Soru: Günümüzde İslâmî tedrisattan geçmiş, sözü halk arasında muteber birtakım hocalar, İslâm’ı ifsâd etmeye çalışan kimseleri övüyor ve hatta lâik sistemden de rahatsızlık duymuyor. Tabir yerindeyse, ılımanlaşıyor. Bu hususta neler söylemek istersiniz?
Cevap: Bu suallerinizin adresini bildiğimi sanıyorum. Müslümanlar tabii ki bir araya gelip bazı mühim hususları kendi arasında çözebilmelidirler. Hatta çok kere, yapmış olduğumuz hataları tek tek, karşımızdakinin kulağına söylemeliyiz. Bizim doğrularımız, haddizatında som doğru olsa bile, bizim işimize yani İslâm’ın ve Müslümanların işine yaradığı müddetçe doğru kalabilir; değilse doğruluğunu yitirir. Lâf taşımanın yahut koğuculuk etmenin -söylenenler aslında doğru olsa bile- haramlığı bunun açık delillerindendir. Seneler önce bir mecmuada, bahsettiğiniz mevzuda bir yazı yazmıştım. İslâm düşmanlarının düşmanı olmak, bizim imanımızın ve canımızın en sağlam iki kulpundan biri ve anlatılamayacak kadar çok lüzumlu bir parçasıdır. Abdülhakim Arvâsî Hazretleri de “Hiçbir amelime güvenmiyorum; lâkin Allah Teâlâ’nın düşmanlarına düşmanlığım var!” buyuruyor.
Evet, İslâm düşmanlarının yanında değil, karşısında saf olmalı ve bu amelimize güvenmeliyiz. Her şeyi yerli yerince halletmek lâzımdır. Attığımız taşın her hâlükârda ürküttüğümüz kuşa değmesi gerekir. Bunun hesabını yapamayanlar, avlanan keklikler gibi olurlar. İslâm düşmanlarının karşısına çıkacak iktidarımız yoksa bile, kuvvetimiz yettiğince derdimizi anlatabilmeliyiz. İslâm düşmanlarına önü alınmaz derecede buğzetmeliyiz. O zaman -inşallah- Allah bizi mazur görür. Ancak, gücümüz yettiği hâlde ve yerlerde eğriye “eğri!” demezsek, bizi mazur görmez.
Doğruyu söyleyememenin alternatifi de her zaman ve zeminde eğriyi söylemek değildir. Allah düşmanlarını düşman edinecek ve bunu ilân edeceğiz. Farz edelim, Lenin yahut Stalin ve benzeri başka bir zorba beni mahkemeye çıkarttı. Bulunduğum şartlarda da bu iki isim hakkında konuşmak kanunla yasak ve bunlar aleyhinde bir şeyler söylemenin cezaî müeyyidesi vardır diyelim… “Lenin hakkında ne diyorsun?” ya da “Stalin hakkında ne düşünüyorsun?” diye sorsalar, bir şey diyebilir miyim, dersem ne derim?..
Gücüm yetse, derim ki: “Şimdi burada, sorduğunuz şahıs hakkında, gerçekte onda var olan övülecek şeyler bulup söylesem, ‘yalakalık yapıyor’ diyeceksiniz. Hakikaten yanlış olan bir sözünü yahut işini bulup tenkit etsem ya da aleyhinde bir şey söylesem, beni kanun pençesiyle yakalayıp asacak, belki de bir zindana tıkacaksınız. Bu zalimane olan şartlarda onun neyini soruyorsunuz bana? Şu kadarını bilin ki, Allah’ın gönderip uyulmasını emrettiği dine, Resûlüne ve şeriatına her kim düşmansa, ona önü alınmaz bir nefretim ve düşmanlığım vardır. Allah’ın gönderdiklerini inkâr edenler, benim gözümde en alçak hayvanlardan da daha alçaktırlar. Onların suratına atacağım tükürüğe bile acırım. Onlara pislik sıçratmayı bile pisliğe bir hakaret sayarım.”
Tabii bunu söylemek onların kanunlarına göre suç değilse ve zulümlerine dayanabileceksem bunları söyler, o şekilde davranırım. Zira kendimi zillete düşürmemem gerektiğini bilirim. Nitekim Sahîh-i Müslim’de rivayet ediliyor: «Abdullah ibn Ömer’e (Radıyallâhu Anhümâ), “Haccâc’a niçin karşı çıkmıyorsun?” diye soruyorlar. O da diyor ki, “Benim gücüm yetmez ona! İşittim ki Resûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): ‘Bir mü’mine kendisini zillete düşürmesi yakışmaz, yaraşmaz’ buyuruyor.”»
Hâlihazırdaki kanunlara göre suç olan fakat İslâm dininde günah olmayan söz ve işleri, ehliyetim müsaitse cezasını göze alarak söylemek veya yapmak yoluyla suç işleme pahasına söyleyip yapsam bile günahkâr olmam. Ehliyet müsait ise söylemeli… Bu şartlarda bunları söylememek yahut yapmamak ruhsatı da vardır. Bana soruyorsanız, bu böyledir. Ama Ahmet’in, Mehmet’in hususî şartları nelerdir, onu bilmem.
Yanlış adım atabiliriz, yaptığımız iş düşmanlarımızın işine yarayabilir. Yukarıda da dediğim gibi bizim doğrularımız İslâm’a yahut Müslümanlara yaradığı nispette ve mikyasta doğru kalır. Doğru olan hareketlerimiz, doğru kalabildiği müddetçe bizim için bir ehemmiyet arz eder. Biz doğrularımızı düşmanlarımızın işine yarayacak şekilde ifade edersek yanlış hâle gelir. Birilerinin yanlışlıklarını körü körüne ve hikmetsiz bir biçimde ifade edip meseleye yanlış yaklaşırsak, bu doğru olmaz. Müslüman ince ve derin düşünceli olmalıdır. Müslümanları muhafaza edeceğiz. O kadar ki karşımızdaki mü’mini, kendisinden daha fazla düşünüp koruyacağız. Birisine kızarken de İslâm için kızacak, severken de yine İslâm için seveceğiz!.. Onu döverken de, severken de, bunları hep Allah için yapacağız!.. Hiçbir işimiz nefsimiz için olmayacak!…
İktibâs: Baran Dergisi, 15-21 Ekim 2020, s. 13-14.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin