Devlet kurumları arasında, personelinin dahî küçük bir kesimi dışında hiç kimseyi memnun edemeyen Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinde yürütülen kara propaganda hiç hız kesmiyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün adının hutbelerde anılıp anılmaması her millî günde gündeme geldiği gibi bugünkü 30 Ağustos ve Malazgirt Zaferi konulu hutbede de yine gündeme geldi. Ayasofya dualarında vakfiye bedduasının tekrarlanmasından sistemle ilgili daha birçok konuya kadar süregiden eleştiriler, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın midye-karides hakkında görüşünün Hanefî mezhebi imamlarının fetvasına bağlı olarak dünden bugüne belirttiği görüşten farklı olmamasına rağmen yeni bir yaklaşımmış gibi ajanslardan sosyal medyaya servis edilerek yeni bir saldırı bombardımanına dönüştürüldü.
Diyanet’e karşı çıkan sistemseverlerin değerlendirmesi, Ateizm veya Deizm başlığı altında gelişip büyüdüğü belirtilen dinsizlik cereyanının Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedildiği takdirde daha rahat yayılım alanı bulacağı şeklinde. Oysaki bu çok yanlış bir sonuç!
Zira dindarların modern yaklaşıma sahip olduğu ve dinin aslına sahip çıkmadığı gerekçesiyle, karşıtlarının ise bütçe, personel sayısı ve nüfuz gücü bakımından çekememek sebebiyle acımasızca eleştirdiği Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhuriyetçilerin en çok memnun olması gereken kurumların başında geliyor. Özellikle gençlerin bu gerçeği fark etmekte hayli zorlandığı görülüyor.
Diyanet İşleri’nin Sistem Bekçiliği
Milletin inancı ve hayatına rağmen gerçekleştirilen rejim değişikliğinin ardından, tamamına yakını belli bir dine mensup olan halkın dinî inanç ve yaşantısı elbette boşta bırakılmamalıydı. Çünkü bu başıboşluk, her şeyin aslına rücu edeceği gerçeğinin çok kısa sürede vaki olması ve bu tehlikenin(!) sürekli bir fobi olarak pompalandığı hâliyle ‘irticaya sebebiyet vermesi’ kaçınılmazdı. Gerçekleştirilen inkılapların kalıcılığı ve sistemin korunumu halkın inanç ve hayatının dinî açıdan kontrol ve yönlendirilmesiyle mümkün olabilirdi. Nitekim bu gaye doğrultusunda -değişmeden önceki adı ‘Şer‘iyye ve Evkaf Vekâleti’ olan- Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Kurumun tesis gayesi ve görevi de Anayasa’nın 136. maddesinde şu şekilde tanımlandı: “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”
AKP döneminde bu kurum da devletin diğer kurumları gibi dönüştü. Bu devre kadar Kemalizm’in bekçiliğini yapan başkanların bilhassa Ali Bardakoğlu dönemine kadar göreve gelişinin ardından, Mehmet Görmez ile bir değişim yaşandı. Dine karşı yaklaşımların sergilendiği modern sürecin ardından, zamanı kuşatan postmodern süreç ile zikrettiğimiz karşıt yaklaşımlar yerini, sözde dindarlaşmak zemininde tatlı bir dönüşüme bıraktı.
Önceki başkanlar ile Görmez ve halefi arasında esasında dinî görüşler açısından bir fark yoktu; sadece ideolojik anlamda, Kemalizm’e yaklaşım noktasından farklılıklar söz konusuydu. Dolayısıyla, son iki başkan döneminde Diyanet halkla daha sıcak ve samimi bir münasebet kurdu. Başlıkta belirttiğimiz, Diyanet’in sistem bekçiliği ise hiçbir zaman değişmedi.
Seküler Zihniyet Diyanet’e Minnet Borçlu
Seküler kesimin yatıp kalkıp Diyanet’e dua etmesi ve kapanmasını değil bu memlekette baki kalmasını temenni etmesi gerekiyor. Unutmayın ki dini inanç, algı ve yaşantı kontrol dışı bırakıldığı takdirde aslına rücu edecek, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve Sahâbe-i Kirâm’ın hayatında tatbik edip Selef-i Sâlihîn’den son asırlara kadar tevarüs edilen ve bu toprakların hâkimiyetine alışkın olup günümüzde de hasretini çektiği din anlayışı bizatihi yerleşecektir. Bunun için kimsenin bir şey yapmasına da gerek yoktur; siz serbest bırakın yeter!
Neticede muhakkak Diyanet İşleri Başkanlığı’nı her fırsatta eleştiri bombardımanına tutanların keyfi kaçacak, alkolün su gibi akıp suç oranının ayyuka çıktığı cennet köşesi tatil beldelerinde, büyükşehirlerin meydan ve mekânlarında, küçük şehirlerin sahilleri ve meskenlerinde “gece hayatı” olarak adlandırıp zamana iftira edilen o ölümcül hayatlar ve serbestî son bulacak!
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin