Burada (muhafazakar olarak tanımlanan grup içerisinde olanlar arasında) zannederim mevcut sistemin küfür sistemi olduğu düşüncesine herhangi bir itirazı olan yoktur. Eğer varsa, onlarla konuşacağımız konu başkadır.
‘’Bize göre laiklik şudur, demokrasi budur, biz demokrasi derken bu terime kendi yüklediğimiz manayı kastederek söyler, böyle ifade ederiz, kendimize has tanımlarımız var’’ diyenlerle konuşacağımız konu ise daha başkadır. Onlarla, gerçekten de bunların İslâmî’si olur mu, olmaz mı, başına ‘’İslâmî’’ ifadesini koyduğumuz vakit bu sistemlerin -bizzat icat edenler indinde- bir anlamı kalır mı, kalmaz mı, bu tür tabirler/tanımlamalar doğru mu, meselenin bu boyutunu tartışmamız gerekir.
Bu iki problemi geçtikten sonra, bu noktalarda problemi olmayan kimselerin hatta hatayla da olsa 2. paragrafta kısaca temas etmiş olduğumuz şekilde düşünenlerin de tamamı meseleyi, zararların defi ve ihtiyaçların teminine bağlı olarak maslahat doğrultusunda ele alıp değerlendirmekte ve böylece hüküm vermektedirler.
Söylem genel olarak şöyledir; ‘’Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Siyasi yönetiminde (Laik-Demokratik sistemde) yer alıp siyaset yapma ve siyaset yapanları destekleme konusu, birtakım zaruretler, –ki bu tartışılabilir- zorunluluk ve ihtiyaçlara binaen, Müslümanları dünden bugüne yaralamış olan ve sisteme müdahil olunmadığında ileride daha da şiddetli boyuta ulaşması muhtemel olan zararların defi, ihtiyaçların temini bilahare İslâmiyet’e hizmet ve yönetimi Müslümanların lehine çevirme gayesiyle maslahat bağlamında mûbahtır, söz konusu gayeyle bu sistemde görev aldıklarını düşündüğümüz –öyle olduklarına hüsn-i zann ettiğimiz- kimseleri desteklemek, onlara oy vermek de mûbahtır.’’
Mesele detaylıca ele alınıp tetkik edildiğinde algı da anlatım da sonuç olarak böyle değil mi?
Ama maalesef işin pratikte hiç de böyle olmadığını, insanlarda çok ciddi bir algı bulanıklığı olduğunu itiraf etmemiz gerekiyor. İşin pratikteki yansımasına biraz daha yakından baktığımızda, bu mûbah hükmü sanki, birtakım ihtiyaçlar ve zorunluluklar doğrultusunda, zararların defi bağlamında maslahata binaen verilmiş bir hüküm değil de, bu işte hiçbir şüphe yokmuş gibi, bu sistem sanki aslen mûbahmış gibi, bu fetva asıl hüküm olarak verilmişçesine çarpık bir yaklaşım, önemsenmesi gereken ciddi bir şuursuzluk gözlemleniyor.
Kendilerine konuyu sorduğumuzda bize yukarıdaki şekilde cevap verenler pratikte, bahsetmiş olduğumuz bu arızaların yanı sıra bir de söz konusu -İslâm’a hizmet ve Müslümanların maslahatını gözetme noktasındaki- amaç doğrultusunda verilen cevaza aykırı olarak; ilgili siyasi parti ya da partilerde (kitle partisi) yer bulan bazı vekillerin İslâmî hassasiyet ve şuurdan hatta belki de sahih i’tikad’dan uzak oldukları gerçeğini göz ardı ederek söz konusu siyasi oluşumların ciddi vartalara düşebilme ve de fahiş hatalar yapabilme ihtimal ve potansiyelini unutup kısacası bütün bu şüphelere rağmen siyasi partilerin adeta taraftarı haline, onları tamamen benimsemiş bir hâle bürünebiliyor, böylelikle mühim bir savruluş örneği sergileyebiliyorlar.
Biraz daha sakin ve dikkatli olmak gerekiyor.
Yorum Yazın
Yorum Ekleyin