İlgililerin yakından takip ettiği üzere İsmailağa ile Nureddin Yıldız Hoca Efendi arasında bir münakaşa yaşandı. Nureddin Yıldız Hoca Efendi’nin “Mahmud Efendi’yi Böyle Bildim” şeklindeki serisindeki bazı söylemleri sebebiyle İsmailağa bir açıklama yaparak; anlatılanların önemli bir kısmının çarpıtmadan ibaret olduğunu, Mahmud Efendi Hazretleri ile kayda değer bir teşrikimesaisi bulunmamasına rağmen yanında uzun müddet bulunmuş edasıyla konuştuğunu ifade etmek zorunda kaldı.
A- Nureddin Yıldız Hoca Efendi’nin Seriden Önceki Eleştirileri
Nureddin Yıldız Hoca Efendi’nin İsmailağa veya Mahmud Efendi Hazretleri ile ilgili söylemleri elbette ki “Mahmud Efendi’yi Böyle Bildim” serisi ile başlamış değil. Kendisinin Ali Haydar Efendi Hazretleri ile ilgili daha önce yapmış olduğu müstakil bir oturum söz konusuydu. Bununla beraber, yer yer Mahmud Efendi Hazretlerinden bahsettiği noktalar da olurdu ki zaten seriyi takip edenler de ilgili kesitlerde anlatılan notlarla seride yer alan hatıraların aynı olduğunu fark edeceklerdir. Bu durum da esasında İsmailağa’nın ifade ettiği gibi, Nureddin Yıldız’ın teşrikimesainin az olduğu gerçeğinin ispatı olarak değerlendirilebilir.
1- Garantici Şefaat Anlayışı ve Azap Meleklerinden Kurtulan Hâlidîler
Yine ilgililerin hatırlayacağı üzere, Nureddin Yıldız Hoca Efendi daha önceleri garantici şefaat anlayışını eleştirirken “Yarın âhirette kabirden çıkan bir adamı, azap melekleri azaba götürürlerken yakalasa, azaba götürürlerken yaka paça bir hâldeyken o adam: ‘Ben, Nakşibendî tarikatının Hâlidî kolundanım!’ dese, bırakırlar.”[1] sözünü, Ali Haydar Efendi Hazretlerine nispet edildiğini bile bile ağır şekilde tenkit edip kötü bir itikat olarak nitelemişti.
2- Asıl Hedef Mahmud Efendi Hazretleri mi?
“Azap melekleri ve Hâlidîler” mevzuundaki eleştirilerin Cübbeli Ahmet Hoca Efendi’yle sınırlı olmadığı ortadadır. Dolayısıyla Nureddin Yıldız Hoca Efendi gerek önceki sohbetlerinde gerekse özel olarak değerlendireceğimiz serisinde Mahmud Efendi Hazretlerini talebelerinden ayırıp tebriye etmiş gözükse de bazı tenkitlerin ona yönelik olduğu açıktır.
Nureddin Yıldız Hoca Efendinin bu düşünceleri -doğruyu ifade etmek gerekirse- babasından dinlediklerinden çok, hocalarının değerlendirmelerine dayanmaktadır. Biz o hocaların isimlerini burada zikretmek istemiyoruz fakat kendilerinin Mahmud Efendi Hazretlerini statü ayrımı yapmaksızın herkesi ilim öğrenmeye ve İslâmî kisveye, bilhassa sarık sarmaya teşvik etmesi sebebiyle ve insanları ötekileştirdiği gerekçesiyle eleştirdiklerini biliyoruz.[2]
B- Babasının Oğlu Olması Ne İfade Eder?
Nureddin Yıldız Hoca Efendi, Mahmud Efendi Hazretleri ile ilgili anlattıklarının kamuoyu tarafından kabulü konusunda en önemli argüman olarak anne-babasının Mahmud Efendi Hazretlerinden dersli oluşunu hatta babasının önemli bir mevkide bulunuşunu ve kadîm ihvan arasında yer alışını öne sürüyor. Bu noktada şunu ifade etmek gerekir: Bir kimsenin babasının Mahmud Efendi Hazretlerinin ihvanından olması demek, Mahmud Efendi Hazretlerinin cemaatinin idare ve işleyişini, özellikle de merkezdeki ve taşradaki faaliyetlerini bildiği anlamına gelmez. Nitekim bugün annesi veya babası ihvan olan birçok kişi de bahsettiğimiz konular hakkında değerlendirme yapabilecek bir birikime sahip değillerdir muhtemelen.
C- “Mahmud Efendiyi Böyle Bildim” Serisi Ne Kadar Masum?
30 programlık video serisi ile ilgili değerlendirmemize gelecek olursak… Gördüğümüz kadarıyla amatör bir kurgu söz konusu. Verilmek istenen asıl mesaj, sunucunun soruları üzerinden veriliyor. Önceden özenle ve malûm maksatla hazırlanan sorular soruluyor, Nureddin Yıldız Hoca Efendi cevaplarken Mahmud Efendi Hazretlerini sorudaki ithamlardan güya tebriye ediyor fakat bir anda talebeleri ve günümüzdeki idareciler o ithamların muhatabı hâline geliyor ve bütün ihale üzerlerine bırakılıyor. Özellikle “Mahmud Efendi ve Talebelerinin Medya ile İmtihanı” başlıklı 21. bölümde ve “Mahmud Efendi ve Kraldan Çok Kralcılar” başlıklı 23. bölümde bu tavrın örneklerini açıkça görebiliyoruz.
1- Zamanlama Manidar Değil mi?
Üzerinde düşünülmesini istediğimiz hususlardan biri de Nureddin Yıldız Hoca Efendinin ilgili seriyi çekip yayınlama konusundaki zamanlamasıdır. Yayınların yapıldığı günlerin özellikle Mahmud Efendi Hazretlerinin yoğun bakım sürecine denk düşmüş olmasını ne ile açıklamak gerekir? Kim bilir, belki de yoğun bakım sürecinin şimdikinden daha farklı gelişeceği düşünüldüğü için böyle bir seriye başlanmıştır. Niyet okuyuculuğu gibi bir ameliyeden Rabbimiz Teâlâ’ya sığınırız ama zamanlamanın bu açıdan irdelenmesinde fayda görüyoruz.
2- Provokatif Sorular Sahibi Salih Eğridere, Mahmud Efendi’yi Öğrenebildi mi?
Verilmek istenen asıl mesajın sorularda olduğunu belirtmiştik. Sunucu Salih Eğridere, Mahmud Efendi Hazretlerini, Nureddin Yıldız Hoca Efendinin anlattığı gibi bilmediğini, programlar sayesinde tanıdığını ifade etmişti. Özellikle seride bir sorun olmadığını düşünenlere sadece birkaç soru ve ifadeyi hatırlatmak istiyoruz:
1- Biz Mahmud Efendiyi televizyon düşmanı olarak biliyoruz. (Şimdilerde televizyonları olma durumunu) Mahmud Efendi’nin talebelerinin onu taklidi ve sebatı, (yolunu) sürdürmesi açısından nasıl değerlendirelim? Televizyon ve dergi Mahmud Efendinin izniyle mi kuruldu?
2- Ömrü boyunca bu konuda bu kadar hassas yaşamış bir insanın yaşlılık hâlinde bu durumuna düşmesi çok acı değil mi? Talebelerinin bu hassasiyeti sürdürmemesi de bir acılık hocam![3]
D- Talebeleri, Efendi’nin Yolunu Bozdu mu? Kimi Kimden Ayırıyoruz?
Seri sonunda tamamlanan mesaj, Mahmud Efendi Hazretlerinin bu zamanda yaşayan ve İmam Mâtüridî’nin asrından günümüze kadar gelip geçen âlimler arasında ilk 100’e girebilecek kadar büyük bir zat olduğu fakat -özellikle 2. ve 3. nesil- talebelerinin yolu bozduğu yönünde.
Nureddin Yıldız Hoca Efendi’ye göre, Mahmud Efendi Hazretleri tüm Türkiye’ye ulaşmayı hedeflerken, talebeleri insanları itikadına, mezhebine, tarikat veya cemaatine göre bölüyorlar ve o büyük zata isnat edilmesi büyük zulüm olacak türden işleri onun adı üzerinden yapıyorlar! Sadece bir sarık kavgası yapmakla(!) Mahmud Efendi’yi taklit edebilmek mümkün değil!.. Ortadaki gerçekliğe göre, sonra gelenler onun ismini, makamını ve ihlâsını kullandılar ama ihlâsı gibi ihlâs göstermekte zorlandılar…[4]
Nureddin Yıldız Hoca Efendi bu sebeple, Mahmud Efendi Hazretlerinin yaptıklarını, ondan sonra gelen ve onun makamında, koltuğunda yetkiliymiş(!) gibi konuşanların yaptıklarından ayırmak mecburiyetini(!) dile getiriyor.[5]
E- İsmailağa’nın Açıklaması Ağır mıydı?
İsmailağa’nın açıklaması farklılığı bakımından özellikle dikkat çekmiş görünüyor. Açıklamayı usul ve dil açısından uygun bulmayanların yazıp çizdiklerine baktığımızda ise ilgili video serisinin tamamını dinlemedikleri ya da dinlemişlerse de algıda seçicilik bakımından İsmailağa’nın hassasiyetlerine dokunan kısımları fark edemedikleri anlaşılıyor.
Girişte, ilgili video serisinden daha önceki söylemleri hatırlatmamızın sebebi, mevcut durumun alelâde gelişmediği gerçeğini ortaya koymak içindi. Örneklerini sıraladığımız provokatif sorulara, idareci ve hocaların dikkatle(!) ve özenle(!) töhmet altında bırakılışına, manidar zamanlamaya ve evvelâ iyi niyetli başlamış izlenimi veren bölümlerin ardından tedrici olarak kışkırtıcı bölümlerin geldiğini göremeyenlere konunun daha başka nasıl anlatılabileceğini bilemiyoruz!
F- Düşmanın Ekmeğine Yağ mı Çalındı?
İsmailağa Camiasının yurt içi ve yurt dışında tatbik ettiği tedrisat usulü, yerel hocaların alelâde belirlediği, ilmihal seviyesinde kişilere daha yüksek seviyede kitaplar okutmak şeklinde çarpık bir yöntem değildir. Nureddin Yıldız Hoca Efendinin eleştirilerinin bir kısmının usule yönelik olması konuyu farklı bir noktaya taşımıştır. Medreseyi ve tedrisatı her şeyden öncelikli gören bir camianın; usulü, idarecileri ve hocalarına yönelik ithamlara karşı açıklama yapması gayet doğal karşılanmalıdır.
Çeşitli itham ve iddialarla dolu bu video serisini çekip yayınlamak, provokatif sorularla kafaları bulandırmak, insanları tasavvuf ve tarikattan soğutmak, tarikata ait edep-erkân ile ilgili şüpheler zerk edip gençleri yönlendirmeye kimse ses çıkarmazken, yapılan bu karşı açıklamanın “Oda Tv” vd. kesimlerin haberleştirmesi sebebiyle “düşmanı sevindirmek” olarak algılanması hangi müspet anlayış veya ümmet şuurunun ürünü olabilir?
Dipnotlar
[1] Mahmud Efendi Hazretlerinden Duyulan Hikmetli Sözler, s. 418.
Sözün muradı hakkında detaylı bir açıklama için tıklayınız.
[2] Nureddin Yıldız Hoca Efendi, “Mahmud Efendi’yi Böyle Bildim“ serisinin Mahmud Efendi Tek Tip Sarık ve Cübbeyi Abartmadı mı? başlıklı 28. bölümünde, daha önce temas ettiği bu konuyu bir örnekle tekrar gündeme getiriyor. Geçerli zaman için tıklayınız!
Söz konusu hoca efendiler o günlerde kendilerine göre doğru bir tenkit yolu benimsemişler de, İslâmî kisveyi unutturmaya yönelik politikaların Mahmud Efendi Hazretlerinin telkinleri vesilesiyle netice vermemiş olması, o büyük velinin farkı ve ferasetini gösteren önemli bir ayrıntı olsa gerektir.
[3] Nureddin Yıldız, “Mahmud Efendi ve Talebelerinin Medya ile İmtihanı”, Mahmud Efendiyi Böyle Bildim-21, Video için tıklayınız.
[4] Nureddin Yıldız, “Mahmud Efendi Hiç Kompleksli Olmadı”, Mahmud Efendiyi Böyle Bildim-26, Geçerli zaman adresi için tıklayınız.
[5] Nureddin Yıldız, “Ehl-i Sünnet Olmanın İçini Doldurdu, Savaşını Yapmadı”, Mahmud Efendiyi Böyle Bildim -13, Geçerli zaman adresi için tıklayınız.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin