Ramazân-ı şerîf ayının gündüzlerinin tezhibi mukabeler, gecelerinin tezhibi ise hatimle teravih namazlarıdır. Hatimle teravih geleneği, ülkemizde büyük bir rağbetle sürdürülmekte, her ilimizin en az bir ilçesinde, bu iş için tahsis edilmiş bir mescidde eda edilmektedir. Bu geleneğin yaşatılması noktasında İstanbul’un mühim bir yeri, İstanbul sınırları içerisinde de Fatih ilçesinin müstesna bir mevkii vardır. Zira hatimle teravih namazı Fatih ilçesinde, sair ilçelere nazaran pek çok camide eda edilmektedir.
Hatimle teravih konusu bağlamında Dâru’l-Kurrâ vakfının mütevelli heyeti başkanı, onlarca yıldır aşere, takrib ve tayyibe icazeti vererek kıraat ilminde icazetnâme geleneğini sürdüren Şeyhu’l-Kurrâ Ali Şahin Hoca Efendi’nin[1] farklı bir hususiyeti bulunuyor. Hatimle teravih namazı, Hoca Efendinin riyasetinde her sene farklı bir kıraat esas alınarak kıldırılıyor.
Geçtiğimiz sene de dâhil olmak üzere, bahsettiğimiz usul üzere hatimle teravih namazı, Şeyhü’l-Kurrâ Ali Şahin Hoca Efendinin aşere, takrib, tayyibe medresesi üstadlığıyla beraber Baş İmam Hatiplik vazifesini de yürüttüğü Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii’nde kıldırılmaktaydı.[2] Hırka-i Şerif Camii İmam Hatibi Mustafa Uyar’ın emekliye ayrılmasının ardından, Peygamber Efendimiz’in (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Hırka-i Şerîfini muhafaza eden bu camiye Şeyhu’l-Kurrâ Ali Şahin Hoca Efendi’nin ‘Baş İmam’ olarak atanmasıyla birlikte, sözünü ettiğimiz uygulamanın, eşiğinde bulunduğumuz Ramazân-ı Şerîf ayı içerisinde, Mihrimah Sultan Camii’nin yanı sıra, bu mukaddes camide de sürdürülmesi planlandı.
Hırka-i Şerîf ve Cami-i Şerîf
Peygamber Efendimiz’i (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ziyaret için Medîne-i Münevvere’ye gelip ziyaretle müşerref olamadan geri dönen Üveys el-Karânî’nin (Radıyallâhu Anh) kıssasını duymayanımız hemen hemen yok gibidir. Muhadramundan olan, tâbiîn neslinin büyüklerinden Üveys el-Karânî’nin (Radıyallâhu Anh) adı zikredildiğinde hatırlanan bir başka manevî unsur da Peygamber Efendimiz’in (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), kendisine hediye ettiği Hırka-i Şerîf’tir.
Üveys el-Karânî (Rahimehullâh), Hazreti Ömer ve Hazreti Ali’nin (Radıyallâhu Anhumâ), kendisine ulaştırdığı Hırka-i Şerîf’i özenle muhafaza etmiş ve evlâtlarına miras olarak bırakmıştır. Torunları da bu mübârek hırkayı nesilden nesle aktarmak suretiyle Osmanlı Sultanı 1. Ahmed Hân devrine kadar intikal ettirmişlerdir.
Peygamber Efendimiz’e (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) olan aşkıyla temayüz etmiş olan Sultan 1. Ahmed Hân, pek çok mukaddes emanet gibi Hırka-i Şerîf’i de İstanbul’a getirtmek istemiş ve çıkarttığı bir ferman ile muhafaza eden aileden talep etmiştir. Talep üzerine Hırka-i Şerîf İstanbul’a getirilmiş ve bir eve yerleştirilerek burada ziyaret açılmıştır. Hırka-i Şerîf’e sahiplik eden evde yaşanan yoğunluk sebebiyle ziyaretlerin sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilememesi üzerine çeşmeyle tümleşik bir hücre inşa edilmiş ve Hırka-i Şerîf bu hücrede muhafaza edilmeye başlanmıştır.
Sultan Abdülmecid Hân tahta çıktığında Hırka-i Şerîf’in kıymetine mukabele etmenin ancak müstakil bir Cami inşa edilerek ve bu cami içerisinde hücre tahsisatıyla mümkün olabileceği düşüncesinden hareketle bir cami inşa ettirmek istemiştir. Çok geçmeden inşaatına başlanan cami 1851 senesinde tamamlanarak ibâdete açılmış ve Hırka-i Şerîf de bu camide bulunan hücresinde halkın ziyaretine sunulmuştur. Bu ziyaret, o günlerden bugünlere sürdürülmekte ve Hırka-i Şerîf, her sene Ramazân-ı Şerîf ayının ilk Cuma günü ziyarete açılarak bayrama kadar teberrük niyetiyle sergilenip ziyaret edilmektedir.
Hırka-i Şerîf Camii, Peygamber Efendimiz’in (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Hırka-i Şerîfinin muhafazası niteliğini haiz olmasının yanında, mimarî açıdan da önemli hususiyetleri bulunan; avlusundan minaresine ve barındırdığı hücrelere kadar her açıdan farklı detayları ihtiva eden müstesna bir camidir. Öyle ki, Sultan Abdülmecid Hân dahi caminin yapımı konusunda oldukça titiz davranmış ve caminin süslemelerine el yazılarıyla katkıda bulunmak suretiyle, Peygamber Efendimiz’e (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) olan sevgi ve muhabbetini böylelikle, cami-i şerîfi asırlar sonra ziyaret edecek olan insanların bile şahitlik edebileceği bir şekilde mücessem hâle büründürmüştür.[3]
İmam el-Kisâî (Rahimehullâh) ve Kıraati
Geçtiğimiz sene İbnü Kesîr (Rahimehullâh), ondan önceki sene kıraat-i İbnü Âmir (Rahimehullâh), rivâyeti Hişâm (Rahimehullâh) üzere edâ edilen hatimle teravih namazı, hocalarımızdan aldığımız bilgiye göre bu sene kıraat-i Kisâî (Rahimehullâh), rivâyeti Ebü’l-Hâris üzere edâ edilecek.
Büyük kıraat imamı el-Kisâî’nin (Rahimehullâh) künyesiyle beraber tam adı, Ebü’l-Hasen Alî ibnü Hamza ibni Abdillâh el-Kisâî el-Kûfî’dir. Tabakat ve rical kitaplarımızda yer alan kayıtlara göre 120 (M.738) senesinde Bağdat’ta -bir görüşe göre Kûfe’de- doğdu. Aba giydiğinden Kisâî şeklinde nisbelendi.
İmam el-Kisâî (Rahimehullâh) kıraat tahsilini; İbnü Ebî Leylâ, Ebû Hayve Şüreyh ibnü Yezîd el-Hadramî (Rahimehumallâh) gibi kıraat âlimlerinin rahle-i tedrîsâtında gerçekleştirdi. Bu ilmi asıl olarak, önünde dört kez hatim indirdiği Hamza ibnü Habîb ez-Zeyyât’tan (Rahimehullâh) aldı. Kıraat ilmindeki nesebi, İmam Hamza (Rahimehullâh) ve daha evvel zikretmiş olduğumuz iki büyük kıraat şeyhi üzerinden Peygamber Efendimiz’e (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ulaşır. Meşhur râvîleri olan Ebû Ömer ed-Dûrî ve Ebü’l-Hâris Leys ibnü Hâlid’le beraber Ebû Ubeyd Kasım ibnü Sellâm ve Kuteybe ibnü Mihrân (Rahimehumullâh), kendisinden kıraat ilmini tahsil etmiş olan büyük imamlar arasında yer alırlar.
İmam el-Kisâî’nin (Rahimehullâh) kıraati, İmam Hamza’dan (Rahimehullâh) sonra Kûfeliler tarafından benimsenmiş, bilâhare Şam ve Mısır’da da kabul görmüştür.
Kıraatinin Bazı Özellikleri
1- Sonunda tâ-i te’nîs bulunan kelimeler üzerinde vakfederken bazı şartlarla “tâ”dan önceki harfi imâle ile okur:غشاوة ، نعمة gibi.
2- فتلقّى، الهدى، موسى gibi kelimelerde de imâle yapar.
3- هو ve هي zamirlerinden önce lâm, fâ ve vâv harflerinden biri bulunduğunda zamirdeki hâ harfini sükûn ile okur:وهو، وهي، لهو، فهو
4- المحصنات-محصنات “sâd”ı ve البيوت-بيوت kelimesindeki “bâ”yı kesre ile okur.
5- نعم kelimesini okurken ayn harfine kesre verir: نعِم
Nahiv İlmindeki Yeri
Nahiv literatüründe de önemli bir yeri olan İmam el-Kisâî (Rahimehullâh), bu alanda Muâz ibnü Müslim el-Herrâ’dan (Rahimehullâh) istifade etti ve Halîl ibnü Ahmed’in (Rahimehullâh) ders halkasında bulundu. Hocasının vefâtından sonra da imam olarak halkanın başına geçti.
Hadîs Sahasındaki Mevkii
Kıraat sahasında imam oluşunun yanında hadîs râvîleri arasında da yer alan İmam el-Kisâî (Rahimehullâh), ehl-i beytin imamlarından Mevlânâ Ca‘fer ibnü Muhammed es-Sâdık, A‘meş ve Süleyman ibnü Erkam (Rahimehumullâh) gibi büyük tâbiîlerden hadis dinleyip rivâyette bulundu. Kendisinden de Yahyâ ibnü Ziyâd el-Ferra, Yakub ibnü İbrahim ed-Devrakî, Ahmed ibnü Hanbel, Muhammed ibnü Sa‘dân (Rahimehumullâh) gibi büyük muhaddisler rivâyette bulundular.
Abbâsî Büyüklerinin Hocası
Abbâsiyye Devletinin âdil hükümdarlarıyla son derece iyi münasebetler içerisinde bulunduğu belirtilen İmam el-Kisâî (Rahimehullâh), Halife Mehdî-Billâh tarafından devlet merkezine davet edildi ve tarihin gördüğü en büyük hükümdarlardan biri olan Hârûnürreşîd’i (Rahimehullâh) yetiştirdi. İlerleyen senelerde onun talebi üzerine, halifenin oğulları Emîn ve Me’mûn’un yetişmesi konusunda önemli katkılar sağladı.
Şahsiyeti ve Vefâtı
Gerek ilmi, gerekse de ahlâkı yönünden; İmam eş-Şâfiî, İbnü’l-Enbârî ve Ahmed ibnü Hâris el-Hazzâz (Rahimehumullâh) gibi seçkin âlimler tarafından taltif edildiği hakikati, onun ahlâkını ve şahsiyetini aktarma noktasında kâfidir. Bütün bu meziyetleri ve hususiyetlerinin yanında İmam el-Kisâî’nin (Rahimehullâh); kıraat, Kur’ân-ı Kerîm’in muhtelif konuları, kıssalar ve talâk lafızları gibi birden fazla alanda birçok eser verdiği kaydedilmiş ve bunların bir kısmı da neşredilerek ehl-i ilmin istifadesine sunulmuştur.
İlme ve ulemâya son derece önem veren Halife Hârunürreşîd (Rahimehullâh), çıktığı seferlere İmam el-Kisâî’yi (Rahimehullâh) de yanında götürürdü. Nitekim bu büyük kıraat imamının vefâtı da, -doğru kabul edilen görüşe göre- 189 (M.805) senesinde, sultan ile çıktığı Horasan seyahati esnasında Rey -veya Tûs- şehrinde vaki oldu. Mevlâ Teâlâ rahmet eylesin.[4]
Dipnotlar
[1] Şeyhü’l-Kurrâ Çaykaralı Ali Şahin Hoca Efendi‘den kıraat ve (Kamer Sûresi’nden Rahmân Sûresi’ne geçiş) besmele vecihleri.
https://www.youtube.com/watch?v=aKTv5VOZB_Y&feature=youtu.be
Hoca Efendi’nin Mekke-i Mükerreme’deki Ümmü’l-Kurâ Üniversitesi’nde kıraat tedrîs usûlüne dair yapmış olduğu sunum:
https://www.youtube.com/watch?v=lYOI8W94rVk
[2] Mihrimah Sultan Camii’nde geçtiğimiz sene edâ edilen hatimle teravih namazıyla ve İmam İbnü Kesîr’in (Rahimehullâh) kıraatiyle ilgili malûmata erişim sağlamak için tıklayınız…
[3] Hırka-i Şerîf’in mahiyeti ve intikal süreci; Hırka-i Şerîf Camii’nin tarihi ve mimarî özellikleri hakkında detaylı malûmat için bkz. M. Baha Tanman, “Hırka-i Şerif Camii”, DİA, c.17, s.379-382.
[4] İmam el-Kisâî’nin (Rahimehullâh) hayatı ve kıraati hakkında kaydetmiş olduğumuz malûmat; Tayyar Altıkulaç, “Kisâî, Ali b. Hamza”, DİA, c.26, s.69-70; Abdülhamit Birışık, Kıraat İlmi ve Tarihi, Emin Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2014, s.118-119’dan özetlenmiştir.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin