu ve bunu telkin ettiği nakledilir. Bununla muarızlar sanki Hz. Enes’in, ayağın meshini yeterli gördüğünü beyan ederler. Hâlbuki o bu işin zaten sünnetle sabit bir farz olduğunu bilmekte ve buna göre fetva vermektedir.
b) Kimi nakillere göre ise Hz. Enes, bir dönem bu görüşteyken daha sonra bu görüşünden -ayakları yıkamanın farziyeti yönünde- rücû etmiştir.
D) Ashâb’ın Talebeleri Tâbiûn Âlimleri Ve İmamların Konuya dair görüşleri etrafında dönen tartışmalar:
a) Hasan el-Basrî Rahimehullah: İmam Hasan el-Basrî’den abdestte çıplak ayağa mesh etmenin yeterli olacağına dair yapılmış bir nakil varsa da yine ondan bunun zemmine dair de nakiller yapılmış ve onun bunu (ayakları yıkamayı) farz gördüğü belirtilmiştir.
b) Atâ İbn-i Ebî Rebâh’ın açık beyanı:
Çok sayıda Sahâbî görmüş bu zât, ashabdan herhangi birisinin abdestte çıplak ayağı mesh etmeyi yeterli gördüğüne şahit olmadığını beyan etmiştir.
c) Şa’bî, İkrime, Katâde (Rahimehumullah) Efendilerimizden gelen nakiller etrafında dönen tartışmalar:
Allâme Âlûsî, bu zâtlardan konuyla ilgili gelmiş olan haberleri tahkîk ettiğini ve bu zâtların abdestte çıklak ayağa meshi yeterli gördüklerine dair gelen haberlerin güvenilir olmadığını, bu görüşün ilgili zâtlara iftiradan ibaret olduğunu söylemiştir. Tâvus Rahimehullah da İbn-i Abbas Radıyallahu Anh’ın talebelerinden olup yine ayağın yıkanması gerektiği görüşü hem kendi görüşü olarak hem de İbn-i Abbas Radıyallâhu Anh’a isnâden bize ulaşmış âlimlerdendir.
d) İbn-i Ebî Leylâ Rahimehullah’ın açık beyanı:
Bu zât da yukarıda geçtiği gibi Şa’bî ve Atâ b. Ebû Rebâh’ın talebesi olup ayakları yıkamanın farziyeti konusunda Sahâbenin icmâ ettiğini söylemiştir.
e) İmam Taberî ve konuyla ilgili görüşleri etrafında dönen tartışmalar:
İmam Taberî bu konuya dair görüşleri etrafında en çok tartışma çıkarılan İmamdır. Onun görüşlerini çok iyi okumak gerekmektedir. Son tahlilde onun; ‘’ayakları hem su ile yıkamanın hem de ovmanın’’ farziyeti noktasında görüş serdettiğini ifade edebiliriz. Bu İmam’ın görüşleri etrafında dönen tartışmada maalesef Şiî olan bir başka Taberî’nin görüşlerinin bu İmamın görüşleriyle karıştırılmış olmasını da ciddi bir arıza olarak belirtmeliyiz.
f) Ahmed b. Hanbel ve İmam Ebû Ca’fer et-Tahâvî Rahimehumallah Efendilerimiz de bu meslede bir nesh söz konusu olduğu dolayısıyla Ashâbdan ve Tâbiûn’dan gelmiş olan birbiriyle tearuz halindeki rivayetlerin senet noktasında mukayese edilip tercihiyle birlikte, aynı zamanda nesh cîhetinden de ele alınması gerektiği görüşündedirler.
Toparlayacak olursak;
Mes’elenin ilgili âyet-i kerîme henüz nâzil olmadan sübûtu sünnet ile sabitken, Efendimiz’den gelen tatbikâtın durumu, Ashâb’dan gelen rivayet, görüş ve tatbikâtın durumu, İlgili İmamlardan gelmiş olan görüşlerin durumu ve ismini zikretmediğimiz, ‘’ayakları yıkamanın farziyeti’’ görüşünde olan başta dört mezhep imamı olmak üzere Ashâb’dan, Tâbiûn’dan ve Tebe-i Tabiînden isimleri buraya sığmayacak kadar alimin durumu, ‘’mesh’’ ifadesinin bu meyanda ilgili rivayetleri değerlendirme noktasında gelebileceği ‘’hafif yıkama’’ manası durumu ortadayken, iş bu manzaraya, iş bu ahvâle bakıp da ‘’abdestin farziyetinde çıplak ayağa mesh yeterlidir’’ fetvasını verebilen bir kimse için ilmin, en başta adaletin ve hakkın gereği olan şu mühim soruyu sormamız lazım değil midir?
Bu manzaradan yola çıkıp da Abdestte çıplak ayağa meshe fetvâ veren adam, âlim midir yoksa serseri mi?
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin