Selâm, namazın vâciblerindendir. Fukaha, başı herhangi bir yöne çevirmeksizin sadece “السلام” lâfzıyla yetinmenin, vücûbiyeti yerine getirmek ve namazdan çıkmak için yeterli olacağını ifade etmekle beraber, ikinci selâmın vâcib olduğu hükmünü de eklemişlerdir.
“Hayır temennisi ve esenlik” manalarına gelen “Selâm” ifadesiyle ilgili olarak Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulmuştur: “(‘Selâm’ lafzıyla yapılan ve hayırlı yaşam temennisi anlamına gelen) bir tahiyye ile selâmlandığınız zaman, (o selâma karşılık olarak) ya ondan daha güzeliyle tahiyyede bulunun veya onu (aynen) iade edin! Şüphesiz ki Allâh (selâm dâhil) her şeye karşı dâima (kullarını hakkıyla hesaba çekecek bir) Hasîb olmuştur.” (Nisâ Sûresi, 4/86)
“Selâm” konusuyla ilgili olarak metin kitaplarımızda bulunan ibarelerde; imama, cemaate ve meleklere niyet etmeye dair ifadeler yer almaktadır. Namazdan selâm vererek çıkmaya ve selâm verirken niyet etmeye ilişkin fıkhî kavillerini serdeden imamlarımız, “Benim (nasıl namaz kıldığımı) gördüğünüz gibi, siz de öylece namaz kılınız.” (Buhârî, “Ezân”, 18.) buyuran Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin fiilî sünneti ve “(Secdeden doğrulup oturduğunuzda) ellerinizi uyluklarınızın üzerine koymanız kâfidir. Sonra sağ ve sol tarafınızda bulunan kardeşlerinize selâm verirsiniz.” (Müslim, “Salât”, 120) hadîs-i şerîfinin yanı sıra, “Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem bize, (namazdan çıkarken) imamlarımıza ve birbirimize selâm vermemizi emretti.“ (İbn Mâce, “İkâmetü’s-Salât”, 30) şeklindeki beyanatı ihtiva eden hadîs-i şerîfler ve âsârla istidlâl etmişlerdir.
Unutulan Konulardan Olduğu Söylenmiştir
Bahis mevzuu ettiğimiz bu konu, cemaate devam edenlerin genelinin unuttuğu yahut bilmediği konular arasında zikredilmiştir. Girdabında bulunduğumuz şu modern zamanda nasıl böyle olmasın ki? Yaklaşık iki yüz sene önce vefat etmiş olan İbni Âbidîn (v.1252) rahimehullah da Dürrü’l-Muhtâr üzerine hâşiyesinde bu duruma dikkat çekmiştir. Mezkûr tespiti, kendisinden üç yüz sene kadar önce vefat etmiş İbn Emîru Hâc (v.879) rahimehullah kanalıyla, 7. asırda yaşamış olan Sadrülislâm Tâhir b. Mahmûd el-Buharî rahimehullahdan: “Bu, bütün insanların terk ettiği bir şeydir. Çünkü (selâm verirken) bir şeye niyet eden kimse pek az bulunur.” ifadeleriyle nakletmiştir. Hatta aynı fasılda, az önceki ibareyle ilgili olarak Kıvamuddîn Emîr Kâtib (v.758) rahimehullahın şu kavline özellikle yer vermiştir: “Bu, doğrudur. Çünkü selâm verirken niyet, neshedilmiş şeriat gibi olmuştur. Onun için milyonlarca insana selâmla neyi niyet ettik diye sorsan, sana hemen hemen kimse faydalı bir cevap veremez. Ancak fukaha cevap verirse de onlar da söz götürür.” Namaz çıkışı selâm ve niyet birlikteliği manasını, İmam el-Aynî (v.855) rahimehullahın el-Binâye’de (II/285), “Selâm da bir amel olduğu için yerine getirilirken kalpte mutlak bir niyet bulunması gerekir” tavzîhinde bulmuştur.
Aslına bakılacak olursa bu konu; İmam Muhammed eş-Şeybânî (v.189) rahimehullahın el-Asl‘ı (I/12-13), İmam et-Tahâvî (v.321) rahimehullahın Muhtasâr’ı (s. 27) gibi mezhebimizin kadim kaynaklarının yanı sıra; el-Mebsût (s. 30-31), Hilyetü’l-Mücellî (s. 208-217, 333), el-Bahru’r-Râik (I/632), el-Bedâiü’s-Sanâî (II/72-73), el-Muhîtü’l-Burhânî (s. 128-131), -bahsi geçtiği üzere- Reddü’l-Muhtâr (II/172-175/241-246) ve dahi İ‘lâü’s-Sünen (III/172-182) gibi şerh-hâşiye ve farklı türdeki eserlerimizde en ince ayrıntılarına varıncaya kadar ele alınmış olan bir konudur.
Ezcümle; selâmın sünnet olan lâfzına (و بركاته) ifadesinin ilâve edilip edilmeyeceği, meleklere selâm için niyet bahis mevzuu edilirken (melâike için) sayı tayin edilip edilmeyeceği ve kirâmen kâtibînin de niyete dâhil edilip edilmeyeceği, önce mü’minlerin mi yoksa meleklerin mi niyete alınacağı, hazır mü’minler niyete alınırken gaip mü’minlerin de eklenip eklenmeyeceği hususu ile kadınların ve cinlerin bu noktadaki konumuna dair incelikler, sözünü ettiğimiz eserlerde özenle incelenmiştir. Gayrimüslimlerin günahlarının yazılıp yazılmadığı meselesi örneğinde olduğu gibi, yer yer kelâmî izahlara da girilerek; konu, müteallik nasslar da derç edilmek suretiyle sayfalar boyunca birçok cihetten detaylandırılmıştır.
Dünden bugüne başta Haleb-i Sağîr (s. 161-162), Nîmet-i İslâm (s. 302-304) ve ilmihâl türü daha pek çok kitabımızda “Namazın Sünnetleri” bahsinde veya farklı bahislerde ele alınmış olan bu konunun; şerh ve hâşiye türü eserlerimizde de özellikle temas edildiği üzere, namazda huşuyu sağlama ve dinin temeli olan bu ibadetin şuuruna ve cemaat/ümmet bilincine erişme açısından tesirli olduğu hususunda hiç şüphe yoktur.
Namazdan Çıkış ve Selâm Adabı
Namazdan çıkarken başı önce sağa, sonra sola çevirmenin ve her iki çeviriş esnasında da “السلام عليكم و رحمت الله” demenin sünnet olduğunu beyan eden müctehidlerimiz, herhangi bir özür durumu söz konusu olmadığında; başı, yanaklar (sakal başlangıcı) arka safta bulunan kişi tarafından görülecek şekilde çevirmenin adaptan olduğunu kaydetmişlerdir. İmam olan kişinin selâm lâfzını, ikinci selâmı verirken birinci selâma göre daha düşük bir tonda söylemesini de uygun görmüşlerdir.
Vâcib olan selâmın, sünnet ve adaba münasip şekilde verilişini şöylece özetleyebilmek mümkündür:
Musallî, imamın “السلام” lâfzını söylemesini müteakip kendisi de söylemeye başlayıp evvelâ sağa, sonra sola selâm verir ve her iki selâmı esnasında da “السلام عليكم و رحمت الله” der. Çünkü namazda imama mütabaat ile beraber mukarenet (imamın fiilinin hemen ardından yerine getirmek) esastır. Bu hususa; başta Merâkı’l-Felâh (s. 101) olmak üzere, fıkıh kitaplarımızda önemle dikkat çekilmiştir. Buna göre; “السلام” lâfzını ifadeye imamdan önce başlayıp imamdan sonra bitirmek kerahete sebep olacaktır. Dolayısıyla günümüz imamlarının bu lâfzı fazlaca uzatmaları bilinçsiz bir davranıştır. el-Lübâb’da el-Mebsût kanalıyla nakledildiğine göre; İmam et-Tahâvî rahimehullah, imamın sağa verdiği selâmı bitirmesinin ardından cemaatin selâm vermeye başlamasını daha doğru görmüştür ki, “السلام” lâfzını uzatan imamların var olduğu bir ortamda bununla amel etmek daha sağlıklı gözükmektedir.
Musallî imama ittiba ile sağa selâm verirken, imam sağ tarafında bulunuyor ise imam ile sağında bulunan mü’minlere ve meleklere; sola selâm verirken de -imam solunda bulunuyorsa imama- solundaki mü’minlere ve meleklere niyet eder. İmam tam cephesinde ise hem sağa hem de sola selâm verirken imama niyet eder.
Cemaatin birinci selâmının, imamın selâmına mukabele olduğu da söylenmiş ve münferid namaz kılan kimsenin ise, selâmı esnasında sadece hafaza meleklerine niyet edeceği bildirilmiştir. Sağa selâm verirken sağ, sola verirken ise sol omuza bakılması edepler arasında; mesbûk olan bir kimsenin, imamın sol tarafa selâm vermesini beklemesi sünnetler arasında sayılmıştır. Herhangi bir sebeple selâm vermeyi unutan kişinin, mescidden çıkmadığı takdirde hatırladığı anda selâm vermesinin doğru olacağı belirtilmiştir.
Selâm, hidayete tâbî olanların üzerinedir!
Kaynakça
eş-Şeybânî, Muhammed b. Hasen: el-Asl, thk. Muhammed.Boynukalın, Dâru İbn Hazm, Beyrut, 2012
el-Aynî, Ebû Muhammed Bedrüddîn: el-Binâye, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2012
el-Buhârî, Burhânüddîn Mahmûd: el-Muhîtü’l-Burhânî fi’l-Fıkhi’n-Nu‘mânî, Mektebetü’r-Rüşd, Riyâd, 2004
el-Ğuneymî, Abdulğanî: el-Lübâb fî Şerhi’l-Kitâb, el-Mektebetü’l-İlmiyye, Beyrut, 2010
el-Halebî, İbrahim: Haleb-i Sağîr, Şirket-i Sahâfiye-i Osmâniye, İstanbul, 1312
İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr Ale’d-Dürri’l-Muhtâr, thk. Âdil Ahmed Abdulmevcud ve Ali Muhammed Muavviz, Dâru’l-Âlemi’l-Kütüb, Riyâd, 2003
İbn Emîru Hâc, Hilyetü’l-Mücellî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2015
İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik Şerhi Kenzi’d-Dekâik, Dâru İhyâi Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 2015
el-Kâsânî, Bedâiü’s-Sanâî fî Tertîbi’ş-Şerâi’, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2010
Mehmed Zihni Efendi: Nîmet-i İslâm, sad. M. Rahmi, Sağlam Kitapevi, İstanbul, 1978
es-Serahsî, Ebû Bekr Muhammed: el-Mebsût, Dâru’l-Ma‘rife, Beyrut, 1989
Öğüt, Salim: “Selâm”, DİA, İstanbul, 2009
Özel, Ahmet: Hanefî Fıkıh Âlimleri, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2013
et-Tahâvî, Ebû Ca‘fer Muhammed: Muhtasâr, thk. Ebü’l-Vefâ el-Efğânî, Lecnetü İhyâi’l-Me‘arifi, Haydarabâd, ty.
et-Tahtavî, Ahmed: Hâşiye Alâ Merâkı’l-Felâh, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2004
et-Tehânevî, Zafer Ahmed: İ‘lâü’s-Sünen, thk. Muhammed Takî Usmânî, İdâratü’l-Kur’ân ve’l-Ulûmi’l-İslâmiyye, Karaçi, 1997
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin